Sultan Vahdettin’i Gemiye Bindiren İngiliz İstihbarat Subayı Anlatıyor. Kaçmadı! (2)

Mustafa Kemal Paşa, 1922 yılı sonunda, İngiliz gazeteci, Grace Ellison’a; “Sultanı uzaklaştırdık!” demektedir. Resmi tarihteki “Kaçtı!” iddiası bu şekilde çökmüştür. (*)

Kaçtı” denilen (sabık/eski) Sultan Vahdettin’in, Saray’dan son kez çıkışı ile gemiye bindirilmesi aşamasında yanında bulunan İngiliz İstihbarat subayı Bennett, yayınlanan anılarında şahit olduklarını anlatmaktadır.

Gerçeğinde (sabık/eski) Sultan, ülkeden sürgün edildiği sırada, yaklaşık 16 gün evvel kaldırılan saltanat nedeniyle, artık hükümdar değildir.

Bu gerçeğin resmi tarihte görmemezlikten gelinmesinin yanında, çoğu tarihçi-akademisyenin de gözünden -nedense- kaçmaktadır !

Bennett, Sultan Vahdettin’in, resmi tarihin aksine kaçmadığını açıklamıştır. Aşağıda olayın birinci dereceden şahidi ile yapılan konuşmadan bir bölüm verilmektedir (1) :

Ordu ve Siyaset”

– Foreing Office ile Ordu’nun arası harbin içinde mi açılmıştı?

– Harbin içinde açılmıştı… evet.

– İlk sebep neydi acaba ? Belki Suriye cephesi ?..

– Foreing Office, daha ziyade Fransa ile münasebeti muhafaza etmek istedi. Bizim (İngiliz) Ordu ve Fransız Ordusu’nun, Selanik cephesinde hiçbir zaman münasebetleri iyi olmadı. Yani Balkanlarda… General Milne ve General Franchet d’Esperay, o zaman Selanik’te kumandan idiler. Güya (Fransız) Franchet d’Esperay başkumandan idi, fakat bizim İngiliz Ordusu hiç onu dinlemezdi.

– (İngiliz İşgal komutanı) General Milne ile arası açıktı ?..

-Evet, Foreing Office bunu düzeltmek istedi bir taraftan, fakat esas bu da… Yunanistan meselesi de… Biz İngiliz strateji nokta-i nazarından (bakış açısından), Ordu böyle görüyordu ki, kuvvetli bir Türkiye bize lazım.

-Başından beri böyle görüyor…

-Evet… Çünkü Ruslara karşı bir şey olsun, bir müdafaa olsun. Bu tabii strateji, nasıl diyorlar Türkçesi…

– Tabye.

– Anlıyorsunuz değil mi ?

– Evet Türkçe’de kullanılıyor…

– Strateji nokta-i nazarından (bakış açısından), bu, Türkiye(nin) kuvvetli olması lazım. Fakat bu Balkan politikası için Türkiye’yi zayıflaştırmak istedi. Demek bu, Türkiye üzerinde esasen bu açılıyor. Çünkü biz Ruslar’dan bir tehlike görüyorduk her vakit, yalnız bu tarafta değil tabii, Hindistan tarafında da gördük. Bunun için biz İran’la ittihat etmek (birleşmek) istedik, İran Şahı ile anlaştık fakat sonra bunu kabul etmemişler, biliyorsunuz. Bu muvaffak olmadı (gerçekleşmedi).

-Her vakit bizim harbiye tarafından, biz öyle anladık ki, Türkiye eski Kırım muharebesinden, evvelden, her vakit bu cihet bizim için.

-Ruslar, Balkanlar ve diğer taraftan da… Hindistan’da bir şey var, nasıl diyorlar? Pan-İslamizm meselesi vardı. Orada Ağa Han, İngiliz dostu idi. Ağa Han bunu her vakit söylerdi. Ben İngilizleri tutarım. Fakat bir şartla ki, Halifeye dokunmasınlar.

– Halifeyi siz Malta’ya niçin götürdünüz?

– Götürmedik.

– Yani buradan ayrıldıktan sonra.

– Malta… yok.

– Öyle bir maksadı yoktu demek İngiltere’nin ?

– Biz götürmedik, hiç ona dokunmadık. Yani hangi? Sultan Vahideddin’den sonra.

-Sultan Vahideddin, öyle olmadı mı ?

– Yok.

– Bize “Sultan Vahdeddin İngiliz gemisine bindi, kaçtı” diye söylediler.

– Evet, fakat yani biz, onu kurtarmak için

– Anadolu ordusundan kurtarmak için mi?

– Öyle tabii, evet.

– Şey diyorlar, Maltada Hilafeti tekrar ihdas etmek (meydana getirmek) maksadıyla.

– A.. başka, bilinmez, ben.. Fakat o doğru Nis’e (Nice) gitmedi mi? Yani Malta’da az kaldı, Fransa’ya geçmiş. Yok yok, İtalya’ya geçmiş değil mi ? Sultan Vahideddin İtalya’da kaldı.

– San Remo’da öldü zannediyorum.

-San Remo’da, orada ziyaret ettim kendilerini.

– Gördünüz mü kendisini?

– Evet Villa de Magnolia’da oturuyorlardı. …

[Mustafa Gültekin’in sorusu]

– Benim bir sorum olacak. Dediniz ki, Rusların Güney’e Mısır’a ve Hindistan yollarına etki yapmasını önlemek için bir Türkiye’nin var olmasından tarih boyunca yana oldu İngiltere hükümeti.

– Yani, İngiliz Ordusu öyle gördü.

– Sanıyorum Foreing Ofice de böyle gördü, ancak İngilizlerin yardımıyla Doğu Anadolu’da kurulacak bir Kürt ya da Ermeni Ülkesi, Ermeni devletleri aynı şeyi yani Rusları indirmeme görevini yapabilir miydi ? Yapamaz mıydı?

– Fakat bu, Boğazları kurtarmaz… Ermeni ve Kürtlerin Boğaz’da hiç şeysi yoktur. Ermeniler değil, Kürtler değil, yalnız Türkler Boğaz’ları muhafaza edebilir.

– Fakat yine Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’da Kürt ve Ermeni devletlerinin kurulması fikrinden niye vazgeçildiği

– Bir Kürdistan… Ne oldu? Bir Kürdistan meselesi vardı tabii, kısmen Irak, kısmen Iran, kısmen Türkiye ve Rusya’dan ayırmak lazım, çünkü Kürtler bu dört hükümet altında idi. Fakat biz hiçbir vakit buna pek taraftar değildik… Ben bilmiyorum neden, fakat biz Kürtlere itimat etmiyorduk. Bunu hatırlıyorum… Biz diyorduk ki… Ne Ermenistan ne Kürdistan’a güvenmiyorduk, çünkü Ermeniler… Ermeniler pek İngiliz taraftarı değildi.

-Bir de galiba Bolşevik etkisi vardı onlarda. (1)

Osmanlı Saltanatı, TBMM tarafından, 1 Kasım 1922’de kaldırılmıştır. Sultan Vahdettin’in ülkeden ayrılış tarihi ise 17 Kasım 1922’dir.

– Kurtuluş Savaşı 9 Eylül 1922’de İzmir’in Kurtuluşu ve 13 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi ile sona erer. Bu sırada İstanbul henüz İtilaf Devletlerinin askeri işgali altındadır.

– 6 Ekim 1922’de, TBMM ordusunu temsilen Refet Paşa (Bele) komutasındaki bir askeri birlik İstanbul’a girer. Bu günlerde basın organları da, Vahideddin aleyhinde geniş çaplı ve kamuoyunda etki yapan yayınlarda bulunmakta, halk arasında bazı gruplar hakaret ve tehdit içeren gösteriler yapmaktadırlar.

Bu olaylar Vahideddin’in korkuya kapılmasına sebep olur…

– 1 Kasım 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi, çıkardığı iki maddelik bir kanunla saltanatı lağveder (kaldırır). 4 Kasım’da son sadrazam Ahmed Tevfik Paşa istifa eder. 5 Kasım’da Refet Paşa, Babıali’deki bakanlıklara gönderdiği bir genelgeyle işlerine son verildiğini tebliğ eder.

– 17 Kasım sabahı Vahidettin, küçük oğlu Ertuğrul Efendi ve hareminin mensuplarıyla birlikte Dolmabahçe Sarayından bir kayığa binerek, Boğaziçi’nde demirlemiş olan İngiliz zırhlısı Malaya’ya iltica eder…

İngilizler, Vahidettin’in İngiltere’ye gelmesini kabul etmediği için, devrik padişah bir süre Malta’da kalır…

 Sultan Vahdettin, bu dönemde başlangıç bölümünü kendi el yazısıyla yazdığı, kalan bölümlerini de yakınlarına dikte ettirdiği (yazdırdığı) anılarını kayda geçirmiş, ilginç bilgiler vermiştir… (anılarında) Kaçmadığını, hayatını emniyette görmediğinden vekili olduğu şanı yüce peygamberin yaptığını yaparak, “Hicret” ettiğini belirtmiştir. Ve 16 Mayıs 1926’da San Remo’da, 65 yaşında hayatını kaybeder. (2)

– “Vahdettin kalsaydı Ankara’nın niyeti onu idam etmekti…

Tarihçi Yazar Mustafa Armağan, Vahdettin’in yurtdışına kaçmadığını, kaçırıldığını söyledi. “Çünkü tehditler, sarayın çevresinde tabanca atmalar vs. ile zaten İstanbul’da yaşaması imkânsız hale getirilmişti. Nitekim ‘HMS Malaya’ savaş gemisiyle Malta’ya gittikten sonra, Yıldız Sarayı’na giden Refet Paşa’nın, ağlamakta olan Vahdettin’in yaverlerinden Sadrazam Tevfik Paşa’nın oğlu Ali Nuri Bey’e :

– “Ağlama Ali Bey, gittiği iyi oldu. Ya kalsa idi, biz onu ne yapardık ? Vahdettin kalsaydı, Ankara’nın niyeti onu idam etmekti…” dedi.

Vahdettin’in kaçması için bir sebep olmadığını, ancak kalmasının işleri zorlaştıracağını, ayak bağı olacağını, bu yüzden de gitmesinin istendiğini, Padişah İstanbul’da tahtında oturuyorken, Osmanlı’nın bedeni üzerinde gerçekleşecek “Lozan ameliyatı”nın kolay olmayacağını belirtti… “ (3)

“Babamın padişah olmadan evvel ve veliahd iken en çok tanıdığı ve takdir ettiği Mustafa Kemal Paşa idi. Yaveri idi ve onunla Almanya seyahati de yapmıştı. Mustafa Kemal Paşa da ona çok bağlı ve hürmetkârdı.

Memleketin en feci durumunda başa geçen babam, mücadelenin ancak Anadolu’da devam edebileceğine inanmış ve Mustafa Kemal Paşa’yı bu işi başarabilecek tek insan saydığından, (onu) Anadolu’ya kaçmaya teşvik etmiştir…

Bunu size söylediği gibi, bu kararlaştırılınca yanından çıkıp yaverler odasına giren başyaver Naci Paşa (Naci Eldeniz), diğer yaverlere bunu gizlice tebşir etmiş (müjdelemiş) ve :

“Hele şükür efendimiz (Sultan Vahdettin), Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya geçmeye ikna etmişler!” demiştir.

Rahmetli Yümni Paşa da bunu gayet iyi bilirdi. Aralarında konuşup mutabık kaldıkları hususlar vardı :

Evvela birbirini tanımıyor ve mutabık kalmamışlar. Ayrı ayrı iş göreceklermiş gibi hareket edilecek…

İş yani hangi yönden selamete götürülürse, sonra birleşecekler.

Yegane gaye, vatanın selameti, kurtulması ve istiklali olacaktı.

“Biz her şey olabiliriz. Cahil, tecrübesiz, hatalı bir siyasete kapılmış olabilir ve zararlar da verebiliriz amma Osmanoğulları olarak nasıl vatan haini olabiliriz ?

Bizi en iyi tanıyan Mustafa Kemal Paşa bunu nasıl söyler!” der….

Ben kızı olarak ve ölümüne kadar başucunda olan en sevdiği bir insan olarak şunu bütün şerefimle temin ederek ve Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün şan şeref dolu varlığını ortaya koyarak söylemek isterim ki :

“İrade-i Milliye, 4 Eylül 1919 yılında Sivas Kongresi’nde alınan kararla çıkartılan ilk gazetedir. İlk sayıda, gazetenin yayınlanmasından 10 gün önce toplanan Sivas Kongresi’nde, Mustafa Kemal Paşa’nın Kongreyi açış nutku ile Padişah’a, Sadrazam’a ve İtilaf devletlerine çekilen ariza ve muhtıralar yer almaktadır.

Anadolu’da başlayan kurtuluş hareketinin yayın organı olan “İrade-i Milliye”, Mustafa Kemal’in çalışmaları sonucunda Sivas’ta çıkmıştı. Sivas Valisi Elhaç Ahmet İzzet Paşa tarafından 1878 yılında tesis edilen vilayet matbaası, milli mücadele döneminin ilk gazetesi olan İrade-i Milliye’nin basım yeri oluyordu. (5)

-“İrade-i Milliye” gazetesinde yazılanlar, Kuva-yı Milliye dönemine ait çok önemli ve dikkatlerden kaçmış beyanlar ve telgraflar, haberler, sıcağı sıcağına tepkiler, en azından Ankara’ya gitmeden önce Mustafa Kemal tarafından yazılan başyazılar. Her biri önemli bizim için…

Mesela 14 Eylül 1919 tarihli nüshada daha önce de dile getirdiğim bir telgraf yer alıyor. (telgrafı) Çeken :

“Üçüncü Ordu Müfettişi, Yaver-i Hazret-i Şehriyarileri Mustafa Kemal”,

(telgraf) Çekilen kişi, “Zat-ı Şahane” yani Sultan Vahdettin, çekildiği yer : Havza. Tarih : 14 Haziran 1919.

Burada Mustafa Kemal Paşa, son görüşmelerini hatırlatıyor padişaha ve şöyle diyor:

Sivas’ta çıkan İrade-i Milliye gazetesinin 14 Eylül 1919 tarihli ilk sayısında çıkan Mustafa Kemal Paşa’nın Vahdettin’e çektiği telgrafın orijinali. (6) (MERAKLILARI TELGRAFIN ASLINA BURADAN ULAŞABİLİRLER: https://www.gastearsivi.com/gazete/iradei_milliye_sivas/1919-09-14/4 )

….

“Ertesi gün 16 Mayıs’tı, günlerden cumaydı… Hüzün her zerreye sinmişti. İzmir’in bir gün önce işgal edilmesinin hüznü… Namazını bu elem havasını teneffüs ederek tamamladı Vahideddin. Sonra camiin hükümdarlara ayrılan yerine, mahfil-i humayına geçti. Vedaya gelen bir yolcuya “uğurlar olsun” diyecekti. Odada dört kişidiyler.

Zat-ı Şahane, yani Vahideddin; Sadrazam Ferid Paşa, başyaver Avni Paşa ve Mirliva-Tuğgeneral-Mustafa Kemal Paşa. Ortadaki ayakları altın varaklı mermer masanın üzerinde bir Kur’an-ı Kerim duruyordu. Yazısı tezhibinden, tezhibi cildinden nefis elyazması bir Kur’an. Sadrazam dışında herkes askeri üniformalarını giymişti…

Zat-ı Şahane de… Bej bir üniforma vardı üzerinde… Masaya doğru birkaç adım attı Vahidedin… Sadrazamla Avni Paşa da hükümdarı takip edip bir adım gerisinde durdular…

Herkes ayaktaydı… Mustafa Kemal Paşa asker adımları ile ilerledi, masanın öteki tarafına, padişahın karşısına geçti. Askeri tavrına ruhani bir hava verip, sağ elini Kur’an’ın üzerine koydu ve öbür elindeki küçük kâğıdı okumaya başladı…

Sonra mırıltı halinde “Cenab-ı Allah muvaffak etsin” sözleri işitildi… Vahideddin bu yemin merasimini seneler sonra San Remo’da kendisi ile birlikte sürgünde olan başyaveri Avni Paşa’ya hatırlatacak ve Paşa hatıralarına şöyle yazacaktı :

“Zat-ı şahane, elbise askeriyeleri labis (askeri elbisesisini giymiş) olduğu halde ayakta bulunuyorlar. Önlerinde masanın üzerinde dahi Kelam-ı Kadim duruyordu. Sadrazam Paşa ve Yaver Paşa, Padişah’ın iki tarafında ve bir adım gerisinde idiler. Mustafa Kemal Paşa’nın tavr-ı askeriyesine dini bir eda dahi vererek ilerledi ve sağ elini Kelam-ı Kadim üzerine koyarak şu yemini eyledi :

Heyet-i vükelâca tanzim olunup irade-i seniyye-i hazret-i padişahiye iktiran eden 21 maddelik talimat-ı mahsusada musarrah salahiyet-i vasia mucibince, Anadolu vilayat-ı şahaneleri bi’l-umum memurin-i mülkiye ve askeriyesi üzerinde icrasına memur bulunduğum teftişat ve tahkikatı rızay-i ali-i cenab-ı hilafetpenahi daire-i necat-ı bahiresinde medar-ı fahr ve mübahat-ı memlukanem olan sadakat-ı kamile ile bezl-i makderet eyleyeceğime vallahi billahi (7)

Konu taraflarının kendi ifadeleri ile yorumsuz olarak verilmiştir.

Karar her zaman olduğu gibi, okuyanın bilgisine ve deneyimine kalmaktadır.

….

Kaynaklar :

Resim: Tarafımızdan düzenlenmiştir.

(*) “KUVA-I MİLLÎYE ANKARASl “ Grace M. ELLISON  (İngiliz Bayan gazeteci) İngilizce yayım tarihi; Lozan-Ocak, 1923. 

Türkçesi:  MİLLİYET YAYIN LTD. ŞTİ. YAYINLARI Birinci Baskı: Ocak 1973.

(1) “Atatürk’e nasıl vize verdim” İngiliz İstihbarat Subayı Yüzbaşı Bennett Anlatıyor. Nezih UZEL.

(2-3) Tarihçi Yazar Mustafa Armağan.

(4) Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan; (Nakleden eski başbakanlardan Suad Hayri Ürgüplü) sahife 143.

(5-6)   a) 14.Aralık.2008 , Tarihçi Yazar, Mustafa Armağan,    b) Dr. Fatih M. DERViŞOGLU – Milli Mücadele döneminde basın ve İrad-i Milliye gazetesi)

(7) Sultan Vahideddin, nakleden : Başyaver Avni Paşa; Murat Bardakçı, “Şahbaba” adlı kitap.

-“ Irâde-i Milliye gazetesi, Heyet-i Temsiliye’nin Sivas’ta çalışmalarının sürdürdügü 8 Eylül 1919-13 Aralık 1919 tarihleri arasında 16 sayı yayınlanmıştır. Ankara’da, Heyet-i Temsiliye yayın organı Hâkimiyeti Milliye (10 Ocak 1920) tarihinde yayın hayatına katılmıştır. Bu iki zaman dilimi arasında İrade-i Milliye dört sayı daha yayınlanmıştır. Hâkimiyet-i Milliye’nin yayınlanmasından iki gün sonra (12 Ocak 1920) Irâde-i Milliye’nin 20. sayısı neşredilmiştir. Milli Mücadele’nin yeni yayın organı, Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin (10 Ocak 1920) tarihinde yayınlanmasına kadar geçen zaman zarfında Irâde-i Milliye gazetesinin ulusal kimliğini muhafaza etmiştir.” Dr. Fatih M. DERViŞOGLU

*** 

 

14 thoughts on “Sultan Vahdettin’i Gemiye Bindiren İngiliz İstihbarat Subayı Anlatıyor. Kaçmadı! (2)

    1. Değerli “tarihçi”, görüşleriniz için teşekkür ediyorum. Lütfen (belgeleri ile) sizin doğrularınızı yazabilirseniz, okuyanlar sizlerin de görüşlerinizi değerlendirirler. Sağlıcakla kalınız.

  1. Son bir ayrinti daha: Damadida geciyor ankaraya, ve kizi onu bosuyor Ankaraya gecti diye. Hadi Mustafa Kemal gercekleri gizliyor, yeni kurulan devletin selameti icin padisahin onu görevlendirdini söylemiyor veya en adi ihtimalle vatan haini olark anilmasina sessiz kaliyor veya yalan söylüyor.. Peki ya damadi odami yalan söylüyor.. Keske kizi kocasinin arkasindan ankara ya gitseymis. Bosamasaymis.. o zaman butun hanedani kurtarabilirdi belki..

    1. Değerli Havva Atay-Ergin,
      -Rus Hanedanlığı, 1917: Osmanlı Hanedanlığı/Hilafet, 1922/1924, İran Kaçar Hanedanlığı 1925 yılında sonlandırıldı. Bunlar tesadüf değildir.
      Bakınız: http://www.canmehmet.com/turkiye-iran-ve-rusya-i-dunya-savasi-galipleri-kac-devleti-cikarlara-gore-yapilandirdi-7-son.html
      -Osmanlı Hanedanlığın/Hilafetin tasfiyesine (Ve laikliğe) çok uzun yıllar evvel karar verilmiştir.
      Bakınız: http://www.canmehmet.com/resmi-tarih-dosyasi-31-mart-vakasi-yildizdan-sonra-sira-sokaga-atilacak-osmanlinin-servetindedir-7.html
      -Sultan Vahdettin, Anadolu’ya geçecektir. Bunu İngiliz Komutan anlar ve sarayının etrafını tel örgü ile çevirtir.
      Bakınız: http://www.canmehmet.com/ve-dolmabahcenin-tel-orguleri-19-mayis-1919-tartismalarina-son-noktayi-koyar-1.html
      -Veliahd Abdülmecid Efendi’nin oğlu Ömer Faruk Efendi, Millî Mücadele’ye katılmak için 26 Nisan 1921’de İnebolu’ya hareket etmiştir.
      Ancak Mustafa Kemal Paşa, 27 Nisan’da çekmiş olduğu telgrafla, şehzadenin o sıra Anadolu’ya geçmesini sakıncalı bulmuştur.
      Bakınız: http://www.canmehmet.com/kemalist-cumhuriyet-mustafa-kemal-sehzadenin-milli-mucadeleye-katilmasini-istemez-3.html
      Yukarıda linkleri verilen yazı içerikleri okunduğunda görülecek olan: Bize resmi tarihte anlatılanlarla, yaşananlar birbirleri ile fazla uyumlu değildir.
      Özetle: Hanedanlığın/Hilafetin tasfiyesinin arka planını öğrenmek için son 600 yıllık tarihimizi öğrenmemiz gerekir. İngiliz ve Fransızların tarihleri ile birlikte.
      Bunları öğrenmeden olayları yorumlamak, bir okyanusu üzerinde yüzen kayıkla değerlendirmek gibi olacaktır. Sağlıcakla kalınız.

  2. Fatihi, yavuzu, yenildim diye bir dusman gemisine binip giderken dusunebilir misiniz.. imkansiz.. Kanuni, bir oglunu, iranlilarla isbirligi yaptigi ihtimali uzerine bogdururken, digerinide iranlilara sigindi diye bogdurdu.. Kanuni sizce vadidettini affedermi? Aklima hep 4. murat`in kardesi beyazit geliyor. Boyununu kendi uzatmis.. Baskalarina siginmis sehzadelerin baslarina neler geldigini biliyoruz diye..

    Ayrica vahidettinin Nice de kaldigi villa da baya güzel, lüks.. Anafartalarda sehit olan babamin annesinden dedesi, gidipte geri dönemeyen babamin babadan dedesi, güneydoguda sehit olan annemin babadan dedesinin geride kalan yetimlerinin yasam sartlarini bilseydiniz, vahdettine zorluklar ve fakirlik icinde öldü demezdiniz..Ayrica parasini akrabalarindan birinin kumarda kaybetmis olmasida acinasi baska bir ayrinti…Neyse.. Icimden gecenler bunlar.. Genede kullarindan biri olarak ben ona hakkimi helal ediyorum.. Bu sitemlerimden dolayi hakki bana gecmis ise insallah allahim beni affeder.. ama icimden gecenler bu.. umarim yaniliyorumdur ve bir gun hakikate ererim..

    1. Değerli Havva Atay-Ergin, Fatih ve Yavuz dönemindeki Dünyanın süper gücü Osmanlı Devleti ile girmemesi gereken bir savaşa girerek ağır bir yenilgi alan ve dönemin tüm büyük devletlerinin işgali altındaki (Osmanlı Devleti’nin) Sultan Vahdettin’in durumu eşleştirilebilir mi?
      O dönemdeki Fransa Osmanlının yardımına muhtaçtır.
      1918 ise, Fransa büyük devletlerden birisi olarak işgalcidir.
      Vahdettin’in sürgün edildiği (gözaltına alındığı) Sanremo kentinin haritadaki konumuna lütfen bakınız.
      Sabık Sultan’ın, (Avrupa’da) bölge olarak hapiste olduğunu göreceksiniz.
      Size fazla bilinmeyen bir hususu burada açıklayalım.
      Vahdettin’in kaldığı Sanremo, Osmanlı devletinin (26 Nisan 1920’de) parçalanmasına karar verilen yerdir.
      Bu nokta hiçbir zaman gündeme getirilmemiştir.
      İlginç değil mi?
      Osmanlı Hanedanlığı, asırlar boyunca ülkeleri için at sırtında koşturmuş, şehit olmuş, yaralanmış ve devletin yaşaması için kendi ailelerini dahi feda etmişlerdir.
      Bu cennet topraklara Osmanlı-Atalarımız olmasaydı sahip olabilir miydik?
      “Kul” mana olarak bizlere yanlış aktarılmıştır.
      İnsan, yaratılması cihetiyle Allah’a “Kul” dur ve daha çok “mü’min” mânasına gelmektedir.
      Hiç kimse “Sultanın kulu” değildir. Osmanlı Tarihine meraklı olanlar, birçok nedenlerle Padişahların tahtlarından indirildiğini, işkence ile öldürüldüğünü bilirler. (Açık ifadesi ile, Kulları, efendilerini öldürüyorlar!)
      Sabık Sultan Vahdettin’de, Son Halife Abdülmecid’de (sürgün edildikleri için) sessiz sedasız ülkelerini terk etmişlerdir.
      Belki bir gün tüm taraf devletlerin (bizim de) arşivleri açılır, bizdeki yasalar da değişir, işte o zaman yaşanmış olayları “ama”sız değerlendirebiliriz.
      Teşekkür ediyorum. Sağlıcakla kalınız.

  3. Bir gün kardesim bana sordu.. Abla Vaddettin hain mi sence ? diye. Malum bu soru cok soruluyor ve burda da oldu gibi iki tür yaklasim var.
    Ben söyle cevap verdim.. Bilmiyorum.. Hain demem, diyemem..Demek istemem.. Böyle dusunmek hem onun hemde benim adima cok utanc verici..
    Bildigim bir sey var.. Kesinlikle bir kahraman degildi. . Tarihte hakkinda ölüm fermani verilen sehzadeler bile boyunlarini urgana uzatmak zorunda idiler .. Ben vahdettinin yerinde olsaydim.. Bir ingiliz komutaninin beynine silahi dayar, sehit olurdum.. Asla ve asla bir ingiliz gemisi ile ulkeyi terk etmezdim..Sebebi ne olursa olsun.. Padisahin bir ingiliz gemisiyle ülkeyi terk etmesi icimi kanatan bisey…yakistiramiyorum..

    1. Değerli Havva Atay-Ergin, görüşleriniz ve yorumunuz için teşekkür ediyorum.
      Bilirsiniz, bir merdivenin birinci basamağı ile yirminci basamağından görülenler farklıdır. (Bilgi seviyesi arttıkça görülenler farklılaşmaktadır.
      Bir okyanusu, üzerinde yüzen bir kayık-kayıkçı; veya bir okyanusu, tüm suyunu boşaltarak tabanında yaşayanlarla, denizaltındaki bir dünya ile de değerlendirebilirsiniz.
      Bu iki misalle tarihi meseleleri değerlendirirsek: “Herkesin gerçeği bilgisi kadardır” diyebilir ve konuya dönebiliriz.
      Osmanlı İmparatorluğu: Sultan II.Abdülhamid ile (siyasi manada 1909’da) sonlandırılmış:
      1909-1922/1924 Mart Dönemi: Osmanlı Hanedanlığının (Hilafetin) gözden düşürülmesi için kullanılmıştır.
      Osmanlı Devletinin yıkılmasında ana etken: 1453-1458 İstanbul-Atina’nın fethidir. Bu fetihlerle tarihte ilk kez, İslam, Hristiyanlığa galip gelmiştir.
      1923 Lozan Antlaşması ise, (Hristiyanların İslam’a galibiyeti) 1453 İstanbul’un fethinin intikamı ve Müslüman Türklerin, “Türkleştirilmesi” dir.
      Sultan Vahdettin, I.Dünya Savaşı’nın bitiminde tahta (zorla) çıkmış, ve ne savaşa girilmesine ne de ateşkes Antlaşmasının yapılmasına (ciddi manada) taraf olabilmiştir.
      Savaşa, İttihatçılar paşalar bir oldu bitti ile karar vermiş, yenilince de bir Alman denizaltısı ile kaçmışlar, tüm suç-sorumlulukta Sultan Vahdettin’e kalmıştır.
      Biz savaşı kaybedince, İngilizler İstanbul’u işgal etmiş ve Sultan’ın sarayın etrafını tel örgülerle çevirmişlerdir.
      Diğer (Avrupa-Doğu) Hanedanlıkların saray idaresini bilmeden Osmanlı şehzadelerinin durumlarını yorumlamak, çok yüzeysel olacaktır. Fransız-Rus-Çin Hanedanlıklarını araştırabilirsiniz.
      Sultan Vahdettin, Milli Mücadele döneminde İngiliz-Fransız-İtalyanların her türlü baskılarını göğüslemiş, Bu esnada Mustafa Kemal Paşa’da Ankara’da siyasi manada faaliyette bulunmuştur.
      Savaş Bittiğinde, Sultanın işi de bitmiş! Mustafa Kemal Paşa’nın ifadesi ile, “Uzaklaştırılmış”tır.
      Sultan Vahdettin’in İngilizler tarafından ne ile tehdit edildiği bizde fazla bilinmez. Bunlar bilinmeden, Sultan Vahdettin’i gıyabında yargılamak haksızlık olacaktır.
      İstese uzaklaştırıldığında yanında hazine götürebilirdi. Bunu yapmamış, sefalet içerisinde yaşamıştır.
      Yanında çalışanlarının-akrabalarının kusurlarını Vahdettin’e maletmek doğru mudur?
      Diyelim ki, Sultan Vahdettin, İngiliz Komutanını öldürdü. Ve kendisi de şehit oldu. Bu olayda Vahdettin kurtulurdu.
      Peki, ya sonra halk-devlet-İstanbul ne olurdu? Mustafa Kemal Paşa Milli Mücadele döneminde hiç İstanbul’a geldi mi? (1919’da gitmiş, ilk kez 1927’de gelmiştir. Türk Ordusunun İstanbul’a girişi ise, 2 Ekim 1923) lütfen araştırınız?
      Özet olarak: Yakın tarihimizi farklı kaynaklardan ve sorgulayarak okumalıyız. Sağlıcakla kalınız.

  4. Verdiginiz uzun ve detayli cevaplar icin tesekkur ederim. Tarihi toz pembe tablolarla susleyerek anlatmak yerine bu sekilde aci gercekleri bilerek ve ders alarak ilerlemek gerekir. Saygilar.

    1. Değerli Murat Demir, İlginize ve nezaketinize teşekkür ediyorum.
      Biz, bir açık büfe misali bilgileri sergileyerek, meraklılarına farklı bir kapı açıyoruz.
      Yorumunuzu vesile ederek, araştırmacılarına “Resmi Tarih” ile “Karşı tarih” hakkında bir bilgiyi daha aktarmış olalım. Sağlıcakla Kalınız.

      Kaynak: Hüseyin Kazım Kadri, Bir Milletin Dirilişi.s.202
      “…Çanakkale Savaşlarından Altın Harfler ve Çanakkale Savaşları ve Menkıbeler isimli iki kitabın yazarı ve Jandarma Genel Komutanlığı’na bağlı olarak uzun yıllar “savaş alanları mihmandarlığı” yapan Mehmed İhsan Gençcan da Çanakkale savaşı ve komutanlarıyla ilgili olarak şunları söylemektedir:
      “Tarih kısım kısımdır.
      -Biri resmî tarihtir. O, politikacıların istekleri doğrultusunda yazılmıştır. Politikacıların müsaade ettiği kadarını öğrenebilirsiniz okullarda.
      -Bir de karşı tarih vardır. Onun içine de sohbetler, mülakatlar, hatıralar… velhasıl gerçek ve yaşanmış olaylar girer.
      Resmî tarihle karşı tarihi iç içe koyduğumuz zaman Çanakkale’nin gerçek yüzü ortaya çıkar.
      Eğer siz tarihi resmî kalıplar içinden çıkaramazsanız çıplak kalır.
      Resmî tarihte sadece Anafartalar zaferi geçer. Sadece deniz zaferi geçer.
      Bir Seddülbahir zaferi var ki Kazım Karabekir, yalınkılıç tümeninin önünde koşan komutanlardan bir tanesidir.
      O zaman kolordu komutanımız olan bir miralay Fevzi Çakmak’ımız vardır. Savaşın gerçek komutanları ve kahramanları bu insanlardır.
      Fakat resmî tarihte bu isimlere rastlayamazsınız bile”.

      Îlhami Soysal da bu hususta şunları söylemektedir:
      -“Açıkça söylemek gerekir ki, bir kere bu tarihte Atatürk falan yoktur.
      -Bir erkan-ı harb kaymakamı Mustafa Kemâl Bey vardır ki, Tekirdağ’da yeni kurulan ve 23-25 Şubat’ta Eceabat limanına intikal edip de halen yedeğe alınmış bir tümenin komutanı.
      -Osmanlı ordusunun o cephedeki 1887 subayından biridir, hepsi bu…
      -Tümenin de, kendisinin de deniz savaşlarında aktif bir görev alması da zaten sözkonusu değildir.
      -Çünkü tümen bir piyade tümenidir”. Milliyet, 30 Mart 1988. (Sad.)

  5. Mustafa Kemal padisah huzurunda anadolu hareketi icin yemin ederken ayni anda ingilizlerle pera palasta anlasti mi? 31 mart hadisesinde hareket ordusunda kolagasi olan Mustafa Kemal nasil padisah yaverligine kadar yukselmistir? Mustafa Kemal Emmanuel Karasu’nun yonlendirmeleri ile mi hareket etmistir? Haim Nahum ile Mustafa Kemal arasindaki iliski nedir?

    1. Değerli Murat Demir,
      Tarihte yaşananları doğru kavramak için olaylara geniş bir pencereden ve bir hayli geriye giderek bakmak gerekir.
      Sultan Vahdettin ve M.Kemal Paşa’nın, Milli Mücadele’deki konumu, şiddetle akan nehir üzerindeki kayık içerisinde bulunan insanlara benzetilebilir. Açık ifadesi ile, Milli Mücadele’de kişiler olaylara değil; yaşanan olaylar, kişilerin hareketine yön vermiştir.
      Bizi Milli Mücadele’ye getiren olayın üç önemli ayağı vardır.
      1)Ekonomi: Osmanlının Sanayileşmesi bilinçli olarak durdurulmuştur.(1838 Osmanlı-İngiliz Baltalimanı Antlaşması)
      2)Finansal/Borçlanma: (1853’de yaşanan Kırım Savaşının masraflarının karşılanması için İngiliz-Fransız bankerlerden alınan ilk dış borç)
      3)Siyasal ayak: İngiliz-Fransız-İtalyanlar tarafından gidilecek sürece (yıkıma) mani olan II.Sultan Abdülhamid’in, tahtan indirilmesi ve Osmanlı saltanatının fiilen sonlandırılması. Bu noktada: Masonlar-Yahudiler, Ki; (İtalyan vatandaşı) Emanuel Karasu’nun Kurduğu İttihat-Terakki devreye sokulmuştur. Jön Türklerin kullanılması da bu olaya dahildir.
      Sultan Abdülhamid’in (27 Nisan 1909’da) tahtan indirilmesi ile, Osmanlı Devleti’nde artık hüküm sahipleri, Mason (ihtilalci) Paşalardır.
      Kıdemli Yüzbaşı Mustafa Kemal, II. Abdülhamid’i tahtan indirilmesinde etkin olan (Hareket Ordusunun) Mahmut Şevket Paşa’nın Kurmay Başkanı’dır.
      Kurmay Başkanları, karar sahibi değildir. Bağlı oldukları üst yöneticilere (Paşalara) danışman-yardımcıdır.
      Özetle:1838-1909 Döneminde, Osmanlı Ekonomisi-Maliyesi-Devlet Yönetimi, İngiltere-Fransa-Rusya ve İtalya tarafından sistemli ve geleceğe yönelik olarak zayıflatılmıştır. Devlete (Sanayi Devrimi’nin, enerji-petrol ihtiyacı nedeniyle) kurulan tuzağı gören II.Abdülhamid : Gerek altyapı-eğitim ve gerekse üretime yatırım yapmanın yanında eski borçları da ödeyerek devleti bulunduğu durumdan kurtarmaya çalışır. Ancak, İttihatçıların- Jön Türkler’in ihtiras ve tecrübesizliklerinden yararlanan düşmanlarının da etkisi ile tahtan indirilir.
      -Peki, Mustafa Kemal, İttihatçı mıdır? Bakınız: http://www.canmehmet.com/chp-dosyasini-aciyoruz-chpyi-kim-kurdu-biz-mustafa-kemal-pasa-biliriz-3.html
      -Burada üzerinde durulması gereken husus: İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, İtalyan Vatandaşı, Yahudi Emanuel Karasu ve arkadaşları tarafından kurulduğunun bilinmesidir.
      -Hayim Nahum’a gelirsek: Nahum’un ismi yoğun olarak Lozan Antlaşması döneminde geçer. Nahum, Lozan heyetinde danışmandır. Mustafa Kemal ilişkisi de bu dönemle ilgili olmalıdır. Bakınız: http://www.canmehmet.com/majestelerinin-gazetesinde-yayinlanan-laik-bir-cumhuriyet-ilanin-arkasindaki-sir-4.html
      -Yaverlik konusuna gelirsek: General Mustafa Kemal, Şehzade Vahdettin’in Almanya gezisinde kendisine eşlik eden askeri heyetin içindedir. İhtimaldir ki, “Yaverlik” unvanı bu gezi ile ilişkilidir. Yaverlik: Bir karar merci değildir.
      -Başkası değil de neden Mustafa Kemal Anadolu’ya gönderildi? Ülkemiz, 19 Mayıs 1919 döneminde, Mondros Ateşkes Antlaşması gereği Ordu (büyük ölçüde) dağıtılmış ve silahlar depolara kaldırılmıştır. Ülke yönetiminde tüm kararlar, İngiliz-Fransız-İtalyanlar tarafından alınmaktadır. Mustafa Kemal’in Samsun’a gitmesi için gereken izin İngilizler tarafından verilir.
      -Eğer, Mustafa Kemal Paşa, Alman yanlısı bir subay olsaydı, İngilizler Anadolu’ya gitmesine izin verirler miydi? Herhalde vermezlerdi. O dönemde, İngiliz-Fransızlar, Ankara-Samsun ve Erzurum’da bulunmaktadır. Açık ifadesi ile “Milliyetçi hareket” her adımı ile takip edilmektedir.
      Toparlanırsa:
      -19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya gönderilen Mustafa Kemal’in İstanbul’dan çıkış vizesi İngilizlerce verilmiş, Anadolu’daki tüm hareketi (Erzurum-Sivas Kongreleri vb) izlenmiştir. K. Karabekir anılarında, “İngilizlerin Erzurum Komiseri Rawlinson’un, kendisine Cumhuriyet’i önerdiği” söyler.
      -General Mustafa Kemal, Almanya’ya resmi ziyaret yapan Osmanlı Şehzadesi Vahdettin’in maiyetindeki askeri heyettedir. Bu gezi esnasında tanışır ve ileriye yönelik konuşurlar. (Maalesef bu konuda farklı bilgiler bulunmamaktadır.)
      -M.Kemal’in, Samsun’a gönderilmesinde, Şehzadeye olan Yaverliği değil, Başta İngilizlerin onayı olmak üzere diğer konular etkendir. O dönemde İstanbul Emniyet Müdürü İngilizlerin izni olmadan değiştirilmiş, ancak İngilizlerin tepkisi üzerine Polis Müdürü görevine iade edilmiştir. Anlatılmak istenen: İşgalcilerin izni olmadan hiçbir (atama-tayin) adım atılmamaktadır.
      -24 Temmuz 1923’de Lozan Antlaşması imzalandığında, İşgalciler (İngiliz-Fransızlar) Ülkemizdedir. Lozan Ant., düşman silahlarının gölgesinde imzalanmıştır. İngiliz-Fransızlar, 1936 Yılına kadar Boğazların kontrolü bahanesi ile hala ülkemizdedir.
      -II.Sultan Hamid’i tahtan indirilmesine, bir oyunla I.Dünya Savaşına girilmesine, Lozan Antlaşmasının içeriğini kurgulanmasına, Saltanat ve Hilafet’in kaldırılmasına: İngiliz-Fransız-İtalyanların yanında, Yahudi-Mason-Siyonistlerin etkisi vardır. Elbette içimizdeki Hırslı, Mason Yapılmış Paşaların da.
      -Sanayii Devrimi: Osmanlının yıkılmasında Avrupalı Devletleri bir araya getirmiş ve süreç 1804’de Sırp isyanı ile başlatılmıştır. Osmanlı Devleti, Yaklaşık, yüz yıllık süreçte, ekonomik-mali-siyasal boyutta yıpratılmış ve son planda Bir dünya Savaşı içine çekilerek tarih sahnesinden silinmiştir.
      -Büyük plana bakıldığında: 1917’de Rus, 1922’de Osmanlı, 1925 İran Hanedanlığının kaldırıldığı görülecektir. Ancak, İngiliz Hanedanlığı halen ayaktadır!
      -Osmanlı Hanedanlığının sürülmesi, Hilafetin kaldırılması: yaklaşık 500 yıllık bir plandır. İstanbul’un fethi: hem (1492) coğrafi keşifleri, hem de 16.yüzyılda Rönesans’ı tetiklemiştir.
      -Lozan Antlaşması, sonucu itibariyle: Fatih’in 1453’de açtığı çağın, 1923’de kapatılarak, (Osmanlının şahsında) İslam Medeniyetinin yok edilmesine çalışılmasıdır.
      -Sultan Vahdettin ve Mustafa Kemal, tarih sahnesine ne zaman çıkarlar? Vahdettin,1918; Mustafa Kemal,1919’da. Açık ifadesi ile bu tarihlerde I.Dünya Savaşı bitmiş, Osmanlı Devleti ağır bir yenilgi almış, ülke işgal edilmiştir.
      -Lozan Antlaşması İmzalandığında, Ülkemizi işgal edenler (İngiliz-Fransız-İtalyanlar) nerededir? Ülkemizdedir.
      -Lozan Antlaşması sonunda ne olmuştur? İşgalciler, kendi geleneklerine değerlerine-yasalarına göre bir devlet kurarak, (10 yıl daha beklemiş) ve gider gibi yapmışlardır. İşte bizim hikayemiz.

  6. Yani Vahdettin İngilizler i kovup gemilerinide batırdı sonra yalın kılıç san remoya saldırıp fethetti fakat hain İtalyanlar devletlümüzü arkadan vurdu hadise budur vesselam

    1. Değerli Yorumcumuz, Yazıyı okumanıza ve görüşlerinizi aktarmanıza teşekkür ediyorum. Osmanlı İmparatorluğu 1909 yılında fiili-siyasi olarak son bulmuş, kaldırılmasına zemin hazırlamak (kamuoyunu hazırlamak) için 1922 yılına kadar beklenilmiştir. Bunun anlamı, Sultanların bu tarihten itibaren siyaseten söz/karar sahibi olmamalarıdır. Sultan Vahdettin, Birinci Dünya Savaşının bitmesine yakın (Temmuz 1918) tahta çıkmış ancak bu tarihte (Ekim 1918) Osmanlı Devleti ağır bir yenilgiye uğramış ; Mondros antlaşması ile teslim olmuş, ordusu dağıtılmıştır. Birinci Dünya Savaşına İttihatçılar (Enver-Talat-Cemal Paşalar) kimseye danışmadan girmiş, kaybedince de Alman denizaltısı ile kaçmışlardır. (Lütfen bunları farklı kaynaklardan siz de araştırınız.) İngilizler Mondros antlaşması ile Sultanın oturduğu sarayın etrafını tel örgülerle çevirmiş ve ona esir muamelesi yapmaya başlamışlardır. Bu dönemde Mustafa Kemal Paşa, Sultan’ın emri ile Anadolu’ya gönderilmiştir. (M.Kemal Paşa bunu çok açık olarak ifade eder) Bu dönemde İşgal altındaki İstanbul’da oturan Sultan Vahdettin (Milli Mücadele için çalışan Paşaların rahat çalışması için) İngilizlerin-Fransızların her türlü baskıları göğüslemiştir. O dönemde olayların içinde olan Harbiye Nazırı Fevzi Çakmak Paşa bunu Meclis konuşmasında çok açık olarak açıklamıştır. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde; İşgal altındaki Vatanın, sultanın/halifenin kurtarılması için yola çıkıldığını beyan/yemin edilmiş; 1922’de Saltanat, 1924’de de hilafet kaldırılmış, Osmanlı Hanedanlığı (Halife) yurt dışına sürülmüştür. Mustafa Kemal Paşa yine açık olarak, Sabık Sultan Vahdettin için “Sultanı biz uzaklaştırdık” demiştir. Belgesini yazılarımızda bulabilirsiniz. Özet: Kişisel fikirlerimiz “gerçekler” değildir. Onlar, aldığımız eğitim-öğrenimin sonucudur. Meraklıları; gerçeklere, farklı kaynakları okuyarak-araştırarak-sorgulayarak ulaşabilir. Sağlıcakla kalınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*