Anafartalar’ın Anlatılmayanları : Sakarya ve Lozan’da Zaferler Kazandıysak İmparatorluğu Kim Kaybetti? (4)

Anafartalar Zaferi“nin gerçek mimarı olduğu iddia edilen Miralay Feyzi Bey, 2 Mayıs 1915’de (5.Ordu bünyesinde) Anafartalar Grubu namı altında, Saros Gurubu kumandanı olarak atanır.

8 Ağustos 1915’de, Çanakkale bölgesini savunmakla görevli, 5. Ordu Komutanı Liman Sanders,  Feyzi Bey’e bir “Saldırı” emri verir.

Miralay Feyzi Bey : Şartlar uygun olmadığı için fazla zayiat verebiliriz, Şafak vakti saldırıya daha uygun” görüşüyle Sanders’in emrini birkaç saat sonra (Şafakta) yerine getirmek ister.

Bu itiraza içerleyen Sanders, Miralay Feyzi Bey’i görevden alır ve yerine Miralay Mustafa Kemal Bey’i görevlendirir.

*

Bu atama hikayesinin arka planını bize, tüm detaylarıyla, Mustafa Kemal Paşa ile Ankara’da görüşen: (Asker, Harp Okulu Tarih öğretmeni) Mebus Ekrem Rize Bey aktarmaktadır. (1)

*

“Rize’nin Atatürk’le Mahrem Bir Görüşmesi” başlığı altında anlat­tıkları : (2)

Atatürk’le ‘Mahrem’ Bir Görüşme

“…Rize Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti mensupları, Rize’de yapılan, mavzer tüfeğine benzeyen bir tüfeği, Ekrem Rize vasıtasıyla Atatürk’e gön­dermek istemişlerdi.

(Ekrem Rize) Ankara’ya geldiği gün Kurmay Binbaşı arka­daşı Recep (Peker)’i ziyaret etti. Recep Bey Paşa’nın Çankaya köşkünü buldu ve yaver­lerini aradı:

…o gün Paşa’nın kendisini kabul edebileceğini Recep Bey’e söylediler…

(Ekrem Rize ve Paşa çeşitli konularda sohbete başlamışlardır)

(Paşa) Sonra Ekrem’e gülerek baktı:

-Benim hayatım da tıpkı senin gibi geçti. Ben de tıpkı senin gibi idim. Kurmay Mektebi’nde muallimler beni sevmez, arka­daşlarım beni hiç sevmezlerdi. Muallimler notlarımı kırarlardı.

Beni kurmay yapmamaya karar vermişlerdi. Mektepten kovu­yorlardı. Fakat nasılsa yakayı kurtardık. Sonra bir müddet zin­danda yattık, sonra Selânik’e geldik.

Neticede üstlerim daima benden şikayetçiydiler ve beni sev­mezlerdi. Staj için bir tabura gittim, vay canına! Orada da öyle!

Bütün tabur subayları “Bu ukala kimdir? Nedir?” diyorlardı. Bende ne var ki, kimse beni sevmiyor diyordum. Çünkü kendimi Napolyon görüyordum, Napolyon hiç!

Sonra bakıyordum, ben herkesten iyi düşünüyor, iyi görü­yordum. Etrafımdakiler ise hep eşek. Fakat neticede anladım ki, ne olursa olsun bunların cahilliğini yüzlerine vurmamak lâzım. Tahammül, hepsi kendini nasıl görüyorsa, onu tasdik etmeli. Hele bir gün bir Salâhaddin Bey vardı, albay, tanır mısınız?

Ekrem:

-Hayır, dedi.

-Evet, bu zatın karşısında bir gün o kadar kızmıştım ki, masaya bir tekme vurdum, yuvarlandı ve ben de odadan çıktım. Bu zat ne yaptı bilir misiniz? Ben onun yerinde olsa idim, derhal tutuklat­tırır, Divan-ı Harb’e verir, kovdururdum değil mi?

O beni ertesi gün yanına çağırdı: “Oğlum henüz hayatta piş­memişsin, fakat pişeceksin. Öyle ki sen de bir gün aynıyla benim vaziyetimde bulunduğun zaman benim gibi hareket edeceksin” dedi.

…Görüyorsunuz ki benim hayatım sizinkinin aynısı. Benim de sizin gibi nefsime fazla güvenim vardı ve etrafımdakileri beğen­miyordum. Bu böyledir. Böyle olanlar ilerleyemez…

Sen çok acele ettin. Fazla asabiyet, bekleyecektin. Ne ise bu geçmiştir. Evet, bu eserlerden kimse bir şey anlamaz!

Söyle! Anafartalar gibi bir muzafferiyeti kazandıktan sonra bana ne yaptılar?

Ekrem duruyordu.

Paşa tekrar sordu:

Söyle! Anafartalar gibi bir muzafferiyeti kazandıktan sonra, bana ne yapmaları lâzım gelirdi?

Ekrem hâlâ duruyordu.

Paşa gülerek tekrar sordu; bu defa Recep Bey cevap verdi:

En aşağı bir terfi.

Paşa devam etti:

Terfi değil, bir madalya bile vermediler. Cezalandırdılar, yalnız cezalandırdılar!

…Ekrem Rize, ilk huzuruna çıktığı gün, kendisine Anafartalar’daki muzafferiyetini anlatan Gazi Hazretleri Paşa’nın “Söyle! Anafartalar gibi bir muzafferiyeti kazandıktan sonra, bana ne yapmaları lâzım gelirdi?” diye üç defa sormasına rağmen suskun kalışının cevabını üzerinden yıllar geçtikten sonra, Yeni Sabah’ta (10 Ağustos 1949’da) neşredilen makalesinde cevaplandırıyordu.

Son derece ibret dolu bu makaleyi aynen naklediyorum:

Gerek Mustafa Kemal Paşa gerekse de Liman von Sanders Anafartalar’da tek bir emir vermediler…

10 Ağustos 1949 tarihli Yeni Sabah gazetesinde “I. Dünya Harbi’nde Anafartalar Muharebesi Nasıl Cereyan Etmişti?” baş­lıklı makalesi yayınlandı. İbret dolu bu makaledeki değerlendir­mesinin anlaşılması açısından bu makale aynen nakledilmiştir:

“Çanakkale’nin Yalova Köyü civarındaki kumandanlık karargâhının ufak odasında derin bir uykuya dalmış olan Liman Von Sanders Paşayı o gece (6-7 Ağustos) yaveri Brucke güçlükle uyandırabilmişti. Düşmanın Anafartalar’da Sulva Limanı’na çıkartma yaptığı ve bunun için de Erkân-ı Harb Reisi Kâzım Bey’in (Karabekir, bilâhare Samsun Valisi ve Mebusu) kendi­sini görmek istediğini bildiriyordu. Haberin ehemmiyeti üzerine Liman Von Sanders Paşa yatağında doğruldu ve derhal Kâzım Bey’i istedi. Seyyar karyola üzerinde açılan haritada ve petrol lamba­sının ışığı altında vaziyeti dinledi, bazı şeyler sordu. Sonra düşmanın bu çıkartma hareketinden, Gelibolu’da yedek olarak bulunan 16. Kolordu Kumandanı Miralay Ahmed Feyzi Bey’in haber­dar edilmesini ve Gelibolu’daki 7. tümenden bir alayın derhal Anafartalar istikametinde hareketini emretti.

Kâzım Bey bu emri yerine getirdikten sonra sabah saat 07.30’da tekrar Feyzi Bey’i Gelibolu’da telefon başına çağırdı:

Gece söylediğim gibi düşman Anafartalar’a çıkartma yapmış­tır. Kumandan Paşa sizi Anafartalar Grubu kumandanı yaptı. Koca Çimen Tepesi’ndeki Cemil Bey’in tümeni de emrinize verilmiş­tir. Gelibolu’daki tümenleriniz Anafartalar istikametine harekete başlasın, Kumandan Paşa sizinle görüşmek istiyor. Karargâha kaçta gelebilirsiniz?

Telefonu kapadıktan sonra Liman Paşa’nın odasına girdi. Feyzi Bey’in tümenlerin harekâtına ait tertibatı aldıktan sonra saat 12.00’de hareket edeceğini ve saat 15.00’te karargâhta bulu­nacağını söyledi.

Saat 14.45’de Feyzi Bey otomobil ile Yalova Köyü’ne geldiği zaman Erkân-ı Harb Reisi Kâzım Bey eliyle işaret ederek:

-Müşir Paşa pek buhran içinde dedi. Bu köydeki jandarma karakol binasının odasında bir masa başına oturdular. Liman Von Sanders Paşa harita üzerinde düşmanın çizilmiş vaziyetini, uzun kemikli parmağıyla göstererek Almanca anlatıyor ve emirler veriyordu. Sonra başını kaldırdı, Feyzi Bey’e baktı; sinirli olduğu yüzünden belli idi, ayağa kalktı. Almanca olarak;

-Sizinkiler gecikir, benim hayvanlarımı alınız ve bir an evvel hareket ediniz, dedi.

Feyzi Bey teşekkür etti ve üzerinde düşman vaziyetini işaret eden haritanın da hatıra olarak kendisine verilmesini rica etti. Bu esnada Gelibolu’dan kendi hayvanlarının gelmesi üzerine binerek saat 15.30’da karargâhtan ayrıldı. Fakat at üzerinde bu keçi yolunu takip ederken düşünüyordu:

-Liman Paşa’nın dediği gibi Anafartalar civarındaki muha­rebeyi idare için Koca Çimen’e gidilmez! Sahildeki müfreze ne oldu? Sırtı dönünce yol üzerinde çadırlar gördü. Yaver Cemil Bey bunların 3. Kolordu idare heyetine ait olduğu haberini getirdi. Telefonları vardı. Derhal Anafartalar civarına ihraç yapan düş­man karşısındaki müfreze kumandanı Alman Binbaşı Willmer Bey ve yardımcısı Binbaşı Haydar Mehmed Bey telefon başına çağrıldı. Anlaşıldı ki, düşmanın vaziyeti Liman Paşa’nın anlattığı gibi sahile dik değil, aksine sahile paraleldi ve iki tümenlik bir kuvveti karaya çıkartmıştı. Düşmanın sağ cenahına taarruz edi­lecek bir durum olmadığı gibi, harekâtı idare için Koca Çimen’e gitmeye de gerek yoktu. O halde Liman Von Sanders’in verdiği düşman vaziyetindeki bilgi ve emirler baştan aşağı yanlıştı.

Hemen Liman Paşa karargâhı bulundu. Erkân-ı Harb Reisi Kâzım Paşa hayret etti:

Vay, düşman Anafartalar’a girmemiş mi, ben öyle zanne­diyordum. Sonra bu yanlışlığı huysuz ihtiyar kumandana nasıl anlatacağını düşünerek ilave etti:

Peki hakkınız var, siz artık Koca Çimen’e gitmeyiniz, söy­lediğiniz gibi Anafartalar’a gidiniz. Ben Müşir Paşaya söylerim.

Akşam serinliği başlamıştı. Uzaktan aralıklarla top sesleri ve arada kısa makineli tüfek ateşi duyuluyordu. Grup kuman­danı Miralay Ahmed Feyzi Bey ileri karakolda Alman Binbaşı Willmer Bey’in bir sırtın içine kazılmış müfreze karargâhına geldiği zaman saat 19.30’du.

Willmer Almanca anlattı:

İki tabur çekilmiş, bir tabur ileri karakolda ve topçu da yerinde idi. Vaziyet ve arazi bilinmiyordu. Gelibolu’dan hareket eden tümenler, geride Dursun Köyü’ne ulaşmışlardır. Liman’ın, kıtaatın Dursun Köyü’nde kalmaları için verdiği yanlış emri artık değiştirmek mümkün değildi. Bundan dolayı Miralay Feyzi Bey, 12. ve 7. tümenlerin şafakla beraber Anafartalar sırtlarını tutarak taarruz için hazırlık mevzilerine girmelerini emretti.

8 Ağustos sabah saat 09.00’a doğru Çanakkale Umum Kumandanı Liman Paşa odasında kahvaltı ediyor ve bir taraftan Almanca bir kağıt okuyordu. Kapıyı vurararak müsaade aldıktan sonra içeri giren Erkân-ı Harb Reisi Kâzım Bey hürmetkâr bir tavırla, Anafartalar Grup Kumandanı Ahmed Feyzi Bey’in şimdi telefonla düşmanın ve tümenlerin bu sabah erkenden aldıkları vaziyetleri bildirdiğini söyledikten sonra devam etti:

-Feyzi Bey 12. tümen ile Mestantepe istikametine ve 7. tümen ile de Koca Çimen’e taarruz eden İngilizlerin sol cenahına taar­ruz kararında olduğunu bildiriyor ve Müşir Paşa hazretlerinin bu husustaki emirlerine hazır bekliyor, dedi.

Liman Paşa’nın o gün neşesi yerindeydi. Yerinden kalktı, üzerinde harita serili olan diğer bir masaya yaklaştı ve haritaya şöylece baktı. Sonra Kâzım Bey’e dönerek:

Uygundur, Feyzi Bey’le aynı fikirdeyim. Söyleyiniz ken­disine, ben de ondan bunu beklerdim. Yalnız hemen taarruza başlasın.

Saat 09.15’i geçiyordu. Liman’ın taarruz planını uygun gör­düğü ve kendisine olan övücü sözlerini Feyzi Bey’e bildirdikten sonra Kâzım Bey ilave etti:

Kumandan Paşa hemen taarruz etmenizi istiyor!

Nasıl? Kâzım Bey gündüz taarruz, biliyorsunuz ki bu olmaz! Gelibolu’ da gündüz yapılan taarruzların hiçbiri başarılı olmadı. Bundan başka 7000 tüfenkçimize karşılık düşmanın iki misli kuvveti var. Ben taarruzu yarın şafak sökerken, alacakaranlığa bırakmak kararındayım.

-Ben Kumandan Paşa’nın emrini size tebliğ ediyorum. Üzülerek ifade edeyim ki, benim için başka yapacak bir şey yok!

Devam edecek…

www.canmehmet.com

Resim : Tarafımızdan düzenlenmiştir.

Not : Yazıdaki tüm vurgulamalar tarafımızdan yapılmıştır.

(1) Ekrem Rize : 1890’da İstanbul doğmuştur. Erkan-ı Harbiye (Harp Akademisi) mezunudur. Görevleri arasında : Harp Okulu Tarih Öğretmenliği, Beylerbeyi Yedek Subay Öğretmenliği vardır. Öğretmenliğinde Askerî Ceride’de makaleleri yayımlanmış, İnegöl, Sakarya, Dumlupınar ve Kütahya Savaşları’nda yeralmıştır. Arnavutluk Harekâtı hakkında yazdığı eser Genel Kurmayca Almancaya çevrilerek neşredilmiştir. TBMM II. Dönem Rize Milletvekilliği yapmış ve Millî Müdafaa ve Hariciye komisyonlarında çalışmış, Millî Müdafaa Komisyonu kâtipliğine ve sözcülüğüne seçilmiştir. Muharebe Gümüş Liyakat ve İstiklal Madalyası sahibidir.

(2) Osman Öndeş. “VURUN OSMANLI’YA, Bir Medeniyet Nasıl Yok Edildi”. Sh : 30-54, Timaş https://satinal.timas.com.tr/vurun-osmanliya

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*