Geçen bölümde Kazım Karabekir’in anılarından ve Nutuk’tan aktarılan “Mustafa Kemal Halife mi olmak istedi?” iddiasının incelenmesinin ardından, bu bölümde de Papalığın, Osmanlı İmparatorluğu’nun güçlenmemesi için takip ettiği siyasetin açıklanmasının yanında, “16 ve 18. Yüzyıl Arasında Siyasal Bir Etki Mekanizması Olarak Halifelik ve Papalık Kurumlarının Niteliksel Bir Karşılaştırılması” (**) yapılacaktır.
* * *
“…Papalar ile Osmanlı Sultanları arasındaki açık ve gizli ilişkilerin tarihi çok eskilere, Fatih dönemine kadar inmektedir… Papa 4. Paul, tarihte ‘hoşgörüsüzlüğün temsilcilerinden biri’ olmuştu. Ne var ki bir süre sonra İspanyol ve Fransız ordularının hışmına uğrayınca, o güne dek Hıristiyanlık aleminin baş düşmanı ilan ettiği Türkler’in Sultanı (olan) Kanuni’ye baş vurarak, onun koruyuculuğunu ve desteğini istemişti. Ve Kanuni, Papa 4. Paul’u, Hıristiyan Prenslerin gazabından korumuş ve Katolik Kilisesi’ni muhtemel bir çöküntüden kurtarmıştı.” (1)
…
(Canmehmet) Kanuni’nin bu siyasetinden anlaşılan şudur : Hristiyan Batının, Safevileri / Şii’leri desteklemesi karşılığı(nda buna cevap) olarak Osmanlılar da, Katoliklere karşı zaman zaman Protestan ve Ortodoks Dini Kurumlarını / İnanlarını desteklemişlerdir.
* * *
“…Papalığın, Osmanlı hâkimiyetini genişletmesine karşı kat’i politikası, Osmanlı hâkimiyetini sonlandırmak olmuştur. Öyle ki, Osmanlılar ile savaş durumunda olan Macaristan ve Venedik’in ateşkes diledikleri zamanlarda dahi sulh yanlısı tutumun karşısında yer almış, neredeyse daima bu konuda fermanlar yayımlayıp, Osmanlılara karşı kutsal savaş tertibine dair çağrılarını yinelemiştir…
…1443 yılı başlarında Papa 4.Eugenius (1431-1447), Hıristiyan kralları(nı) ‘çok büyük hain Türk’ olarak andığı Sultan Murad’a karşı harekete geçmeye çağıran bir genelge yayımlayarak ‘Hristiyanlığın Geleneksel Düşmanı’ karşısında, bunun dinî bir görev olduğunu ifade etmiştir…” (2 ve 3)
….
“…Papalığın ifadeleri, Osmanlı yayılışı arttıkça daha fazla dikkat çekici ve sert muhtevaya sahip olmuştur. Bilhassa Fatih Sultan Mehmed (1451-1481)’in Konstantinapolis’i zaptı ve müteakip faaliyetleri Papalığı hayli rahatsız etmiş, bizzat Sultanı hedef almıştır. İstanbul’un fethi üzerine Papa 5.Nicholaus, Sultan Mehmed’in; ‘Hıristiyan kanına susamış olan şeytanın çocuğu, deccal ve Ahit’te yer alan üzeri taçlı yedi başlı kızıl ejderha olduğunu’ ilân etmiş ve inananları canları, malları ve kanları pahasına savaşmaya çağırmış, savaşa katılanların yahut destekte bulunanların günahsız kılınacağını duyurmuştu.” (4 ve 5)
…
“…Papalığın Sultan Mehmed’e yönelttiği bu sert suçlamaların; Padişah’ın fethi müteakip bir katliam yahut baskının aksine, Ortodoks Kilisesi’ni yeniden ihya etmesi ve onurlandırması, Ortodoks tebaaya geniş hürriyetler vererek, Papalığın yardım mecrası olarak mütalaa edilmesi durumuna son vermiş olmasından da neşet ettiğini düşünmek hatalı olmasa gerektir….
…Papa 2. Pius (1458-1464)… Osmanlıları şeytanlık ile suçlayarak Hıristiyanların baş düşmanı ilân etmekten de çekinmemişti ” (6)
…
“…1471 yılında Papa olan 4. Sixtus (1471-1484), tüm Hristiyan krallara, Osmanlılara karşı birlik için elçi göndererek, Hıristiyan kralları ‘dinsiz köpek’ (sultan) Mehmed’e karşı harekete geçmelerini istemiştir…
…1480 yılında İtalyan yarımadasında bulunan Otranto’nun zaptının anlamı Papa 4.Sixtus’a göre; Kutsal din(in) yanında, kutsallık mahiyeti taşıyan herşeyi yıkmayı hedeflemekteydi ve bu güç, mümkün olursa Papalık ve Roma’nın varlığını dahi ortadan kaldırabilirdi.” (7) (*)
* * *
Siyasi Boyutta Hilafet Kurumu
“…Merkezi bir yönetim aracı olarak halifelik; (Hz.) Muhammed’in ölümünden sonra Arap Yarımadası’nda askeri ve siyasi gücün tek bir elde toplanarak, fetihlerin düzenli biçimde sürdürülmesi konusunda işlevsel bir kurum olarak ön plana çıkmıştır” (8)
…
“…Her şeyden önce hilafet kurumu, İslam devletinin dini-siyasi politikalarının yürütülmesi anlamında önemli bir karar mekanizması olarak gelişme göstermiştir” (9)
…
“… Halifelik sıfatının resmi anlamda Osmanlı İmparatorluğu’na geçişinin 1517 yılında Mısır Seferi sonucunda Abbasilerde bulunan halifeliğin Yavuz Sultan Selim’e geçtiği bilinmektedir. Ancak Sultan Selim döneminden önce de, I.Murat tarafından halife sıfatının diplomatik belgelere yansıtılarak bu sıfatın erken dönemdeki hilafet ve halifelik anlayışından farklı olduğu, Müslüman coğrafyadaki adaletin ve istikrarın sağlanma hedefinden ziyade daha baskın bir siyasal anlam kazanarak İslam dünyasının güç odağı olma yolunda bir anlayış kazanmıştır.” (10)
…
“Daha sonra Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451-1481) padişahın tasavvufi liderlere yakın bir duruş sergilemesi, bir halife ve devlet yöneticisi olarak Sultan Mehmet’in iktidarını güçlendirdiği şeklinde yorumlanmıştır” (11)
…
“Bu duruma paralel olarak 1453 yılında İstanbul’un fethedilmesi ile birlikte halifelik sıfatının kullanılmaya devam edilmesi, Osmanlı devletinin yükselişine paralel olarak yöneticilerin de kendilerini bu yükselen devlet ile birlikte İslam dünyasının temsilcisi olarak ilan ettiklerinin bir göstergesi sayılabilmektedir….
…11.yy’dan itibaren daha kurumsal bir hal almaya başlayan Papalık, 13.yy’a kadar Ortadoğu’da Müslümanların elinde bulunan kutsal yerlerin ele geçirilmesi amacıyla düzenlenmiş olan ilk Haçlı Seferleri sebebiyle bu tarihlerde Bizans İmparatorluğu ile sıkı bir ilişki içerisinde olmuş ve seferlerin meşruiyet kaynağının inşa edilmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Hatta Haçlı Seferleri boyunca kilise ve hükümet, sermaye yaratılması ve seferler için yeterli insan gücünün toplanması anlamında birbirleri ile uyum içerisinde hareket etmişlerdir.
Bu noktada kilise, Haçlı Seferleri için gerekli dini meşruiyet kaynağını sağlarken, İmparator da böylece kendi sermayesini artıracak ve kiliseyi de bu sermayenin bir ortağı yapacaktır.
Orta Çağ sonlarına gelindiğinde, Papalık kurumu Hristiyan dünyası üzerindeki otoritesini artırmaya devam etmiştir. Bu otorite 17.yy ortalarına kadar elde ettiği siyasal güç ile birlikte, Papalık artık krala ve onun gücüne karşı da meydan okuyacak kadar güçlü bir konuma ulaşmıştı.
Ancak bu otorite 16.yy’da Avrupa’da ortaya çıkan Rönesans ve Rönesans etkisinde gerçekleştirilen Protestan Reformu ile sarsılmış ve papalık kurumu bir yozlaşma içerisine girmeye başladığı görülmüştür…” (12)
* * *
“Hilâfet ve Papalığın Niteliksel Olarak Karşılaştırması
İki dini kurumun da tarihsel gelişim süreçleri dikkate alındığında, eski ve köklü bir geçmişe sahip oldukları görülmekte birlikte içinde bulundukları tarihsel bağlamdan ayrı olarak ortaya çıktıklarını düşünmek yanlış olacaktır.
Hilafet kurumunun (Hz.) Muhammed’in ölümünden sonra İslam Devleti’nin yönetimi ve idaresinin yürütülmesi ihtiyacı ile ortaya çıktığı görülürken; Papalık kurumunun ise İsa’nın ölümünden sonra Hristiyan öğretisinin devam ettirilmesi amacıyla Aziz Petrus tarafından yayıldığı ve zaman içerisinde dini liderliği yürüten kişilerin Papa olarak anılması ile birlikte Hristiyanlığın ‘devlet dini’ haline geldiği görülmektedir.
Öte yandan her iki kurumun da temel noktası, peygamberlere ve dini değerlere dayanmaktadır.
Hilafetin ideolojik temeli olarak (Hz.) Muhammed’in vasiyeti uygulanmış olup, Ebu Bekir Kuran’a uygun biçimde ilk halife olarak görev yapmışken; Papalığın ideolojik temeli ise İsa ve onun Aziz Petrus’a olan vasiyeti olup papalar İncil’e uygun olarak hareket etmişlerdir.
Ayrıca her iki kurumun temsilcileri ilk başlarda vesayet yolu ile seçilirken, yaşanan siyasi gelişmeler ile birlikte bu vesayet yöntemi yerini güç odakları arasındaki mücadeleler tarafından belirlenen bir yapıya bırakmıştır.
Hilafet kurumu çeşitli güç odakları arasında bir rekabet unsuru haline gelerek ‘güçlü olan devletin halifelik iddiasında bulunduğu’ bir kurum haline gelmiştir. Papalık ise kardinallerin bir araya gelerek papayı seçtiği bir seçim yönteme sahip olsa da zamanla siyasi güçler ile yapılan pazarlıklar bu seçim yapısını zedelemiştir.
Her iki kurum da, dini temelli değerler ile ortaya çıkmış olsa da zaman içinde siyasal işlev kazanmış ve siyasal yönetimin birer parçası haline gelmişlerdir.
Halifelik bu noktada Papalıktan ayrı olarak, başından beri yönetimsel bir işleve sahiptir. Osmanlı İmparatorluğu’nda İslam dininin devlet ideolojisi olarak benimsenmesi ile birlikte hilafet, siyasal yönetimin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Ancak hilafet hiçbir zaman devletten ayrı bir güçlenen veya devletler ile güç mücadelesine giren bir yapı olmamıştır.
Papalık ise içerisinde yönetimsel bir işlev barındırmadan ortaya çıkmış Hristiyanlık temelli bir kurum olmakla birlikte Avrupa’da 9.yy’da doğan güç boşluğundan yararlanarak siyasal bir işlev kazanmaya başlamıştır.
Papalık, siyasal işlevini 11. yy sonrasında kurumsallaştırarak güçlü bir yapı haline gelmiştir.
Kurumsallaşma sonrasında halifelik kurumu fetih politikalarının meşrulaştırma aracı haline gelmiş olmakla birlikte daha sonra Şii mezhebine karşı kullanılan siyasal bir araç haline gelirken, Papalık kurumunun ise Haçlı Seferleri’nin meşrulaştırılması ve teşvik edilmesinde önemli bir rol oynadığı bilinmektedir…” (**)
* * *
Yukarıdaki yazılanlardan, “Hilafet ve Papalık Kurumunun, bir silahlı güç değil, bir siyasi güç olduğu” anlaşılmaktadır.
Devam edecek…
– 21.Asırda Hilafet ve (özellikle de) Papalık Kurumunun siyasi etkisi devam mı etmektedir, yoksa 1648’de kurulan “Vestfalya Düzeni”ne (***) geçilmesi ile birlikte güçleri gerçekten zayıflamış mıdır?
AÇIKLAMA VE KAYNAKLAR :
-Yazıdaki vurgulamalar tarafımızdan yapılmıştır.
Resim: Görseller web ortamından alınmış, düzenleme tarafımızdan yapılmıştır.
(*) Kaynak eser : Osmanlı Yayılışına Karşı Papalık Söylemleri ve Yabancı Gözlemcilerin İfadeleri. 2017 Aralık, 3.Sayı. Osmanlı Araştırmaları Dergisi. (Yazan) Sümeyra ÇALIŞKAN. Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Tarih Bölümü, Yüksek Lisans Öğrencisi. Kaynak eserin yazarının alıntılarının yazımızdaki numaraları : (2-3-4-5-6-7 no’lu dipnotlar.)
(**) Kaynak eser : 16 ve 18. Yüzyıl Arasında Siyasal Bir Etki Mekanizması Olarak Halifelik ve Papalık Kurumlarının Niteliksel Bir Karşılaştırılması. (Yazan) Ahmet Ziya AKIN. Abant İzzet Baysal Üniversitesi. Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı. Kaynak eserin yazarının alıntılarının yazımızdaki numaraları : (8-9-10-11-12 sayılı dip notlar)
(***) Bu düzenin üç sac ayağı var:
a) Açık veya gizli sömürgecilik,
b) Farklı (Hıristiyan) mezheplerin eşitliğini öngören çoğulculuk. Şimdilerde buna farklı marjinal grupların hak ve özgürlük talepleri ile kamusal görünürlükleri eklendi,
c) Merkezinde ulus devletin kaba veya rafine totalitarizmi olan politik kültür ve toplumsal örgütlenme modeli. (Kaynak: Çöken Vestfalya Düzeni – Ali Bulaç)
(1) Aytunç Altındal’ın yazısı, 27.12.2000 – http://www.yenimesaj.com.tr/bilinmeyen-vatikan-papaligin-kapsama-alanlari-H1304828.htm
(2) Türkiye-İtalya İlişkileri. Turan, Şerafettin (1990). İstanbul: Metis Yay. s.303.
(3) Osmanlı İmparatorluğu Tarihi C. 1-2-3. Zinkeisen, Johann Wilhelm (2011). Çev. Nilüfer Epçeli, İstanbul: Yeditepe Yay. s.452-454.
(4) Osmanlı İmparatorluğu Tarihi C. 1-2-3. Zinkeisen, Johann Wilhelm (2011). Çev. Nilüfer Epçeli, İstanbul: Yeditepe Yay. s.27-30.
(5) Avrupa ve İslam. Cardini, Franco (2011). Çev: Gürol Koca, Literatür Yayınları, İstanbul 2004. s.152-153.
(6) Setton, Kenneth (1997). Papacy and The Levant Volume 2: The Fifteenth Century. Philadelphia: American Philosophical Society. s.260-261)
(7) Haçlı Seferleri ve Osmanlı Tehdidi. Housley, Norman (2016). Çev. Mehmet Moralı, İstanbul: Alfa Yay. s.164.
(8) Allah’ın Halifesi, Dünyanın Kadısı: Bir Dünya İmparatorluğu Olarak Hilafet. Yücesoy, H. (2007). Divan: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi (22), s.87-106.
(9) Hilafet: Erken İslam Tarihinden Osmanlı’nın Son Yüzyılına. Turan, N. S. (2017). İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. s.37.
(10) İnalcık, H. (1970). The Rise of Ottoman Empire. A. K. P.M Holt (Dü.) içinde, The Cambridge History of Islam (s.320). Cambridge University Press.
(11) Yılmaz, H. (2018). Caliphate Redefined: The Mystical Turn in Ottoman Political Thought. Princeton: Princeton University Press. s.194.
(12) Robert B. Ekelund, J. R. (2011). The Political Economy of the Medieval Church. R. M. Mc Cleary içinde, Oxford Handbook of the Economics of Religion (s.313)