CHP’nin İngiliz Ve Amerikancılığı Biliniyor mu?

Sıkı Atatürkçü, yazar, gazeteci, siyasetçi Falih Rıfkı Atay’ı (*) nerede ise tanımayanımız yoktur… diyerek,  sözü kendine bırakıyoruz :

(29 Eylül 1929 tarihli The New York Times gazetesinden bir haber)

Türk Hükümeti, İlerlemenin Gerçek Yolu Olarak, Halkına Amerikanlılaşmasını Emrediyor.

(Amerika) Birleşik Devletler’in etkisi, neredeyse hiçbir Amerika’lı bunu farketmeden; Yeni Türkiye’deki, Fransa’nın (önceki) geleneksel kültür etkisininin ve Kur’an’ın ahlâki etkilerinin yerini alıyor.

Reformun çok sayıdaki gel-git dalgalarından etkilenen genç cumhuriyet, şimdi yeni bir dönüşüm denizine girmek üzere. Kemâlist hükümet bu denize “Amerikanizm” diyor.

Bu sonbahardan başlamak üzere, tüm Türk okullarında İngilizce öğretilmesi için Ankara tarafından emir verilmiş olması, Türkiye’de baskın olan Fransız kültüründen uzaklaşmanın önemli bir işaretidir.

Hükümetin önemli sözcülerinden ve Başkan (Mustafa) Kemal’in en yakın arkadaşlarından biri olan milletvekili Falih Rıfkı Bey, günlük resmi gazete olan Milliyet’e şöyle yazdı :

“Doğa, şehirler, bilim, bilgi ve insanların, hepsinin tamamen yeniden yapılandırılması gereken bir millette –ki bu bizimki oluyor-, Amerikanizm ama Avrupalılık değil, reformun temeli olarak vazife görmelidir. İlk adım, İngiliz dilinin geniş bir şekilde yaygınlaşması olmalıdır. Amerikan ruhunu benimsemek için, sadece üretim yöntemlerimizi değil, eğitim sistemimizi de değiştirmeliyiz.”

Avrupa genelinde de seyahat etmiş olan Falih Rıfkı Bey, Amerikancılık kampanyasına ilk kez; (Amerika) Birleşik Devletler’in, Lâtin Amerika üzerinde egemen olan etkisine ve orada gerçekleşen maddi ilerlemeye yönelik gözlemlerine dayanarak, Güney Amerika’ya yaptığı bir seyahatten dönüşünde başlamıştı. Şimdi onun kampanyası, Türk Hükümeti’nin kampanyası oldu. (1)

* * *

Neden yazıya doğrudan böyle bir girişle başladık ?

Birçokları İnönü dönemine kadar ülkemizde, “Amerikancılık Kampanyası” yapılmadığını iddia eder veya inanır. Gerçekte durum ise böyle değildir.

Sivas Kongresi dahil, bu durum (Amerikan mandacılığı) tartışılmaktadır. Aslında bu durumu 1863 yıllarına götürmek daha doğru olacaktır. Ancak konumuz bu olmadığından, bu kısmı sonraya bırakıyoruz.

” ‘Birinci sınıf Amerikancı’ olan Halide Edip’in (**), Sivas Kongresi’nden bir bağımsızlık savaşı kararı çıkmasını engellemek amacı ile, Atatürk’e yolladığı 10 Ağustos 1919 günlü mektup; Sultan Ahmet Meydanı’nda halkı coşturan, daha sonra da Ankara’ya geçen ve bu nedenle de ‘bir kahramanmış gibi algılanan’ Halide Edip’in gerçek kimliğini ortaya koyan belgelerden yalnızca biridir. Onun ‘Amerikan sevdası’ nın başka bir kanıtı gerçekten ‘itici”’dir. Şöyle ki; romanlarında işlediği konulardan biri, Türk kadınlarının yabancı erkeklerle evlenmeleri ya da onların metresleri olmalarıdır. Dahası, Türk ana ve babadan doğacak çocuk, kız olursa adının Dolly Şadiye, erkek olursa George Halim konulmasını ister.

İnönü, ‘kırgınlıkları giderme’ siyaseti çerçevesinde, birçokları arasında, Halide Edip’i de vatana kazandırdı, hatta onurlandırdı. Üniversitede İngiliz Edebiyatı profesörlüğüne atanmasını sağladı (2)

Gerçeğinde (Musevi ve “Türkçü !”) (***) Halide Edip, Misyoner Cyrus’un açtığı Robert Kolej mezunudur

* * *

1923’lerden 1946’lı yıllara geliyoruz…

2. Dünya Savaşı sonrasında dünyada kurulan yeni nizamla ilgili Türkiye, görünürde de olsa demokrasi (çok partili) rejimine geçmelidir. Geçmelidir ki, Amerika bölgede dilediği şekilde at koşturabilsin !

Bu manâda Amerika ile çeşitli alanlarda antlaşmalar imzalanmaya başlanır.


” 23 Şubat 1945: ABD ‘Ödünç Verme ve Kiralama Kanunu’ çerçevesinde Türkiye’ye verilen malzeme için, ABD ile 10 yıl vadeli 10 milyon dolarlık kredi antlaşması imzalandı.

12 Ekim 1945 : ABD Senato üyesi Claude Pepper, Çankaya’da İsmet İnönü tarafından kabul edildi.

8 Kasım 1945 : İnönü’nün 1 Kasım’daki TBMM’ni açış söylevi, ABD’de Congressional Record’da yayınlandı.

6 Nisan 1946 : Amerikan Missuri zırhlısı ve iki savaş gemisi İstanbul Limanı’na geldi.

“Camilerde Türkçe Kur’an okuyacaksınız. İşte size bir tane Kur’an veriyorum. Evet bu tercüme belki iyi değildir. Çünkü Arapça’dan Fransızca’ya ve ondan da Türkçe’ye tercüme edilmiştir…(2)

Bununla beraber Ankara’da daha iyi bir Kur’an tercümesi yapılmaktadır.” (3)

Uluslararası ilişkileri zehirleyen ve iki harp arası devrede hayat seviyesini bozan dar iktisadi milliyetçiliğe dönmek istemiyoruz’ dedi. ABD, Türkiye ile ilgilenmeye başlıyordu.

13 Nisan 1946 : Hükümet, ABD’den 500 milyon dolarlık kredi istedi.

23 Kasım 1946 : Bir Amerikan filosu İzmir’e geldi.

3 Mart 1947 : Truman Doktrini gereğince, Türkiye ve Yunanistan’a yardım yapılması kararlaştırıldı.

11 Mart 1947 : Türkiye, Uluslararası İskan ve Kalkınma Bankası’na (Dünya Bankası) ve Uluslararası Para Fonu’na (IMF) katıldı.

12 Mart 1947 : Türkiye Truman Doktrini kapsamına alındı.

19 Mart 1947 : İstanbul’daki bazı Amerikalılar ile Türk vatandaşları, Türk Amerikan Dostluk Cemiyeti kurmak için harekete geçtiler.

21 Mart 1947 : ABD Temsilciler Meclisi’nde Dışişleri Bakan Yardımcısı Acheson, yardımı haklı göstermek için, Türkiye’de bir muhalefet partisinin bulunduğunu ve demokrasinin geliştiğini söyledi.

12 Nisan 1947 : Türkiye’de incelemeler yapmak üzere Senatör Berkeley başkanlığında bir ABD heyeti geldi.

2 Mayıs 1947 : Bir Amerikan filosu İstanbul’a geldi. İsmet İnönü, filo komutanları ile görüşmek için Ankara’dan İstanbul’a gitti.

22 Mayıs 1947 : Amerikalı General L.E. Oliver başkanlığındaki 20 kişilik bir askeri yardım kurulu Türkiye’ye geldi.

24 Mayıs 1947 : Kara Kuvvetleri’nde subay üniformaları, Amerikan modeline göre değiştirildi.

14 Haziran 1947 : Amerikan İktisadi Heyeti, Türkiye’ye geldi.

İsmet İnönü’nün 12 Temmuz Beyannamesi’nden önce neler olmuş ?

Toparlayalım : Sivil ve asker Amerikan heyetleri, savaş gemileri geliyor. Türkiye ABD’den borç istiyor. IMF ve Dünya Bankasına üye oluyor. İki ülke arasında askerî ve ekonomik temaslar başlamış. Dostluk Derneği kuruluyor. Türk subayları Amerikan tipi üniformalar giyiyor.

İş çoktan kotarılmaya başlamış !

Mandacılara İade-i İtibar

Kanıtları olan bir gerçektir : İsmet İnönü, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılmadan önceki günlerde ‘Amerikan mandacısı’ydı. Kâzım Karabekir’e yolladığı bir mektupta, tek kurtuluş yolunun ‘Amerikan mandası’ olduğunu açıkça yazmıştır” (3)

* * *

Şimdi sıra, ünlü “Missouri” zıhlısının ülkemizi ziyaretine gelmiştir.

6 Nisan 1946 : Amerikan Missouri zırhlısı ve iki savaş gemisi, İstanbul Limanı’na geldi.

Ünlü zırhlı ülkemize gelir de ünlü CHP’li yazar, elit takımı övgüler düzmekten geri kalır mı ? Biraz gerilere gidiyor, ilk sırayı sıkı Atatürkçü olan Fatih Rıfkı Atay’a bırakıyoruz :

“Falih Rıfkı Atay, ‘Missouri’ başlıklı yazısında, Amerikan bayrağındaki yıldızlardan birinin de Türk ulusunun kendi talih yıldızı olduğunu yazmıştır : ‘…Amerika’nın ne istediğini biliyoruz; hür, eşit ve egemen milletlerin ortaklaşa güvenliğine dayanan; harpsiz, saldırışsız, sadece ahlâk ve kanun bağlaşma ve antlaşmalarının hüküm sürdüğü bir dünya ! Böyle bir dünyada yaşamak isteyen herkes, Amerikan bayrağında kendi talih yıldızını da görür”. (4)

* * *

” Nadir Nadi, Cumhuriyet’te Missouri’yi, ‘…İstanbul halkı bu itibarla sevinçle karşılarken…yarınki barış dünyasını gerçekleştirmeye çalışan ülkücülük sembolü’ olarak gördüğünü açıklıyor ve şöyle devam ediyordu : ‘Amerika bugün yeryüzünün en kuvvetli bir milletidir. Fakat bu kuvvet; barışın, adaletin ve milletler arasında eşitlik hakkını kurup yaşatmak isteyen temiz bir idealin emrindedir. Kötü niyet beslemeyen her kuvvet gibi Birleşik Amerika da, muazzam endüstrisini yıllar boyunca yalnız insanlık ve medeniyet şartlarına göre yürütmekten başka bir şey yapmamıştır’ ” (5)

* * *

” Batı’nın İki Yüzü

Batı’nın temel özelliklerinden biri; hep ikili oynaması, daima çifte standarda başvurmasıdır. Avrupa’nın bütün politik ve ekonomik tarihi, bu taktiğin sayısız örnekleriyle doludur.

ABD’nin İsmet Paşa ile giriştiği ‘demokrasi oyunu’ da böyleydi. Şu bakımdan ki; Amerika’nın asıl amacı Türkiye’nin gerçek demokrasiye kavuşarak, mutlu ve gönençli olması değildi. Asıl amacı “Truva Atı Demokrasi” sayesinde, Türkiye’yi yeni kurtulduğu yarı-sömürgelik statüsüne yeniden döndürmek, onu yeniden bir pazar haline getirmek, doğal kaynaklarından yararlanmak, topraklarını askerî üs olarak kullanmaktı.

Aynı görüşü, Çetin Yetkin (2002: s.179) daha geniş bir bakış açısından şöyle dile getiriyor : ‘Ne Soğuk Savaş döneminde, ne de sonrasında ABD ve ortakları için, ne demokrasilerin ne de özgürlüklerin hiçbir önemi olmamıştır. Bir ülkede hangi tür rejim işlerine geliyor ise onu desteklemişlerdir. Demokratikleşmeye çabalayan ülkeler ne zaman emperyalizmin çıkarlarına dokunsalar, [o hükümetlerin] yerlerine hemen askerî diktatörlükler geçirilmiştir. Türkiye’de ele aldığımız dönemde ise ABD emperyalizminin çıkarlarının gerçekleştirilebilmesi için, en uygun rejim 1945’ten başlayarak içinde bunaldığımız rejimdi. Gerektiğinde ona 27 Mayıs 1960’da, 12 Mart 1971’de ve 12 Eylül 1980’de yeniden biçim verdiler. ABD ve AB’nin bugün yaptığı da bundan başka bir şey değildir.’ ”

“Amerikan”laşmak, peşinden neleri getirmiştir ?

– Amerikalılara şirin gözükmeyi,

– ABD’nin Ortadoğu planına destek olmayı,

– Türkiye’nin ABD’nin bir pazarı, hammadde kaynağı olmasına göz yummayı,

– Amerika’nın düşmanı olan her şeyi ve herkesi düşman bilmeyi. (6)

(Canmehmet) Burada çok açık olarak şunu da ilave edelim :

Eğer, “Amerikancı” olursanız, ülkenizde maalesef bir Milli / Yerli Savunma sanayii kuramıyorsunuz.

Örneğin :

“… ‘Millî İrade’nin yerini, Amerikan hükümetlerinin, daha doğrusu Amerikan ‘elit’inin iradesi aldı. Sözde, Türkiye’ye demokratik rejim gelecekti. Öyle olmadı, demokrasi sadece bir Truva Atı olarak kullanıldı. (7)

Böylece demokratikleşme, sık sık yapılan darbelerle dumura uğratıldı.

Bir önemli konu da, ülkemizde çok yakın tarihe kadar, Milli İrade’nin değil; “Amerikan eliti”nin hükümetleri, hatta devleti idare etmiş olmasıdır. Bunun da arkasında yabancı okullarda (Robert Kolej misali) yetişen, yetiştirilen insanlarımız vardır. 

Adnan Menderes (İzmir), Ecevit ve Çiller (İstanbul) başta olmak üzere, bu okullardan çok sayıda siyasetçi, gazeteci, yazar, işadamı ve diplomat yetişmiştir. Ülkenin siyaseti, medyası ve ekonomisi, finansı (gayrımilli düşünce ile) yönetilmiştir.

Bu ülkede yakın zamana kadar, yukarıda açıklandığı gibi bir “Yerli Silah Sanayii” yoktu.  Yüksek teknolojiye dayalı silah sanayii, “Er-Doğan”la birlikte büyümeye başlamış ve ancak bugün, bulunduğu yere gelmiştir.

www.canmehmet.com

Resim : Tarafımızca hazırlanmıştır.

Kaynaklar ve Açıklamalar :

(*) Falih Rıfkı Atay (1894-1971) Yazar, gazeteci, siyaset adamı.

“…10 Eylül 1922’de Anadolu’ya geçti. Tanin ve Hakimiyet-i Milliye’deki yazılarıyla Mustafa Kemal’i, Milli Mücadele’yi destekledi… Bolu (1923-1927) ve Ankara (1927-1950) milletvekili seçildi. 1952’de Bedii Faik’le Dünya gazetesini kurdu, ölünceye kadar bu gazetenin başyazarlığını yaptı. Falih Rıfkı ayrıca, yeni Türk alfabesinin hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeni’nde ve Türk Dil Kurumu’nun kuruluşunda görev aldı…1950’lerde Dünya gazetesinde DP’ye karşı Atatürk devrimlerini savundu. …Aralıksız 27 yıl milletvekilliği yapan Falih Rıfkı Atay, yazarlığını da bu doğrultudaki çalışmalara adadı. Atatürk devrimlerinin korunması ve Batılılaşma yolundaki çabalarıyla güçlü, başarılı bir gazeteci-yazar durumuna geldi…Atatürk’e olan bağlılığı ve yakınlığı ile tanınan Atay, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında gezi yazısı türünde en çok eser veren sanatçıdır. Cümleleri kısa, akıcı ve etkilidir. Atatürk’e ilişkin anılarını “Çankaya” adlı eserinde bir araya getirmiştir.” (Daha fazlası için bakınız: https://www.turkedebiyati.org/falih_rifki_atay.html )

(**) Halide Edip Adıvar (1884 -1964) Türk yazar, siyasetçi, akademisyen, öğretmen. Halide Onbaşı olarak da bilinir. Halide Edip, 1919 yılında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatiptir. Kurtuluş Savaşı’nda cephede Mustafa Kemal’in yanında görev yapmış, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılmıştır. Savaş yıllarında Anadolu Ajansı’nın kurulmasında rol alarak gazetecilik de yapmıştır.

(***) Halide Edip için “Yahudi” olduğu iddiası vardır. Kaynak için bakınız : “I.Dünya Savaşı Yıllarında İngiliz istihbarat Raporlarında Fişlenen Türkiye”. Doç. Dr. Bülent Özdemir. s.50.

Kitapta : “Halide Hanım bir kadın. Türk kadınının oy kullanma hakkını savunan bir Yahudi. Cemiyet yanlısı. Tanin’de yazmakta. Çok iyi bir romancı.” denilmektedir.

(1) The New York Times gazetesinin 29 Eylül 1929 tarihli haberi.

(2) Çetin Yetkin, 2002, s.52-55. Alıntı kaynağı : Türkiye’de Amerikancılık Nasıl Başladı ? Prof. Dr. Cihan Durahttp://www.guncelmeydan.com/pano/turkiye-de-amerikancilik-nasil-basladi-prof-dr-cihan-dura-t32867.html

(3) Türkiye’de Amerikancılık Nasıl Başladı ? Prof. Dr. Cihan Durahttp://www.guncelmeydan.com/pano/turkiye-de-amerikancilik-nasil-basladi-prof-dr-cihan-dura-t32867.html

(4) Ulus Gazetesi, 5 Nisan 1946, Falih Rıfkı Atay, “Missouri”. Daha fazlası için bakınız : T.C. Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dostora Tezi, Türk Kamuoyunda Amerikan İmgesi (1945-1980), İbrahim Bozkurt.

(5) Cumhuriyet Gazetesi, 5 Nisan 1946. Nadir Nadi. “Dost Amerika’nın Denizcilerini Karşılarken”, . Daha fazlası için bakınız : T.C. Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dostora Tezi, Türk Kamuoyunda Amerikan İmgesi (1945-1980), İbrahim Bozkurt.

(6-7) Türkiye’de Amerikancılık Nasıl Başladı ? Prof. Dr. Cihan Durahttp://www.guncelmeydan.com/pano/turkiye-de-amerikancilik-nasil-basladi-prof-dr-cihan-dura-t32867.html

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*