Türkiye’de Ne Değişti De Yüksek Teknoloji Üretmeye Başladık

Önce uzun yıllar yerimizde nasıl saydırıldığımızın belgesini verelim: “10 Yıldan fazla bir zamandır Türkiye’de faaliyette bulunan Amerikan Yardım Programı şimdi  meyvelerini vermeye başlamıştır. Önemli mevkilerde Amerikan Eğitimi görmüş bir Türk’ün bulunmadığı bir bakanlık ya da bir iktisadi devlet teşebbüsü hemen hemen kalmamıştır. Halen bulundukları kuruluşlarda ilerici kuvvet niteliğini taşıyan bu kimselerin kısa zamanda genel müdürlük ya da müsteşarlık mevkilerine geçmeleri beklenir. AID bütün çabalarını bu gruba yöneltmelidir.” (1)

Batı Medeniyeti’nde –Hristiyan Avrupa, Amerika’daki- insani ilişkiler, herkesin kendisini kurtarması anlayışı üzerine kuruludur. “Herkes kendi çıkarını koruyacaktır.” Bu nedenle Batılılarla kurulacak ilişkilerde kurulan oyunun sadece onların kazanması üzerine olduğu unutulmamalıdır.

Bunu kavradığınız zaman siz de onlar gibi oynanan oyunda kendinizi korumuş olursunuz.

Örnek: NATO, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve halkının çıkarlarını korumak için kurulmamıştır. Ve batılı üye ülkeler, Türkiye’nin çıkarı veya zararı olan bir olayda yerlerinden kalkmayacak, bizi korumayacaklardır.

Öyle şey olur mu?” Diyeceklere canlı bir örnek;

“..Birinci Körfez Savaşı… Amerikan kuvvetleri karargâhı olarak kullanılan otelin bir odasında çok iyi Türkçe konuşan subayı dinliyorum.

Subay duvarda asılı olan haritada avucunu gezdirerek dehşet içinde dinlediğim açıklamalar ediyor:

“Savaş bitecek.

Amerikan kuvvetleri çekilecek.

Bıraktığı silahlar Kuzey Irak’taki Kürtlerin eline geçecek.

Kürtler Türkiye’den toprak isteyecek.

Ya vermeyeceksiniz ve savaşacaksınız ya da toprak vereceksiniz.”

Kulaklarıma inanamıyordum.

“NATO, iki ülkenin müttefik olduğu, Türkiye-Amerika dostluğu” gibi laflar geveliyorum.

Hiç oralı olmuyor…” (2)

Bir “Müttefik!”, “Bir Dost Ülke!” nin topraklarının bölünmesi için nasıl böyle bir çalışma yapabilir? Veya yaptığında onun dostluğu-samimiyeti sorgulanmaz mı?

Yukarıdaki Amerikalı görevlinin yazısından bir alıntı yaparak konuyu yabancı okullara getirelim. Ne demektedir?

..Önemli mevkilerde Amerikan Eğitimi görmüş bir Türk’ün bulunmadığı bir bakanlık ya da bir iktisadi devlet teşebbüsü hemen hemen kalmamıştır…”

Peki, biz “Amerikan Eğitimi” derken ne anlamalıyız?

 “18. yüzyıl sonrasında Avrupa’da meydana gelen sanayi devrimi, ulus-devlet, sömürge siyaseti ve kapitalizm anlayışı, eğitimin (öğretimin) -İnsanı eğitmek ve hayata hazırlamak anlayışı- geleneksel rol ve beklentilerini farklı bir zemine kaydırmıştır.

Artık bu dönemden sonra eğitim sadece bilgi ve hikmetin öğretildiği, kültürel ve dinî değerlerin aktarılması, toplumun sosyal sorunlarının çözülmesi için bilgilerin üretildiği yer olmaktan çıkarak, en başta toplumsal kontrol mekanizması, modern devlet ve ekonominin işlemesi için “personel fabrikası”, “makbul vatandaş yetiştirme ortamı/mekânı” olarak tasarlandı. Topluma hâkim sınıfların/seçkinlerin ve idareci elitlerin her türlü detay ve sınırını belirlediği modern eğitim, bir devletin sadece kendi toplumunu sığaya çekmek için değil, diğer devlet ve toplumları da uzun planda etkilemek, onlara nüfuz etmek aracı olarak kullanılmaya başlandı.

Dolayısıyla modern eğitim, modern ekonomistlerin, fabrikatörlerin ve devlet idarecilerinin oldukça kullanışlı olarak gördükleri bir manivelası oldu. Böylece, 18. yüzyılın başlarından itibaren yeni okullar açıp burada yeni programlar uygulamak, insanları kuşatmanın ve geniş toplum kesimleriyle tek yüzlü iletişim ve etkileşim mekanizması kurmanın yolu oldu.

Dünyanın farklı toprakları üzerinde gözü olanların uzak diyarlarda yeni okul açması eğitimin sağladığı avantaj ve beklentiler üzerine inşa edildi. Netice olarak da Avrupalılar ve Amerikalılar kendi tebaalarından bir karşılığın olmadığı dünyanın hemen her yerinde farklı biçimlerde, sömürgeciliğin ön keşif mekanizması amacıyla, farklı görünümlerde ve büyüklüklerde “yabancı okulları” adını verdiğimiz eğitim mekânları işletmeye başladılar” (3)

Özetle; 18’nci asırdan sonra Yabancı ülkelerdeki açılan okullar‘dan amaçlananlar,

-Sömürgecilik için keşif görevi yapması,

-Vereceği eğitim-öğretimle hedef toplumun kontrol edilmesi

-Ekonominin işlemesi için “personel fabrikası” olması.

Bu çok kapsamlı konuyu okuyucuyu sıkmamak adına bitirirken;

Kim, “Fatihin İstanbul’u aldığı surlardan bu milletin kültürünü fethedeceğim.” (4) demiştir?

İşte size, yaptırdığı okul binasını inşa ettiği taşları bile Fatih’in fetih için yaptırdığı Rumelihisarı’nda  kullanılan taş malzemenin aynısını seçen Misyoner Cyrus Hamlin’in (Tarihçi Cezmi Yurtsever’den aktarılan) kısa hikayesi;

-“Robert Kolej’in amacı, Osmanlı yurttaşı yabancı azınlıklardan zeki olan çocukları en iyi şekilde yetiştirip, gelecekte onların ülke yönetiminde söz sahibi olmalarını sağlamaktı.” Nitekim Bulgar isyanlarında Robert Kolej mezunu gençlerin lider olarak bulunması dikkat çekiciydi. Hamlin’in görevi sadece İstanbul ‘da bir okul açmak da değildi. O, 1840’lı yıllarda, gelecekte bütün Anadolu’yu saracak olan Anadolu Kolejlerinin de temellerini atmıştı. Nitekim Anadolu kolejleri içinde Merzifon’da kurulu olanı 1880 ve 90’lı yıllarda Ermeni ve Rum isyanlarının merkezi oldu.” (5)

Hamlin’in kurduğu bu okulun dış güçlerin üssü olarak bir ajan yuvası haline geldiği iddiaları da çok dillendirilen iddialar arasında yer alıyor.

Örneğin, “Türkiye’de ve Dünyada Casuslar” adlı kitabın yazarı Aytunç Altındal, ‘Robert Kolej, ayrıca Osmanlı’daki Amerikalı, İngiliz ve Rum casusların da yuvası olmuştu. Birçok casus, bu okulda öğretmen kisvesi altında faaliyet göstermişti. (6)

Toparlanırsa;

“Biz içeride siz dışarıda Osmanlıyı üçyüz yıldır yıkamadık!” (*) ifadesinde vurgulanan;

– Bizler, ülke içerisindekileri -farkında olarak ve olmayarak zarar verenleri- farkederek gerekli tedbirleri aldığımızda; her zaman dışarıda var olacak düşmanlar ülkemiz için o kadar da önemli olmayacaktır.

“Sana her ne gelirse senden gelir, zannetmeki O benden gelir.”

www.canmehmet.com

Resim : Görseller web ortamından alınmış içerik tarafımızdan düzenlenmiştir.

Kaynaklar;

(*) Fransa Kralının tehdidi karşısında, Fuat Paşa’nın verdiği şu ünlü cevabı çoğumuz biliriz:

“Haşmetmeab, siz, bendenize, başka bir devlet gösterebilir misiniz ki, üç yüz senedir, siz (yani dış devletler) dışarıdan, biz (yani hainler) içeriden devamlı tahribine direnebilmiş olsun! Evet, üç yüz senedir, siz dışarıdan, biz içeriden, Osmanlı’yı yıkamadık!”

(1) Necdet Sevinç, Sanık Yazılar, s.163 (“Ajan Okulları”, Necdet SEVİNÇ, Sahife;21)

(2) Yazının tamamı için bakınız;

http://www.milliyet.com.tr/yonetmek-ongormektir/siyaset/ydetay/1954580/default.htm

(3) Mustafa Gündüz:

http://www.academia.edu/5311592/_Robert_Koleji_Bogazici_Universitesi_nin_Kurulus_Hikayesi_The_History_of_the_Founding_of_Robert_College_and_Cyrus_Hamlin_Life_

(4) ROBERT KOLEJ’I KURAN MİSYONERİN ANILARI, Türkler Arasında, CYRUS HAMLIN

(5) Robert Kolej’in Hikayesi,Cezmi Yurtsever, Expres Gazetesi (Adana), 06.05.2011

(6) İstihbarat tuzağındaki Türkiye-1, Tuna Serim, Tercüman Gazetesi, 01.06.2008

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*