Taksim Gezi Parkı Gerçeğini, Gasp Kültürünün Yozlaşmış Aydınlarına Anlatmak Mümkün Değildir.

Bakınız! Kendilerini “Aydın” gören kimi insanlar, belki de hiç farkında olmadan nelere alet olmakta ve bu aydınlar, bir papağan misali, konuşulanları hiç sorgulamadan nasıl da kabul ve tekrar etmektedirler.

27 Mayıs Darbesi’nden bir hafta sonra. Gazetelerin manşetlerinde darbeci Milli Birlik Komitesi’nin dehşet verici bir tebliği bulunmaktadır. Komitenin basın sözcüsü Albay Ertuğrul Alatlı’nın (Alev Alatlı’nın babası) resmî açıklaması herkesi şok eder.

Açıklamaya göre 27 Mayıs’a giden yoldaki kilometre taşlarından 28 Nisan 1960’taki Ankara ve İstanbul olayları sırasında Demokrat Parti iktidarı yüzlerce genci öldürmüş, cesetlerini de ortadan kaldırmıştır. Cesetlere ne olmuştur peki?

Milli Birlik Komitesi’nin 4 Haziran 1960 günü bütün gazetelerin manşetindeki resmî açıklamasından okuyalım:

Cinayetleri yapanların kendi suçlarını örtmek, cesetleri yok etmek için akla hayale gelmeyecek canavarca tedbirlere başvurdukları anlaşılmaktadır. Şehitlerin gizli yerlere gömüldükleri, ıssız yerlerdeki kuyulara atıldıkları, bir kısmının buzdolaplarına konulduğu ve bir kısmının da hayvan yemi yapılan makinelerde kıyılarak toz haline getirildiği hakkında korkunç haberler alınmaktadır.

Cinayetlerin kısa zamanda meydana çıkarılması ve canilerin ele geçirilmesi için sayın talebe velilerinin ve sayın halkımızın resmî makamlara ve üniversite tahkik heyetlerine yardımcı olmalarını rica ederiz.” (1)

Üniversitelerde kurulan heyetlere, her yerde yapılan aramalara, kazılara, bizzat rektörlerin çağrılarına rağmen bahsedilen cesetler bir türlü bulunamaz.

MBK ikinci bir tebliğle durumu toparlamaya çalışır:

Ve sonunda 28 Nisan 1950 ile 27 Mayıs 1960 tarihleri arasında Demokrat Parti iktidarının öldürdüğü iddiasıyla ikisi İstanbul, üçü Ankara’da beş genç bulunur.

Gazeteler günlerce hikâyelerini anlatır, anma törenleri ve fotoğraflarının taşındığı yürüyüşler düzenlenir. İstanbullu iki protestocu genç için milli Birlik Komitesi görkemli bir cenaze töreni tertip etmiştir.

9 Haziran 1960.

İstanbul’daki devlet erkânı, öğretim üyeleri, subaylar ve binlerce İstanbullu, iki protestocu öğrenciye veda için Beyazıt Meydanı’nı doldurmuştur. Dev bir Atatürk resminin asıldığı tarihî kapıdan Atatürk heykelinin yanındaki iki katafalkta yatan öğrencilere bakan kalabalık

-“Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu” marşını söylemektedir.

Yanında generallerle ağır ağır kürsüye çıkan rektör Sıddık Sami Onar ağlamaklıdır:

‘Daha başka ölülerimiz de vardır. Naaşlarını belki bulamayacağız. Ama onları da kardeşleri gibi Ata’nın yanında kalplerimize gömeceğiz.

Anıtkabir’in Çankaya’ya bakan tarafında hazırlanan mezara Harbiye öğrencilerinden oluşan tören mangasının üç el ateşiyle önce Teğmen Ali İhsan Kalmaz gömülür. Yirmi iki yaşındaki genç topçu teğmen, 27 Mayıs gecesi Büyük Postane’yi teslim almaya çalışan Harbiyelilerden biridir.

Direnen polisi teslim aldıktan sonra paniğe kapılan bir jandarma askerinin silahından çıkan kaza kurşunuyla hayatını kaybetmiştir. Olayla ilgili tahkikatın sonunda er Abdurrahman Sarı gözaltına alınır.

Ama soruşturmanın akıbetiyle ilgili cenazeden sonra gazetelerde bir daha haber çıkmaz. (2) 

Tören mangasının ikinci ateşiyle ikinci mezara on bir yaşındaki Ankaralı Maarif Koleji öğrencisi Ersan Özey gömülür. Ersan Özey, 27 Mayıs sabahında darbeyi kutlamak isteyen CHP’li babasıyla arabayla gezintiye çıkmıştır. Çankaya’da sokağa çıkma yasağını ihlal ettikleri için üzerlerine ateş açılmış ve babasının yanında askerler tarafından vurularak hayatını kaybetmiştir.

Manganın üçüncü ateşiyle bu defa mezara, büyük törenlerle İstanbul’dan getirilen iki cenazeden biri, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi yirmi yaşındaki Turan Emeksiz gömülür.

Malatyalı Emeksiz, 28 Nisan 1960’ta polisin sert biçimde bastırdığı Beyazıt’taki DP karşıtı büyük gösteride vurularak hayatını kaybetmiştir.

Turan Emeksiz’in polis silahından çıkan bir merminin yerden sekmesi sonucu öldüğünü söyleyen Adli Tıp uzmanları, otopsi raporunu çarpıttıkları için meslektaşları tarafından Milli Birlik Komitesi’ne ihbar edilir; Yassıada’da, Bayar, Menderes ve yüz on yedi DP’liyle birlikte Ankara-İstanbul Olayları Davası’nda yargılanırlar.

Uzun uzun sorgulandıktan sonra kurşunun sert bir zemine çarparak yamulduğunu, olayın kaza olduğunu yazdıkları otopsi raporlarının arkasında durur ve beraat ederler.

Cenazesi İstanbul’dan getirilip dördüncü mezara gömülen Nedim Özpolat da aynı gösteride hayatını kaybetmiştir. İstanbul Erkek Lisesi öğrencisi Özpolat’ı, Yassıada Başsavcısı Altay Ömer öyle anlatır:

-‘İstanbul lisesi bu genç şehit, heyecanlı mizacının ve vatanperverliğinin tesiriyle üzerinde nutuk söylediği hareket halindeki tanktan, diğer bir tanka atlarken ayağı palete takılmış ve paletler arasında kalan vücudu hurdahaş olmuştur. (3)

Ve Anıtkabir’deki son mezara Harbiye birinci sınıf öğrencisi Sökmen Gültekin defnedilir. O da 27 Mayıs gecesi darbeye hazırlanırken elindeki Thompson silahın ateş alması sonucu kendini vurmuş ve hayatını kaybetmiştir.

Atatürk’ten sonra Anıtkabir’e defnedilen ilk cenazelerdir onlar.

-“Biz onları Atatürk’ün ayakları dibine nöbetçi dikeceğiz.” Diyerek ailelerin cenazeleri memleketlerine götürmesine karşı çıkan darbenin lideri Cemal Gürsel’in fikridir bu.

1966’da vefat edince o da onların yanına, Anıtkabir’deki Hürriyet Şehitliği’ne gömülür. Ondan önce ise 21 Mayıs 1963’te Talat Aydemir’in darbe girişimi sırasında bu kez darbeciler tarafından öldürülen Hava Albay Fehmi Erol, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutan Yardımcısı Cafer ve Atilla ve erler Mustafa Şahin, Mustafa Çakı, Hasan Aktar’ın cenazeleri Anıtkabir’e defnedilir.

‘Hürriyet Şehitleri” bu görkemli cenazeden sonra da unutulmaz.

Teğmen Ali İhsan Kalmaz “İkinci Kubilay” ilan edilir. Şiirleri, konuşmaları kitaplaştırılır, dergilere kapak olur, her yere posterleri asılır; adı, memleketi olan Isparta’nın lisesine, İzmir ve Mardin’de birer ilkokula, İstanbul Boğazı’ndaki bir vapura verilir.

On bir yaşındaki Ersan için de yürüyüşler yapılır, Çankaya’da vurulduğu caddeye (Şehit Ersan Caddesi) ve meşhur bir taksi durağına adı konur. Turan Emeksiz’in İstanbul Üniversitesi, Cağaloglu Yokuşu ve memleketi Malatya’ya üç büstü dikilir; adı, Malatya’da bir caddeye bir liseye ve İstanbul Boğazı’ndaki bir vapura; Nedim Özpolat’ın adı ise Kayseri’de bir ilkokula ve İstanbul’da bir sokağa verilir. Harbiye birinci sınıf öğrencisi Sökmen Gültekin’in anne ve babasına ayrı ayrı Meclis kararıyla maaş bağlanır.

Ve yirmi sekiz yıl sonra..

Tarih: 23 Ağustos 1988. (4)

Anıtkabir’deki mezarlıkta tören mangası yine “Hürriyet Şehitleri”nin mezarlarının başındadır. Geniş güvenlik önlemleri altındaki gizli tören, yirmi sekiz yıl öncekine göre hayli sessiz ve sadedir. Gözü yaşlı aileler, çocuklarının kemiklerinin mezarlardan çıkarılıp poşetlere konuşunu izlemektedir.

Ellerinde kazma küreklerle görevliler mezarları kazmaktadır. İmamlar ise arkada beklemektedir.

Bir kanun çıkmış, Anıtkabir’den İnönü dışındaki tüm cenazelerin taşınması kararlaştırılmıştır. Esas sebep ise hiç şüphesiz 12 Eylül’ün 27 Mayıs’la hesaplaşmasıdır.

Yine de Cemal Gürsel’e bir torpil geçilmiş, onun mezarı törenle Devlet Mezarlığı’na götürülmüştür.

27 Mayıs ve 21 Mayıs’ta ölen on gencin cenazeleri ise sessizce Cebeci Şehitliği’ne taşınacaktır. Acıları yeniden depreşen aileler bu muameleye tepkilidir.

27 Mayıs darbecilerinin propaganda için politik nedenlerle yirmi sekiz yıl önce devlet töreniyle Anıtkabir’e gömdükleri gençleri, 12 Eylül darbecileri şimdi yine politik nedenlerle buradan sessizce götürmektedir. İsimleri okullar ve vapurlardan kaldırılır.

Büstleri bir köşede unutulur.

Çünkü devletin artık onlarla işi bitmiştir. (*)

Yazı üzerine sözü olan “Aydınlar!” görüşlerini şapabilir!!!

www.canmehmet.com

Resim : https://www.internethaber.com/gezi-icin-12-sosyal-medya-yalani-553550h.htm sitesinden alınmıştır.

(*) Kaynak; “CUMHURİYET’İN BEYAZ MAĞDURLARI “ Yıldıray Oğur, TİMAŞ YAYINLARI, 1.BASKI Mart 2013, İstanbul

Yazarın alıntıları ve kaynakları;

1.Hürriyet, 4 Haziran 1960; Milliyet, 4 Haziran 1960.

2.Millliyet, 14 Eylül 1960.

3.Yassıada Zabıtları, a.g.e., s. 3093. Yassıada’daki tanıklardan Güzel Sanatlar Akademisi Süsleme Bölümü öğrencisi Atilla Çoruh, olay anını şöyle anlatmıştı: “Tankın arkasından üzerine çıkmak isterken kızmış olan egzoz borusunu tutmuş, sonradan eli yanıp bırakmış. Arkadan da bir buçuk metre ara ile diğer tank geliyormuş, arkadan gelen tank öndeki tanka bindirmiş ve arkadaşın belinde aşağısı çok feci şekilde ezilerek ölmüş.” A.g.e. Cilt: 3, s. 1326.

4.Milliyet, 24 Ağustos 1988.

-Emine Gürsoy Naskali (Haz.), Yassıada Zabıtları: İstanbul ve Ankara Olayları Döz;flsz, Cilt: 3-4, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2008.

-Cumhuriyet, 4-11 Haziran 1960.

-Hürriyet, 1-11 Haziran 1960.

-Milliyet, 4-11 Haziran / 14 Eylül 1960, 24 Ağustos 1988.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*