(Okuma süresi : 10 dakika)
Harvard Üniversitesinde görevli ve dünyaca ünlü bir iktisat profesörü, bir devlet yönetiminin toplumun değerleri ile çarpışan fikirlerle neden başarılı ve verimli olamayacağını aşağıda açıklamaktadır :
–“Otuz yılımı yatırım, istihsal ve iktisadi gelişme meselelerine verdim ama sonunda şunu anladım ki bütün bu meseleler bir toplumun sosyal yapısı ile orada çarpışan fikirlere, karşılıklı menfaatlerle karşı karşıya gelince hiçbir sonuç vermez. Bizim ekonomik dediğimiz meseleler aslında sosyal ve kültüreldir.”(1)
Deneyimli iktisat profesörü: Bir topluma, onların değerlerine aykırı bir sosyal yaşamı dikte ettirmeye çalışırsanız; devlet arabasının atlarını, arabanın önüne değil, arkasına bağlayarak, devletin ilerlemesini durdurur, Halkını da devletine küstürerek, onların verimliliğini, üretkenliğini yok edersiniz. Diyerek, uyarmaktadır
**
Bu kısa açıklamadan sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz :
Üçüncü ve dördüncü bölümlerde, Atatürk Milliyetçiliğinin kapsadıklarının anlaşılması adına: Medeniyet, Kültür, Milliyetçilik, Millet, Doğu ve Batı Medeniyeti; yüklendikleri değerleriyle birlikte açıklanmıştı.
Açıklamaların ışığında, Kemalistlerin, “Milliyetperver” ifadesinden ne anladıklarını, The New York Times gazetesinin (2) haberinden öğreniyoruz :
-“Türk Hükümeti, İlerlemenin Gerçek Yolu Olarak, Halkına Amerikanlılaşmasını Emrediyor…
(Amerika) Birleşik Devletler’in etkisi, neredeyse hiçbir Amerika’lı bunu farketmeden; Yeni Türkiye’deki, Fransa’nın (önceki) geleneksel kültür etkisinin ve Kur’an’ın ahlâki etkilerinin yerini alıyor.
Reformun çok sayıdaki gel-git dalgalarından etkilenen genç cumhuriyet, şimdi yeni bir dönüşüm denizine girmek üzere. Kemâlist hükümet bu denize “Amerikanizm” diyor.
Bu sonbahardan başlamak üzere, tüm Türk okullarında İngilizce öğretilmesi için Ankara tarafından emir verilmiş olması, Türkiye’de baskın olan Fransız kültüründen uzaklaşmanın önemli bir işaretidir.
Hükümetin önemli sözcülerinden ve Başkan (Mustafa) Kemal’in en yakın arkadaşlarından biri olan milletvekili Falih Rıfkı Bey,(3) günlük resmi gazete olan Milliyet’e şöyle yazdı :
“Doğa, şehirler, bilim, bilgi ve insanların, hepsinin tamamen yeniden yapılandırılması gereken bir millette –ki bu bizimki oluyor-, Amerikanizm ama Avrupalılık değil, reformun temeli olarak vazife görmelidir. İlk adım, İngiliz dilinin geniş bir şekilde yaygınlaşması olmalıdır. Amerikan ruhunu benimsemek için, sadece üretim yöntemlerimizi değil, eğitim sistemimizi de değiştirmeliyiz.”
…
Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal Paşa’nın en yakınlarındandır ve gazetelerinin başyazarıdır.
Haberde, Kemalist Hükümetinin : Amerikan ruhunu ve Amerikan kültürünü yaşatacağını, Türkiye’de bundan sonra Amerikan dilinin (İngilizcenin) yaygınlaşacağını, ülkenin üretim ve eğitimi dahil Amerikan sistemine dönüştürüleceğini, Doğa, şehirler, bilim, bilginin (bu doğrultuda) yeniden yapılandırılacağını ifade etmiştir.
Bu noktada şu sorulmalıdır: Mustafa Kemal Paşa’nın aşağıdaki “Millet” tanımı ile; (Millete) yaptırılması düşünülenler ve hedeflenenler “Amerikanizm” Amerikan/Batı Kültürü hangi noktalarda örtüşmektedir ?
Mustafa Kemal “Millet” tanımında; “…Bir insan topluluğunun millet sayılabilmesi için “zengin bir hatıra mirasına,…sahip olunan mirasın korunmasını birlikte sürdürebilmek konusunda iradelerin ortak bulunmasına,…ortak milli bir düşünce, ideal ve en önemlisi ortak dilin ortaya çıkmasıdır. Gerçi dil birliği millet olmanın baş şartı değildir ama insanları düşünce, ruh ve kültür açısından birbirine bağlayan ana dilin, pek çok millette tek olduğunu da unutmamak gerekir…”
**
Yukarıdaki açıklamalar ışığında hedeflenen devrimlerden, İsviçre Medeni Hukuku ile Latin Harflerinin alınmasının gereği, Mustafa Kemal ve CHP Tek Parti Hükümetinin bakanlarının açıklamaları ile aktarılacaktır.
18 Ağustos 1929 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi haberinde, Eğitim Bakanı, Tarih, Harf ve Milliyetçilik hakkında Le Matin’e (Fransız Gazetesine) açıklama yapıyor :
-(Bakan) Biz Asyalı bir hükümet değiliz…
-(Muhabir) Henri de Karol… (bakan) Cemal Hüsnü Bey bana dedi ki :” Mustafa Kemal, bir gün meclisin bazı tarihi toplantılarında olduğu gibi, bir peygamber kehanetiyle, Türkiye ile Avrupa arasında ve millet ile medeniyet arasındaki engellerin bizim Arap harfleri olduğunu söyledi… Mustafa Kemal birkaç sene zarfında herkesin okuma yazma öğrenmesi ve bunun için de Lâtin harflerini mecburi surette kullanılmasını emretti.
…Bugün, Kur’an’ın ayetlerini anlamadan okuma öğreten 3.850 ilkokul yerine, 6.580 okulumuz vardır, burada 441.000 öğrenci tarih, coğrafya okumaktadır. Bu öğrenci, Paris veya New York’un nerede olduğunu ve Pasteur’un galibiyetini bilirler…
-(muhabirin sorusu : eğitim ve terbiye tamamen milli bir içeriğe sahip değil mi ?
-cevap : şüphesiz.
-(Muhabir) Öyleyse bu milliyet fikrini, türkiyenin büyük, kuvvetli ve galip bulunduğu mazi (Tarihi) ile nasıl tevil ediyorsunuz (başka anlam veriyorsunuz ?) görüyorum ki bu milliyetperverlik kavramı hakkında sizinle bir değiliz. Bizde bir çok avrupa memleketlerinden tamamen başka bir anlam ifade eder. Diğer yerlerde milliyetperverlik ve emperyalizm hemen diğerinin eş anlamlısıdır.
-(Bakan)Türkiye eskiden din ile idare edilen ve emperyalist bir hükümet idi. Bizim bugün kabul ettiğimiz anlamda milliyetperver değil idi…Bizim eski ve faydasız fetihlerimiz beni bugün ürpertiyor. Biz milliyetperveriz, fakat emperyalizmin aleyhindeyiz. Yani demokrat ve barışseveriz. İşte, bu açık ve munis harflerle basılmış kağıtlar, Anadolu vadilerinde yaymak istediğimiz yeni din budur…
-(soru) acaba “ankara, küçük asya” adresli mektupları göndericisine iade edildiği doğru mudur ?
-(cevap) Tabii. Biz asyalı bir hükümet değiliz. Buna herkes alışmalıdır.
-(soru) Fakat coğrafya açısından ?
–(cevap) hayır, türkiye ayrı bir hükümettir. Biz avrupalı olmak istiyoruz, öyle oluyoruz ve öyleyiz de.”
…
Medeni Kanun değişikliği : 30 Eylül 1925 – Cumhuriyet Gazetesi. 3.sy Kânun-u Medeni.
-“Pek yakında, Asırlardan Beri Mahrum Olduğumuz Medeni ve İnsâni Bir Kânuna Mâlik Olacağız.
İstanbul, 29 (Eylül) A.A. İstanbul’da teşkil edilmiş olan Kânun-u Medeni Komisyonu’nun vazifesi hakkında, komisyon reisi Menteşe meb’usu ve Hâriciye Encümeni Reisi Şükrü Kaya Bey, kendisine müracaat eden Anadolu Ajansı muhâbirine âtideki beyânatta bulunmuştur :
“Cumhuriyet Hükümeti, Türkiye teşkilat ve kânunlarını, medeni ve asrî esâsâta tevfike (esaslara uyumlu hale getirmeye) ve bunu katiyetle tatbike karar vermiştir. Kanunlarımızdan en çok muhtaç-ı ıslah olan, Kânun-u Medeni’dir.
Hatta Kânun-u Medeni’mizin mühim bir kısmı, izdivaç ve hukuk-u aile kısmı, bugüne kadar tedvin (derlenmiş) bile edilmiş değildir. Kânun-u Medeni’nin ihzar (hazırlama) ve tesbitine, hasb-el-meslek ve vazife (gereği) herkesten ziyade alakadar olan Adliye Vekili Mahmud Es’ad Beyefendi, kânun-u medenimizin tedvininde (derlenmesinde), yarım tedbirlerden sarf-ı nazar edilerek (kaçınılarak), Garp’ta câri (yürürlükte) ve hâkim bir kânunun, memleketimize naklinin en kısa ve en doğru bir yol olduğuna kâni olmuştur. Bu kanaatlerinde, kendisinin siyaset, meslek ve fikir arkadaşları da müşterektir....”
…
“Yeni Hukuk Zihniyeti…
Ankara, 5 (Kasım), A.A. Adliye Hukuk Mektebi’nin küşad merasimi bugün öğleden sonra Cumhuriyet Halk Fırkası salonunda icra edilmiştir.
…Reis-i Cumhur Hazretleri (Mustafa Kemal) …irad buyurmuşlardır :
“…Cumhuriyet Türkiyesi’nde eski kavâid-i hayat (kânunları), eski hukuk yerine yeni kavâid-i hayatın (kanunların) ve yeni hukukun kâim olmuş bulunması, bugün gayr-ı kâbil-i tereddüd bir emr-i vâkidir. Bu emr-i vâki, sizin kitaplarınızda ve mâ-bihi’l-tatbik olacak (kendisi uygulanacak olan) kânunlarınızda ifade ve izah olunacaktır.
…Muhterem efendiler, hatta Cumhuriyet ilan olunduktan sonra vukua gelen fecii bir hâdiseyi enzar-ı intibâhımız (uyanma bakışlarımız) önünde canlandırmak isterim : En büyük mâmuremizin bu memlekette, belki Avrupa’da tahsil etmiş yüksek mütehassıslardan mürekkep bir Baro Heyeti, alenen Hılâfetçi olduğunu ilan eden ve îlan etmekle iftihar duyan birisini seçip, kendisine Reis intihap eylemiştir (seçmiştir)
…Bugünkü hukuki faaliyetlerimizin esbâbını izah etmiş oluyorum ümidindeyim. Büsbütün yeni kânunlar vücuda getirerek, eski esâsât-ı hukukiyeyi temelinden kat’ etmek (kesmek-kaldırmak) teşebbüsündeyiz…”
…
Adliye Vekili Mahmud Es’ad (Bozkurt) Bey âtideki nutku irad eylemiştir :
…Müsaadenizle, mektebin umde-i esâsiyesini birkaç cümle içinde arz etmek isterim. İslam Hukuku’nun zamanımıza sürüklene-gelen en esaslı fakat en sakat (eksik-faydasız) ve en aksak bir mesnedi vardır ki, ona Arapça tabirle “Kal” (kavli?) derler.
…Bizdeki Mecelle ve buna mümâsil (benzer) bâzı kânunlar, bu zihniyetin en sarih bir enmüzecidir (numunesidir). ‘Dedi ki’ tabiri, “Kal”nın (kavli?) hakiki mânâsı, “şuursuz ve idraksizim, kurun-u vusta (ortaçağ) ölülerinin fikirlerinden başka bir şey düşünemem, ölülerin kararlarıyla yürürüm, düşünmekten âcizim” demektir. Bunun yirminci asırda vâzıh (açık) mânâsı, ‘ben yokum’ demektir.
Hüzzar-ı kiram, bu “Kal” kaidesi, şuur faaliyetine ‘tarihin sahası bile dar bir cevelangâh (dolaşma alanı) hâlinde kalan’ necip ırkımızın tekmil (bütün) varlığını, kalın ve kara bir esâret zinciri hâlinde kurun-u vustaya (ortaçağa), kurun-u vusta efkârına rabtetti.
Bunda ısrarın, Türk’ü hak (Hakk? – Allah?) nâmına ne büyük haksızlıklara, tahlili müşkül ne tahakküm ve ne zulümlere mâruz bıraktığı meçhulümüz değildir. Mukadderâtını bir Arap müçtehidinin kurallarına bağlı görecek kadar Türk milletinin şuurdan, idrakten, düşünceden mahrum olduğunu kim söyleyebilir ? Türk’ü böyle ağır bir töhmet altında bırakmaya kimin hak ve salahiyeti vardır ?
…Türk Cumhuriyeti hukukiyâtını tetkik ve tetebbu’ edecek (inceleyecek) olan Ankara Hukuk Mektebi, saha-i faaliyette hiçbir menba’ ile, hiçbir mehaz (kaynak) ile mukayyed (sınırlı) değildir; onun en büyük kitabı, bilâ kayd u şart Türk milletinin âli menfaatleri ve yirminci asır hayat ve medeniyet esaslarının mahzeni olan muasır ilimlerdir.
…
CHP Tek Parti Yönetiminin açıklamaları ışığı altında Latin Alfabesi ile İsviçre Medeni Kanunu hakkında birkaç farklı görüş :
–Harf İnkılabı (değişimi) nedir ve neden yapıldı ?
-“inkılâbın resmî adı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” şeklinde olmasına rağmen, orta yerde “Türk harfleri”nden hiç eser yok. Yapılan iş, “Osmanlıca”nın kaldırılarak yerine “Latince” harflerinin getirilmesidir…
Aynı dönemde, asırlardır kullanılmakta olan İslâm yazısına “Arap yazısı” damgası harfleri” diye yutturulmaya çalışıldı.
Tuhaflık içinde tuhaflık vardı. Zira, Türk harfleri olsa olsa Göktürkler’in de kullanmış olduğu “Uygur harfleri” olabilirdi…”(4)
**
1)“Milliyetperverler”, Kemalistler neden İsviçre’den Medeni Kanun aldılar ?
2)İsviçre Medeni Kanunun tarihsel kaynakları nelerdir, İsviçre Medeni Kanunu güncel bir kanun mudur yoksa önceki uygulamalardan hareketle güncelleştirilen uygulamalar bütünü müdür ?
-Bir İslam Ülkesinde, Batı-Hristiyan Kültüründen ve yaşamından doğan; “Kişiler, aileler, miras, veraset, evlilikler ve ilgili konuların birbirleriyle münasebetleri düzenleyen kanunlar uygulanabilir mi ? Ve böyle bir uygulama beraberinde hangi sorunları getirir ?
Ve bu soruların cevabı aşağıda, İsviçre Medeni Kanunu yazılırken nelere dikkat edildi ve tarihsel kaynaklarının açıklamasında verilmektedir :
“İsviçre Medeni Kanunu, 1907 yılında Eugen Huber tarafından hazırlanmış ve 1912 tarihinde İsviçre’de yürürlüğe girmiştir.”
İsviçre Medeni Kanunu hazırlayan, İsviçreli Hukukçu Eugene Huber, çalışmalarında aşağıdaki görüşlere sahiptir. Bunun değerlendirilmesini okuyanlara bırakıyoruz.
“…Bu realitelerin başlıcalarından biri halen yürürlükte olan hukuktur. Bir tarihçi olan Eugene Hüber mücerret rasionalizmin tesirlerinden tarihi ve millî gelenekler hakkındaki duygusu sayesinde masun (saklı) kalmıştı. O, yazılı kanunun (loi ecrite/yazılı kanun) bir milletin hayatındaki rolünü mübalağa etmemiştir. Medeni Kanunun gerekçesinde bu rolün mütevazi olduğunu teyit eder.
Tatbikat ve mahkeme içtihatlarının hukukun tezahüründe esaslı bir mevkileri vardır.
Hukukun birleştirilmesi (tevhidi) ve terakkisi için mevzuatın zaruri olduğu yerlerde yazılı kanunlar, “halk vicdanının temayüllerini belirtmeye mahsus vasıtalardan başka bir şey olmamalıdır. Kanunlar halkın vicdanından çıkmalıdır, tâki devrinin ihtiyaçlarını kavramış her zeki adam onların kendi kalbi ve kendi aklı (raıson) tarafından emredilmiş olduğu hissine varabilsin. Hiç bir taklit, hiç bir ilim, hiç bir muhayyele kuvveti bu sahada hayatın mübrem ihtiyaçlarının yerini tutamaz”.
Şu halde Medeni Kanun eski hukukun bütün otentik ve yaşayan kısımlarını muhafaza edecek ve onların bir sentezini imal etmekle beraber hükümden düşmüş olan (desuetude) müesseselerle yabancı memleketlerden alınmış olmalarından dolayı Millî vicdana kök salmamış olanları atacaktır,
“istikbal maziyi devam ettirmelidir”.
İsviçre Medeni Kanunu Millî bir kanun ve baştan aşağı İsviçre halkının bir eseri olacaktır. Federal meclise gönderilen mesajda şöyle denilmektedir: “Bir kaç asırdanberi gösterilebilecek bütün ayrılıklara rağmen kantonlarımız tamamiyle hayat ihtiyaçlarından doğan bir hukuk yaratmışlardır, bu hukukun, halkın ferasetine ve karakterine uygun olmakla beraber ananevi ve Millî hukuku yabancı modellerin taklidinden korumak gibi bir üstünlüğü de vardı. İşte bunun içindir ki konfederasyonun ilk vazifesi mümkün olduğu nisbette kanton hukukunu nazarı itibare almak onun ruh ve mahiyetini meydana çıkarmak, Medeni hukuku bu kanton hukukunun normal inkişaf seyrine uygun olarak birleştirmek ve bir memleket halkını kanunlarına (lois) bağlayan rabıtayı koparmamak ve nihayet görevini İsviçre milletinin ruhuna ve isteklerine tevfikan yerine getirmektir”. (5)
**
Beş bölümde aktarılan bilgilerin değerlendirilmesini okuyanın basiretine, bilgisine ve deneyimlerine bırakıyor ve bir soru ile noktalıyoruz.
Eğer, bir çiçek olabilseydiniz nerede yaşamak isterdiniz ? a) Dağda b) Saksıda c) Vazoda.
Açıklama ve Kaynaklar :
(1) “Osmanlı’dan günümüze, kimlik ve ideoloji”, Prof. Dr. Kemal H. Karpat
(2)29 Eylül 1929 tarihli The New York Times gazetesi.
(3)Falih Rıfkı Atay (1894-1971) Yazar, gazeteci, siyaset adamı. “…10 Eylül 1922’de Anadolu’ya geçti. Tanin ve Hakimiyet-i Milliye’deki yazılarıyla Mustafa Kemal’i, Milli Mücadele’yi destekledi… Bolu (1923-1927) ve Ankara (1927-1950) milletvekili seçildi. 1952’de Bedii Faik’le Dünya gazetesini kurdu, ölünceye kadar bu gazetenin başyazarlığını yaptı. Falih Rıfkı ayrıca, yeni Türk alfabesinin hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeni’nde ve Türk Dil Kurumu’nun kuruluşunda görev aldı…1950’lerde Dünya gazetesinde DP’ye karşı Atatürk devrimlerini savundu. …Aralıksız 27 yıl milletvekilliği yapan Falih Rıfkı Atay, yazarlığını da bu doğrultudaki çalışmalara adadı. Atatürk devrimlerinin korunması ve Batılılaşma yolundaki çabalarıyla güçlü, başarılı bir gazeteci-yazar durumuna geldi…Atatürk’e olan bağlılığı ve yakınlığı ile tanınan Atay, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında gezi yazısı türünde en çok eser veren sanatçıdır. Cümleleri kısa, akıcı ve etkilidir. Atatürk’e ilişkin anılarını “Çankaya” adlı eserinde bir araya getirmiştir.” (Daha fazlası için bakınız: https://www.turkedebiyati.org/falih_rifki_atay.html )
(4) Fazlası için bakınız : https://www.yeniasya.com.tr/m-latif-salihoglu/turkcenin-kokleri-latince-mi-osmanlica-mi_574025
(5)Fazlası için bakınız : İsviçre medeni kanunu Federal Meclislerce 10 Aralık 1907 de kabul edildi. –“Eugene Huber Ve İsviçre Medeni Kanununun Ruhu (1849 – 1923)” Yazan : Medeni Hukuk Profesörü M. Walter Young. Çeviren : Jale Güral Medeni Hukuk Asistanı https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/634395