Kemalizm’in Dinselleştirilmesi : Lozan’a Antlaşmaya Değil İnkılaplar İçin Ev Ödevi Teslimine Çağırırlar (13)

(Okuma süresi : 9 Dakika )

Lozan görüşme notlarına geçmeden : Tarihimizin neden çok önemli olduğu  kısaca açıklanmalıdır.

**

Tarihimiz neden didik didik edilmelidir ?

-Geleceğimizi belirleyen geçmişimizdir. Bugünkü başarısızlığımızın nedeni, geçmişimiz değil, bizim oradaki hatalardan ders çıkarmayarak, o hataları tekrar etmemizdir.

-Yaşamımıza rehberlik yapacak iki kapıdan açık olanı geçmişimizdir. Gelecek kapımızı, ancak, geçmişimizden öğrendiklerimizle doğru olarak açabiliriz.

-Bir Devletin, Kurumun ve İnsanın en korumasız anı, kendini en güçlü hissettiği andır. Bu nokta, kaybetmeye giden merdivenin ilk basamağıdır.

Geçmişimizden doğru olarak yararlanmak için önemli 3 soru :

1- Bunu neden yaptım ? (Neden ve neye güvenerek)

2- Bu hatalarımızdan nasıl bir ders çıkarabilirim?

3- Bu hataları tekrarlamamak için ne yapmalıyım?

Mağlubiyet bir olayda sonucu belirlemez. Hatalarınızdan ders alabilirseniz, sizi daha güçlü şekilde gelecekteki zafere hazırlar.

Seni öldürmeyen şey, seni güçlendirir!

Ve son olarak :

-Devlet ve siyaset hayatında : Kişisel -gizli- ajandaları olanlarla kritik bilgiler -anlar- paylaşılmaz. Gizli ajanda sahipleri : yol ayrımlarında kendi gelecek levhasını takip edecektir. Devletin varlığını: Kişisel hasaplarla (temsil ettiği) partilere/düşüncelere tercih edenlerin arkadaşlığı mezara değil (sizi satacağı) pazara kadardır.

**

Bir soru ile Lozan Kuyusuna inerek, kaldığımız yerden devam edelim :

İşgalciler Lozan’da neden OSMANLI Hükümetiyle değil de ANKARA Hükümeti ile pazarlığa oturdular ?

Öncelikle kayıt düşmüş olalım. Mustafa Kemal Paşa’yı Milli Mücadele için DEVLET GÖREVLİSİ OLARAK Anadolu’ya gönderenlerin arasında (4 Mart 1919 – 30 Eylül 1919’da Sadrazam/Başbakan) Damat Ferit Paşa’da vardır.(*)

“Barış Konferansı’nda Türk Delegasyonu

Henüz bir barış antlaşması taslağı formüle edilmemiş olmasına rağmen, 17 Haziran 1919 tarihinde bir Türk delegasyonunun Onlar Konseyi’ne katılmasına izin verildi. Delegasyonun başında, 4 Mart tarihinde sadrazamlığa getirilen ve padişahın kayınbiraderi olan Damat Ferit Paşa bulunuyordu.

Damat Ferit Paşa alttan almaktan ziyade dikbaşlılıkla okuduğu önceden hazırlanmış metninde, Türkiye’nin savaşa girmesinde ve Ermenilerle Yunanlıların gördüğü kötü muamelede Türk halkının bir sorumluluğu bulunmadığını, ülkesinin daima İngiliz ve Fransız yanlısı olduğunu, yapılan zulmü de yürekten kınadığını ifade etti.

Olanlarda padişahın da bir kabahati yoktu. Hiç tartışmasız bütün kabahat, Almanya’yla ittifaka girip ordunun denetimini elinde tutan ve böylece bütün bir ülkeyi teslimiyete götüren İTC’nin (İttihat terakki cemiyeti)  birkaç liderinde aranmalıydı.

Zulme uğrayanlar sadece Hıristiyanlar değildi. İTC’nin yaşattığı şiddetten üç milyon Müslüman da nasibini almıştı. İsteklerini çoğunluğun ortak dinine dayandıran Damat Ferit Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun bütünlüğünün korunmasını talep ediyordu.

-“Çünkü.” Diyordu. “Bu yekpare bloğun parçalanması Doğu’nun barış ve huzur ortamı için çok zararlı olacaktır.

Muhtıra, Damat Ferit’in Onlar Konseyi karşısında tutturduğu ses tonundan daha da sert çıktı. Dolambaçlı ifadelere hiç girilmeden, Osmanlı hükümetinin,

İmparatorluğun parçalanmasını ya da muhtelif mandalar altında taksim edilmesi’ni kabul etmeyeceği belirtiliyordu. Bunu hemen hükümetin kabul etmeye hazır olduğu maddeler izliyordu.

Trakya’da, Edirne’yi korumak amacıyla 1878 Berlin Kongresi’nde belirlenen sınırlara dönülmesi zorunluydu. Kıyı adalar ile Rus ve İran sınırına kadar Musul dahil bütün topraklar Türkiye’ye ait olmalıydı.

Eğer Müttefikler şu anki Rus Ermeni devletini kabul ederse, Türkler ortak sınır konusunda onlarla görüşmeye taraftardı. Muhtelif Arap eyaletleri, İstanbul’da bulunan halifenin denetiminde kalmalıydı. Bütün valiler, kendilerine kayda değer bir yerel özerklik hakkı tanınacak olmasına rağmen padişah tarafından atanmalıydı.

Kendi idari örgütlenmesini sağlayacak olan Hicaz buna istisnaydı. Son olarak, Türkiye, Mısır ve Kıbrıs meselelerini İngiltere’yle görüşmeye hazırdı.

Onlar Konseyi’nde bulunanlar kulaklarına inanamıyorlardı.

 Wilson, “ömrümde bundan daha aptalca bir şey duymadım,” derken, Lloyd George Türk delegasyonu ve muhtırası için

-‘iyi espri’ ifadesini kullanıyor ve gösterinin ‘Türkler’in siyasi kabiliyetsizliğinin en iyi kanıtı olduğu yorumunu yapıyordu.

Türk halkının sorumluluk dışı tutulması yaklaşımını reddeden konsey, yaptığı yazılı açıklamada,

-“Bir ulus kendisini idare eden hükümetle değerlendirilmelidir,” diyordu.

Türkiye’nin yakın geçmişiyle değil, Türk tarihi boyunca azınlıklara gösterilen yardımsever yaklaşımla değerlendirilmesi isteğini de azmi şekilde geri çeviren konsey, şunları söylüyordu:” (1)

Bu noktada bir not düşülmesi gerekmektedir:

Önce kaynağını verelim: (“SEVR ENTRİKALARI Büyük Güçlerin Hedefleri ve Tutumları”, Paul C. Helmreich. Sahife:149)  Bakınız, ABD’li ilim insanı ne demektedir:

-“..Fransızlar’ın Picot’yu Mustafa Kemal’le görüşmeye göndermiş olmaları bile , İstanbul rejimine güvenlerini yitirdiklerinin işaretiydi. Mustafa Kemal’in Anadolu’da Fransa’nın danışmanlığını ve ekonomik yardımını tercih edeceklerini belirtmesi, Quai d’Orsay’da (Fransız Dışişleri) gerekli etkiyi yapmıştı. İngiltere nasıl Yunanistan’da tutunabileceği yeni bir kuvvet arayıp bulmuşsa, Fransızlar da Mustafa Kemal’i önemsemeye başlıyor ve birlikte çalışılabileceklerini düşünüyorlardı..

Buradan anlaşılan, Osmanlı Hükümeti’nin, İmparatorluğun üzerinde bir ameliyata izin vermeyeceği” düşüncesinde olduğudur.

Yakın tarihimizde bize Hain !” olarak aktarılan Damat Ferit Paşa ve İşgalcilerle yaptığı toplantıda konuştuklarını ve bunun bir “İhanet !” olup olmadığının değerlendirmesini, okuyanın basiretine bırakıyoruz.

**

Önemli olduğu için kaynağını önceden verelim :

Kaynak : “ATATÜRK ANSİKLOPEDİSİAtatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, 17 Ağustos 1983 tarihinde Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu çatısı altında, tüzel kişiliğe sahip, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi üzerine bilimsel araştırma ve incelemelerde bulunmak amacıyla Anayasa’nın 134. maddesine istinaden 2876 sayılı kanun ile kurulmuştur.”

Konu : “1919 Paris Barış Konferansı

1.Dünya Savaşı sonrasında kimi barış görüşmelerinin yapıldığı konferans…

“…Zira İzmir meselesi İtalya ile Yunanistan arasında çok ciddi bir anlaşmazlık halinde belirmişti.

Sonunda Venizelos, Wilson ve Lloyd George’u ikna etti ve İzmir’in Yunanlılarca işgaline izin verdi.

İzmir’in işgal edilmesinin ortaya çıkardığı heyecan üzerine galip devletler 1919 yılı Haziran ayı başında Osmanlı Devleti’ni Konferansta dinlemeyi kabul ettiler.

Konferansa Başbakan (Damat) Ferit Paşa gidecekti. O sıralarda Havza’da bulunan Mustafa Kemal Paşa, 5 Haziran 1919’da Havza’dan Paris Barış Konferansı’nda Osmanlı Devleti’ni temsil edecek olan Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya bir telgraf gönderdi.

Telgrafta konferansta öncelikle savunması gerekli olan hususları dile getirdi. 

Mustafa Kemal Paşa, iki noktayı vurguladı. Bunlardan birincisi, “devlet ve milletin mutlak olarak tam bağımsızlığı”nın sağlanması ; -ikincisi ise “vatanın ana topraklarında çoğunluğun azınlığa feda edilmemesi”ydi.

Paris’e giden Ferit Paşa 18 Haziran’da konferansta bir savunma konuşması yaptı.

Ferit Paşa konferansta galip bir devletin delegesi gibi konuştu ve Balkan savaşı öncesi sınırları savundu.

Clemenceau konferansta Osmanlı delegesinin konuşmasına ağır bir karşılık verdi ve barış şartlarını görüşmek için durumun henüz aydınlanmamış olduğunu söyleyerek Türk heyetini Paris’i terke davet etti.

Paris konferansı sırasında da mağlup devletlerle ilgili çok uzun süren görüşme ve tartışmalardan sonra daha önceden kararlaştırılan yukardaki hususlar barış anlaşmalarına dahil edildi.

Mağlup devletler bu anlaşmaları imza etmek için Paris’e çağrıldılar. Mağlup devletler sıra ile hazırlanan barış anlaşmalarını imzaladılar:

Almanya 28 Haziran 1919’da Versaille’da, (canmehmet : ALMANYA İLE YEDİ (7) AYDA YAPILAN BARIŞ ANTLAŞMASI, OSMANLI DEVLETİ – TÜRKİYE – İLE BEŞ (5) YILDA YAPILACAKTIR. Peki, neden, Tarihçiler bu çok uzun süre için bir gerekçe bulmuşlar mıdır ? )

Avusturya 10 Eylül 1919’da Saint. Germain’de, -Bulgaristan 27 Kasım 1919’da Neuilly’de, -Macaristan 4 Haziran 1920’de Trianon’da imzalanmıştır.

Osmanlı Devleti ile ilgili olarak bir anlaşmaya varamadılar.

Aslında,  12 Şubat-10 Nisan 1920’de yapılan Londra Konferansı’na katılan müttefik başbakanları Lloyd George, Francesco Nitti, Aleksandre Millerand ve Elefterios Venizelos arasında yapılan görüşmelerde,

İstanbul ve Boğazlar, kurulması öngörülen yeni Türkiye’nin malî kontrolü, Anadolu’daki nüfuz bölgeleri, azınlıklar meselesi, Suriye-Mezopotamya ve Arabistan konuları ele alınmış ve bazı kararlar alınmıştı. 

Londra’daki konferanstan sonra müzakerelerin San Remo’da sürdürülmesi uygun görüldü ve Müttefik başbakanları 18 Nisan’da San Remo’da bir araya geldi.

(Canmehmet : Sabık Sultan Vahdettin, Osmanlının paylaşıldığı yer olan İşgalci İtalyanlara ait San Remo’ya (1923’de sürgün edilmiş) ve burada gözetim altında (1926’da) vefat etmiştir. Vahdettin’i Sanremo’ ya götüren MALAYA Savaş gemisi, Vahdettin’i İstanbul’dan sürgüne götüren ; İlginçtir, 16 yıl sonra 1938’de Mustafa Kemal Paşa’nın naaşını selamlamak üzere geri gelen askeri savaş gemidir. İngilizler, Müslüman Malayların parası ile yaptırdıkları bu gemi ile, Osmanlı saltanatı ve Hilafet kurumu hakkında Dışişleri kayıtlarına,  TARİHE NASIL BİR NOT DÜŞMÜŞLERDİR ?

Burada da Londra’da kararlaştırılan esaslar üzerinde duruldu. Bir taraftan barış antlaşması taslağına son şekli verilirken, diğer taraftan Londra’da sürüncemede kalmış olan meseleler kararlaştırıldı. Osmanlı Devleti topraklarının ve Ortadoğu petrollerinin paylaşılması görüşüldü ve barış antlaşmasının maddeleri tespit edildi.  Osmanlı Devleti’nin Asya ve Kuzey Afrika’da bulunan Arap toprakları üzerindeki bütün haklarından vazgeçmesi, bağımsız bir Ermenistan’la Özerk bir Kürdistan’ın kurulması kararlaştırıldı. Ayrıca, Osmanlı Devletinin Araplarla meskûn topraklarında “manda”  yönetimleri kurulması, Suriye ve Lübnan’ın Fransa, Irak topraklarıyla Filistin’in ise İngiltere’nin “manda” yönetimine bırakılması kararlaştırıldı.

“Manda” idaresi, söz konusu ülkelerin bağımsız sayılmasını, kendini idare edebilecek siyasî olgunluğa erişinceye kadar İngiltere ve Fransa’nın yönetimi altında kalmasını öngörüyordu.

San Remo Konferansı 26 Nisan 1920′de sona erdi. TBMM’nin açılması ve Ankara Hükûmetinin giderek güçlenmesi karşısında İtilaf devletleri daha önce anlaştıkları konuları, biraz da aceleyle, anlaşma metnine dönüştürdüler ve Osmanlı Devleti temsilcileri ile 10 Ağustos 1920’de Sevr’de imzaladılar.

Sevr Antlaşması da 1. Dünya Savaşında imzalanan diğer antlaşmalar gibi son derece ağır şartlar içeriyordu.

Paris Barış Konferansı’nda adil ve haklı bir barışın temeli atılamadığı için Avrupa sonradan buhranlar içinde kalmış ve yirmi yıl sonra yeni bir dünya savaşına sürüklenmiştir…”(2)

NOT : SEVR ANTLAŞMASININ GEÇERLİ OLABİLMESİ İÇİN (SADECE HÜKÜMET YETKİLİLERİ TARAFINDAN DEĞİL) MECLİS TARAFINDAN ONAYLANMASI GEREKİR. O TARİHTE – Son Osmanlı Meclisi, 11 Nisan 1920’de resmen kapatıldığı içinAÇIK olan tek Meclis, ANKARA HÜKÜMETİ Bünyesinde TBMM’dir.

**

Ve geldik Lozan masasına :

Lozan’da İşgalcilerle bir Antlaşma mı imzalandı, yoksa İşgalciler bizlere (birkaç yıllığına atadıkları danışmanlarla) kontrol altında gözlemleyecekleri (İnkılapların içerikleriyle) ev ödevi mi verdiler ?

**

“…Robert Koleji Müdürü Calep F. Gates, Bristol’un isteği ile Lozan müzakerelerinin ilk turuna danışman olarak katılmış, burada bulunan Montgomery, James L. Barton ve Peet’in fikirlerine karşı Bristol’un yaklaşımlarını desteklemişti. Barton ve Gates antlaşmanın onayı için aynı safta yer alıyorlardı. Gates, 1924 Nisan ayı başında, Amerikan gazetelerine Antlaşmanın onayının modern Türkiye’yi desteklemek anlamına geleceğini bildiren bir beyanat vererek onaya yönelik desteğini yineledi…” (3)

“…Heyet, Ermeni mandası fikrini de desteklemekteydi; hatta tüm Türk topraklarını içeren genel bir manda kurulmasını da öneriyordu. Bu öneri özellikle, Robert Kolej Müdürü Caleb Gates tarafından, hem Ermenilerin durumunu düzenleyeceği, hem de Türk yayılmacılığını ve olası Türk saldırganlıklarını engelleyeceği düşünülerek gündeme getirilmişti.(4)

“…Bulgarlar “Robert Kolej olmasaydı, Bulgaristan olmazdı” derler. Robert Kolej (Robert College) 1863 yılında İstanbul’da açılmıştır. Robert Kolej ilk mezunlarını 1868’de vermiştir. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonunda imzalanan Berlin Antlaşması ile Bulgaristan Prensliği kurulmuştur. 1868’den 1878’e kadarki 10 yıllık süre zarfında, Robert Kolej mezunlarını milliyetlerine göre tasnif ettiğimizde, birinci sırayı  Bulgarların aldığını görürüz. Yeni kurulan Bulgaristan’ın Başbakanı Robert Kolej mezunudur, Meclis Başkanı Robert Kolej mezunudur, bakanların önemli bir kısmı, Bulgar anayasasını yazanlar, büyükelçiler Robert Kolej mezunudur…”(5)

**

Bu noktada bir soru : Ülkemizde kurulan bu misyoner okulları ; gerçeğinde Ülkemizin kalkınmasına ve Halkın refaha ulaşmasına mı katkı sağlamaktadır, yoksa ülkenin parçalanması, yerinde sayması, mümkünse gerilemesi için mi çalışmaktadırlar ? (**)

Devam edecek…

-Ve Türk Heyeti Lozan’da yaşadıklarını (ev ödevlerini !) anlatmaya başlıyor…

www.canmehmet.com

Resim : tarafımızdan düzenlenmiştir.

Açıklama ve Kaynaklar :

İçerikteki vurgulamalar tarafımızdan yapılmıştır.

(*)”Bir Devlet Operasyonu: 19 Mayıs” Murat Bardakçı.

(**) https://www.canmehmet.com/robert-kolej-dosyasi-kultur-fethi-icin-yapilan-misyoner-okulunun-hikayesi-1

(1) “SEVR ENTRİKALARI Büyük Güçlerin Hedefleri ve Tutumları”, Paul C. Helmreich.Sevr Entrikaları…”,  Sahife:81-82-83

(2) Fazlası için : https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/166/1919-Paris-Bar%C4%B1%C5%9F-Konferans%C4%B1

(3)Kaynak : The Treaty with Turkey, 1926: 60-61.

(4)Kaynak : Paul Gidney, A Mandate For Armenia, Unpublished PhD. Thesis, Urbana, 1974, s. 93.106 Edward House, Mandel and Seymour, What Really Happened At Paris, New York, 1921, s.178.

(5)(Kaynak : Prof. Dr. Ömer Turan, Sevr’e Giden Yolda Protestan Misyonerlik Faaliyetleri, Osmanlı’dan Lozan’a Batı’nın Paylaşım Projeleri Sempozyumu; __ Turan, Avrasya’da Misyonerler, s.101-118.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*