Yeni Nesil Sömürgeci : Yoksullukla Değil Yoksulla Savaş (1)

İçerikte ülkemizin de içerisinde yaşadığı sorunlar ve kaynağı açıklanmaktadır. Görülmektedir ki 18’inci asırdan itibaren başımıza örülen çorapların benzerleri, hayret edilecek benzerlikte; Bolivya, Şili, Arjantin, Küba gibi ülkelerinde başına örülmüş ve o günden bu güne sadece sömürünün araçları değişmiştir. İlk takılan kelepçe; serbest ticaret anlaşmaları ve borçlandırmadır. Sonrası kendiliğinden gelmektedir.

İlk bölümde : Yabancı sermayenin, ilgili ülkelerdeki bazı uygulamaları başlıklar halinde verilecek ve devam eden süreçte detaylandırılacaktır.

* * *

Başlangıçta, İngiliz endüstrisi henüz rekabet edebilecek düzeyde değilken, ham yün ihraç eden İngilizlerin sağ eli kesilirdi. Aynı suçu tekrar işleyenler ise asılırdı. Cesetler gömülmeden önce, rahip kefenin İngiliz malı olup olmadığını kontrol etmek zorundaydı.

* * *

Latin Amerika’nın yabancı sermayeye imtiyazlardan bahsedildiği olmuştur. Ama ABD’nin başka ülkelerin sermayesine imtiyaz tanıdığından bahsedildiğini duymazsınız. Onlara imtiyaz tanınmaz, ” diyordu 1913’te Başkan Woodrow Wilson ve bir ülkenin;

-“Oraya yatırılan sermayenin kesin egemenliği altına girdiğini” belirtiyordu. Haklıydı…

* * *

-“Yoksullukla savaşmak isteyen herkes bir dilenci öldürsün, bu iş tamamdır!”

Burada Lyndon Johnson’ın (ABD) ünlü sözünü hatırlatalım: “Nüfusun artmasını önlemek için yatırılan beş dolar, ekonomik gelişmeyi sağlamak için yatırılacak yüz dolardan daha verimlidir.”

Dwight Eisenhovver’ın teşhisi ise büsbütün telaşlandırıcıydı: “İnsanlar bu tempoda üremeye devam ettikleri takdirde, sadece devrim tehlikesi artmakla kalmayacak, bizim ulusumuz da dahil olmak üzere bütün ulusların hayat düzeyinde bir düşüş meydana gelecektir.”

Kendi sınırları içindeki nüfus patlamasından katiyen endişe duymayan ABD, aile planlamasını dünyanın dört bir bucağında uygulatmak için cansiperane bir şekilde çabalamaktadır.

Sadece hükümet değil, Ford Vakfı ve Rockefeller da.

Güneydoğu Asya’da doğum oranını düşürmek için dağıtılan gebelik önleyici hap ve araçlar, bomba ve mitralyözlerle rekabet ediyordu. Latin Amerika’da ise gerillaları dağlarda ve sokaklarda değil de rahimlerde öldürmek hem daha temiz, hem daha kolay oluyor.

* * *

İspanyolların (Sömürgecilerin yerlilerin direncini kırabilmek için) yerli kadınları giymeye zorladığı elbiseler, Endülüs, Extremadura ve Bask köylülerinin yerel giysilerinden alınmıştır. Saçların ortadan ikiye ayrılmasını da Toledo Valisi buyurmuştur…

* * *

Fiyatların düşürülmesi yöntemine ilginç bir örnek, Union Carbide’ın (ABD), selobant üreten Brezilya fabrikası Adesite’e el koyuşudur. Merkezi Minnesota’da bulunan ve dünyanın her yanında şubeleri olan ünlü Scotch firması, kendi ürünlerini Brezilya piyasasında giderek daha ucuza satmaya başladı. Adesite firmasının satışları düşünce bankalar krediyi kestiler.

Scotch fiyatlan düşürmeye devam etti. Fiyatlar önce yüzde 30, daha sonra yüzde 40 oranında düşürüldü. Union Carbide burada devreye girerek Brezilya firmasını komik bir fiyata satın aldı. Daha sonra da, piyasayı yan yarıya paylaşmak üzere Scotch’la anlaştı. Bunun üzerine fiyatlar ortak kararla yüzde 50 oranında artırıldı.

* * *

Brezilya’da 1964’ten beri birbirini izleyen askerî diktatörler. Devlet şirketlerinin kuruluş yıldönümlerini kutlarken yakında özelleştirileceğini duyuruyor ve buna kalkınma adını veriyorlar.

6 Temmuz 1965 tarih 56570 sayılı yasayla devlet tekeline alınan petrokimya endüstrisi, aynı tarihli ve 56571 sayılı yasayla özel sermayeye açılmıştı. Bu yasaya dayanarak, Dow Chemical, Union Carbide, Phillips Petroleum ve Rockefeller şirketleri doğrudan ya da devletle ortaklık kurarak en ballı iş kolu olan petrokimya endüstrisine el atmışlardı.

İki yasanın çıkarılışı arasında geçen birkaç saatte neler olmuştu?

Oynayan perdeler, koridorlarda hızlanan adımlar, bir kapıyı çaresizce yumruklayan eller, havada uçuşan yeşil banknotlar gürültülü bir karmaşa; Shakespeare’den Brecht’e, kimler düşlemek istemezdi ki bu sahneyi?

Bir bakan açıkça itiraf etti: “Devletin ve şerefli bazı istisnaların dışında Brezilya’da güçlü olan yalnızca yabancı sermayedir. Hükümet kuzey Amerikan ve Avrupa firmaları için tatsız olabilecek her tür rekabeti ortadan kaldırmak için elinden geleni yapmaktadır.

Yabancı sermayenin imalat sektörüne yoğun biçimde girişi ellili yıllarda başladı ve Başkan Juscelino Kubitschek döneminde uygulanan Metas Planı (1957-1960) ile hızlandı. Büyümenin en hızlı olduğu yıllardı bunlar.

* * *

Castelo Branco diktatörlüğünün ekonomi uzmanı Roberto Campos, 1965’te şöyle buyuruyordu: “Romantizm kokan karizmatik önderler çağı, yerini teknokrasiye bırakmaktadır. “Amerikan büyükelçiliği, Joâo Goulart hükümetini deviren darbeye doğrudan katılmıştı.

Tarz ve amaçlan bakımından Getulio Vargas’ın izleyicisi olan Goulart’ın düşüşü, halkçılığın bir yana bırakılması anlamına geliyordu.

Askerî darbenin başarıyla sonuçlanmasından birkaç ay sonra, bir arkadaşım Buenos Aires’ten “Yenilmiş, fethedilmiş, yıkılmış bir ulus olduk, ” diye yazıyordu.

Brezilya’nın ulusallaşma anlayışından uzaklaşması, halkçı olmayan koyu bir diktatörlük dönemine girilmesini gerektiriyordu. Kapitalist gelişme, artık halkın Vargas gibi önderlerin peşinde harekete geçirilmesiyle bağdaşmıyordu. Grevleri yasaklamak, sendika ve partileri feshetmek, tutuklamak, işkence etmek, öldürmek, şiddet yoluyla işçi ücretlerini düşürmek ve böylece yoksulların yoksulluğunu iyice artırarak enflasyonun önüne geçmek gerekliydi.

* * *

Yoksul ülkelere yapılan yardımın çeşitli nedenleri vardır. İlerleme için İttifak’ın yöneticisi Teodoro Moscoso, bunu açıkça belirtmekten çekinmemiştir: “

…ABD’nin, BM ya da Amerikan Devletleri Örgütü’nde şu ya da bu ülkenin oyuna gereksindiği olur. Bu durumda, söz konusu ülke, soğuk diplomasinin geleneklerine uyarak, karşılığında bir şey ister.”

1962 Punta del Este konferansında, Haiti delegesi yeni bir havaalanı karşılığında oyunu sattı. ABD de böylelikle Küba’yı Amerikan Devletleri Örgütünden atmak için gerekli çoğunluğu sağlamış oldu.

Guatemala’nın eski diktatörü Miguel Ydigoras Fuentes, ABD’nin ülkesinden daha fazla şeker almasını sağlamak için, ilerleme İçin İttifak konferanslarında oyunu satmayacağı tehdidinde bulunmak zorunda kaldığını açıklamıştı.

Fidel Castro, Küba devriminin ilk yıllarında Batista’nın diktatörlüğü döneminde erimiş olan döviz rezervlerini yenileyebilmek için Dünya Bankası ve Uluslar arası Para Fonu’na başvurduğunda. Bu iki kuruluş kendisine önce bir istikrar programı kabul etmesi gerektiğini bildirdiler. Bütün ülkelerde olduğu gibi, istikrar programı devletin parçalanması ve yapısal reformların felce uğratılma anlamına geliyordu.

Dünya Bankası ve IMF sıkı bir bağlantı içinde, aynı amaç doğrultusunda çalışırlar; ikisi de aynı tarihte Bretton woods’da kurulmuşlardır. Dünya Bankası oylanın dörtte biri ABD’nin elindedir. Yirmi iki Latin Amerika ülkesinin oyları, toplamın onda birinden azdır.

Dünya Bankası, ABD’yi, gök gürültüsünün şimşeği izlediği gibi izler.

* * *

Uruguay’da yüz bin polis ve askerin dışında yüz bin de muhbir bulunaktadır. Muhbirler sokaklarda, kahvelerde, otobüslerde, fabrikalarda, liselerde, işyerleri ve üniversitede çalışırlar. Yüksek sesle hayat pahalılığından yakınan biri kendini hapishanede bulur. Suçu,

“Silahlı kuvvetlerin manevi değerine yönelik bir suikast” düzenlemiş olmaktır ve cezası üç yıldan altı yıla kadar hapistir.

18. Ocak 1978’de yapılan referandumda Pinochet diktatörlüğünde

-“Evet” oyu, Şili bayrağının altına bir çarpı işareti çizerek,

-“Hayır” oyu ise, siyah bir dikdörtgenin altına çarpı işareti çizerek veriliyordu.

Sistem kendini vatanın yerine koymayı amaçlıyor. Resmî propaganda gece gündüz yurttaşlara sistemin vatan demek olduğunu haykırıyor. Sistemin düşmanı da vatan haini oluyor.

Adaletsizliğe karşı çıkmak ya da değişimden yana olmak ihanet kanıtı kabul ediliyor. Latin Amerika’nın birçok ülkesinde, göç etmemiş olanlar kendi topraklarında sürgün hayatı yaşamakta. Bununla birlikte, Pinochet zaferini kutladığı sırada, diktatörlük Şili’nin her yerinde teröre karşın patlak veren grevleri “toplu iş bırakma” olarak kabul ediyordu.

Arjantin’de kaçırılan ve kaybolanların çoğu, sendikal etkinlikte bulunmuş olan işçilerdi. Halkın bitmez tükenmez hayal gücü sürekli olarak yeni mücadele biçimleri aratıyor. Dayanışma, korkuyu kovmak için yeni yollar buluyor kendine.

www.canmehmet.com

Resim : Görseller web ortamından alınmış, düzenleme tarafımızdan yapılmıştır.

Kaynak; Latin Amerika’nın kesik damarları. Eduardo Galeano (Bu kitap, Sergio Bagü, Luis Carlos Benvenuj to, Fernarvdo Cararmona, Adicea Castillo, Alberto Couriel, Andre Gunder Fank, Rogelio Garcıa Lupo, Miguel Labarca, Carlos Lessa, Samuel Lichtensztejn, Juan A. Oddone, Adoifo Pereiman, Artur Poerner, Germân Rama, Darcy Ribeiro, Oriando Rojas, Juiio Rossielio, Paulo Scliling, Karl-Heinz Stanzick, Vivian Trı’as ve Daniei Vidart’ın katkıları sayesinde var olabilmiştir. Demektedir; Kitabın yazarı Eduardo Galeano, 1970)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*