Açık Toplum – Düşünce : İşgalciler Hangi Durumda İşgal Ettikleri Bir Ülkenin Ordusuna Silah Verirler ? (8)

Anadolu’ya silah kaçırma işinin, Ankara’da Meclis açılana kadar, Mustafa Kemal’in bilgisi dışında oluşup geliştiği anlaşılıyor. Merkezleri, Velid Bey’in (*)Tasvir-i Efkâr matbaası idi. Şefleri kimdi? Parayı kim veriyordu? Silahlar nereye gidiyordu? Silahların Anadolu’ya naklinin, Yunan’ın İzmir’e çıkışından önce başlamış olduğunu, Ankara’da Meclis açıldıktan sonra Mustafa Kemal ile temas kurulmuş bulunduğunu öğreniyoruz. Silahların, İngiliz ve Fransız subaylarının görmezden gelmesiyle, resmî araçlarla takalara taşındığını da biliyoruz. Silah kaçırma işini İstanbul hükümeti üstlenmediğine ve Ankara’da Meclis açılıncaya kadar da kimse ilgilenmediğine göre, kimler üstlendi? (1)

..

FRANSIZ ŞARK KOMİTESİ:

‘Şark Komitesi, Dola Kruva (**) adlı ateşin genci, milli hareketimizle alakalandırarak, İstanbul’a gönderir

‘Tasvir-i Efkâr, o dönemde ecnebilerce de milli gayenin en samimi taraftarı idi

“Komite, Dola Kruva’ya, Tasvir’in sahibine müracaatla tasarladığı yardım çığırını açması talimatını verir.

“Dola Kruva, İstanbul a gelir gelmez, sahibi Velid’in (2) Bakırköy’deki adresini öğrenir ve yakın olması nedeniyle, Bakırköy’ de bir pansiyona yerleşir. “Velid’den görüşmek için bir randevu alır Genç Fransızın ricası kabul edilir. (3)

 ‘”Fransız, Milli orduya yardım için geldiğini, her dilediğimizi yerine getireceğini Velid’e söyler.

“Ertesi gün matbaada Velit, Dola Kruva ve ben birleştik. Ben, bu kendi gelen yardımcının bitmek bilmeyen vaitleri karşısında hayretlere düşmüştüm. İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir derler. Bu yirmi iki yaşındaki dost, acaba bir Hızır mıydı? Hakikati halde, bizim için vefakâr bir kurtarıcı idi. (4)

‘Dola Kruva’dan, bir Fransız alayının koruması altında olan Zeytinburnu Baruthanedeki silah ve mühimmatın bize verilmesini rica ettim. Vrangel ordusunun da orada 400 kadar makineli tüfeği vardı. Milyonlarca piyade fişeği milli ordu için büyük bir kıymetti ‘”(5)

 “Bir Fransız makamı ile Velid’in görüşmesi, kat’i teminat alması lâzım gelirdi.. İki gün sonra Velit alâkadarlarla görüştü ve kalenin gediği açılmış oldu.’” (6)

FRANSIZLARIN KORUMASI ALTINDAKİ SİLAHLARIN DEPOLARDAN ÇIKARILMASI

“Depolardan alınacak cephane ve silahları seçmek için, bu işten anlayan arkadaşımız Sim’yi yanımıza aldık.

“Vapur, Üsküdar açıklarında, ışıklarını söndürmüş bekliyordu. Mavnalar da sahilde bekliyordu.

“DöIa Kruva ile birlikte, depolara geldik. Nöbetçiye yüzbaşıyı görmek istediğimizi söyledik. Siyahı asker kapıyı açtı, karşılaştığımız çavuş bizi yüzbaşının dairesine götürdü.

“Dola Kruva, yüzbaşı ile konuştuktan sonra, cephanelikler ve iskele sahasının serbest bulundurulmasını temin etti İşaret verdik, mavnalar yanaştı.

“işçiler üç cephaneliğe dağıtılmışlardı. Binlerce sandık piyade cephanesi vardı. Sabaha kadar çalışıldığı halde ancak 2000 sandık ayırıp kaldırabilmişti. Dola Kruva da bizim gibi heyecanla çabalıyordu, elinden gelse bütün o mevcudatı vapura nakledecekti.(7)

“Sayın Koçer’in anlattıklarından, İstanbul’dan Anadolu’ya silahın kaçırılmasında Fransızların başrolü oynadıklarını anlıyoruz. Fransızlar, İstanbul’da toplanan silahları, Osmanlı ordusuna değil, Anadolu’ya, kurulacak yeni devletin silahları olarak kaçırmak için, kendi aralarında bir komite kurduklarını, bu işten sorumlu olarak, Koçer’in Hızır’ diye adlandırdığı bir Fransız’ı da görevlendirdiklerini öğreniyoruz. İngilizler de boş durmuyorlar ve Yunan tercümanın nöbetçi olmadığı günlerde Boğaz’dan silah çıkarılmasını sağlıyorlardı.

Lord Kinross, Anadolu’ya silah kaçırılması işinin, ‘eski Türk subaylarının bulunduğu yeraltı teşkilatı’ tarafından ‘güçlükle karşılaşılmadan’ yürütüldüğünü anlatıyor:

“Anadolu’ya silah kaçırma işi, başlarında çok kere eski Türk subaylarının bulunduğu yeraltı teşkilâtı tarafından başarıyla yürütülmekteydi. Bunların pek zorlukla karşılaşdıkları söylenemezdi Bir kere depoların çoğunun bekçileri Türk’tü. Sonra, çalınan silahları İngiliz devriyeleri ile Yunan (Rum) çetecilerinin burnunun dibinden Anadolu’ya geçirmeye gönüllü sürü ile hamal, sandalcı ve sürücü (arabacı daha doğru) vardı. Bunları köylü arabalarına, saman ve kömür yığınlarının altına saklıyorlar, yalnız geceleyin yol alıyor, gün doğmadan önce toprağa gömüyorlar, gece olunca tekrar yükleyip bundan sonra varacakları yere kadar yeniden uzun ve ağır yolculuklarına devam ediyorlardı.

“Harbiye Nezareti hile, mütarekenin silahsızlanma ile ilgili koşullarını uygulamaktan sistemli şekilde kaçınıyordu. O sırada Harbiye Nâzırı olan Fevzi Paşa gibi yurtsever subayların da bu işte rolleri vardı.

“Şimdi Fransızlar da silah hırsızlığına göz yummaya başlamışlardı. Milliyetçiler, Gelibolu’da Fransızların korumakta oldukları bir silah deposundan büyük ölçüde silah yağma etmişlerdi

“Yunanlarla çekişme halinde olan İtalyanlar, daha baştan beri milliyetçileri tutmakta ve şimdi de, birliklerini çekmeye hazırlandıkları şu sırada onlara silah satmaktaydılar Üstelik taşıyıcılara Müttefik kontrolünden sıyrılmak için yardım bile ediyorlardı.

‘Ingilizlere gelince, onlar da baştan beri silahların toplanıp saklaması işini pek ciddi tutmamışlardı. Bir İngiliz kurmayı… yalnız Türklerin silahlarını alıp da Rumlarınkini bırakmanın haklı bir şey olmadığını söylemişti

‘Böylece Milliyetçi kuvvetler boyuna silahlanmaktaydılar’’ (8)

Bu silahlanma işinin Yunanistan’ın Anadolu’ya çıkmasından önce başladığını, başta Fransa olmak üzere, bazı ülkelerin bu işe destek verdiğini anımsarsak, ortaya bambaşka bir tablo çıkar. Silahlanma ve depolardan silah kaçırma işi. Müttefik güçler tarafından, Anadolu’da meydana getirilecek olan Yunan işgaline karşı, Osmanlı Ordusu işe karıştırılmadan, milli kuvvetlerin ortaya çıkmasının hazırlığı olarak görülüyor. (9)

“…İtalyan diplomatı Kont Sforza görüşlerini yazıp bastırmıştır…

‘’…Orlando, Sonnino ve Fiume dolayısıyla Wilson’la yaptıkları o fırtınalı münakaşadan sonra, gösterişli bir şekilde konferansı terk edince Lloyd George, Amerika Cumhurbaşkanı ile anlaşarak Venizelos’u çağırdı ve Küçük Asya’daki Türk Milliyetçi hareketinin endişe verici hale geldiği gibi boş bir bahane ile ona, Yunan hükümetinin kendinde iki üç gün içinde İzmir’e asker çıkarma kuvvetini hissedip etmediğini” sordu. (10)

“Venizelos müddetin kısalığından şaşkına döndü, fakat tavizin İtalyanlarla bir kırgınlığın neticesi olduğunu anlamakta gecikmedi.

Bu verilen taviz geçici olabilirdi Tereddüt etmeden hemen ‘Evet’ diye cevap verdi.”

“Ben o zaman yüksek komiser olarak İstanbul’da bulunuyordum. Orada İngiliz ve Fransız meslek arkadaşlarımla birlikte İzmir’e Yunan çıkarmasını Babıâli’ye bildirmek emrini aldım. Emir kat’i idi, bana, kendi payıma bunun gerek İtilaf devletleri ve gerek Yunanistan’ın kendisi için meşum olacak bir tedbir olduğunu kesin bir dille İngiliz meslektaşıma bildirmekten başka yapacak bir şey bırakmıyordu. (11)

 “İzmir’in işgali, Türk Milliyetçi hareketi liderlerine, halkı etraflarına toplayabilecekleri en önemli davalardan birini vermiştir. 1919 Mayıs’ından önce taraftarları çok azdı ve başarıları sınırlıydı, İzmir’in işgali Milliyetçilere, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracak ve 1922’de Yunan ordularının topyekûn imhasıyla sonuçlanan Türk-Yunan Harbini açacak kadar kuvvetlenecekleri şekilde hayat aşılamıştır. (12)

“Yüksek Konsey, raporda sıralanan esef verici olayların hâlâ alınamadığına dikkati çekerek aynı hataların gelecekte tekrarlanmamasını Venizelos’a tavsiye etti. Yüksek Konsey, Venizelos’a şu ihtarda bulundu:

-“Yunan birliklerinin İzmir ve yöresini defacto işgali sırf mevcut şartlar dolayısıyla kararlaştırılmıştır ve gelecek için yeni bir hak yaratmamaktadır Bu,  Barış Konferansı’nın Doğu sorununun yarattığı çeşitli problemleri çözümleme yetkisini hiçbir şekilde kısıtlamayan geçici bir tedbirden ibarettir “(13)

-“Yunan işgalinin, bazı problemleri çözmek için –yani Osmanlı’nın yerine kurulacak devletin kadrolarına halkın desteğini sağlamak için- başvurulmuş geçici bir tedbir olduğunu, kalıcı tedbir sanıp da hayal kurmamasını, Yüksek Konsey Venizelos’a hatırlatıyor. Türk ve Yunan askerleri ve Batı Anadolu halkları, bu geçici tedbirin kurbanlarıdır demek istiyor ki gerçeğin kendisidir. (14)

“…Ancak ortada hakları koruyacak güçte ne bir devlet, ne de hükümet vardı. O halde her şey galip devletlerin kararlarına ve insafına kalmış oluyordu. (15)

…Bu devletlerin Osmanlılar hakkındaki karar ve hükümleri verilmiş bulunuyordu. Bu kararlar gereğince İngilizler, 17 Aralık 1918’de, Fransızlar ve Ermeniler de 2 Ocak 1919’da Mersin’de karaya çıktılar, gümrük binası ile kışlayı işgal ettiler.

…21 Aralık 1918’de Adana’yı işgal eden Fransızlar, 9 Ocak 1919’da Albay Bremond’u Genel Valiliğe getirdiler, sancak ve ilçelere “Gouverneur” olarak subaylar tayin ettiler ve bu surede Osmanlı idaresi şebekesi üstünde bir Fransız kontrol idaresi kurdular. (16)

Fransızların Suriye’de meydana getirdikleri Ermeni Lejyonu veya Ermenice adı ile Çamavur denilen Ermeni gönüllüleri de Fransızlarla birlikte aynı günde Mersin’de karaya çıkmışlardı.

“intikam Alayı” adını alan ve “Beyaz kalpaklı, kamalı, çifte tabancalı” olan bu Ermenilerin “göz oymak, kulak ve burun kesmek, kadınları ayaklarından asıp döğmek, memelerini koparmak” ve ırzlarına tecavüz etmemek gibi insanlık dışı davranışları vardı. Fransızlar da onların bu hallerine göz yumuyor, hatta katılıyorlardı.’(17)

**

Açıklananlardan çok açık olarak anlaşılan, Rusların ve Fransızların, kendi devlet çıkarları için  Ermeniler’i; İngilizlerin de, Yunanlıları kullanmış oldukları, alenen katliam, zulüm yaptırdıklarıdır.

Gelinen noktada;

-Ruslar, İstiklal Savaşı‘nda, yaptıkları silah-para yardımları,

-Fransızlar ve İngilizler de işgal ettikleri ülkede, “Taşeron İşgalci!” Olarak kullandıkları Yunanlıların zulümleri nedeniyle adeta “Kurtarıcı!” olmuşlardır.

Bugün, “İstiklal Savaşı” dediğimizde, aklımıza düşman olarak hangi milletler gelmektedir?

-İngiliz, Fransızlar mı; Yunanlılar, Ermeniler mi?

Bin yıllık devlet kültürüne sahip bir millet bu basit numaraları elbette yememiş, ancak durumun gereği sadece yutkunmuştur.

**

Akıllı insanlar, yaptıkları hataların bedelini ödeyerek yaşadıklarından (pahalı) bir ders alabildikleri;

Çok akıllı insanlar ise, başkalarının yaşadıkları olumsuzluklardan bir ders çıkararak kendi yaşamlarına (bir bedel ödemeden) yön verebildikleri, ifade edilmektedir.

**

Osmanlı İmparatorluğu bir “Güneş Ülkesi” (**) Olarak hayal edilebilecek ideal seviyede üç kıta üzerinde bir cihan imparatorluğu, bir medeniyet kurmuştur.

Bir düşünür, nitelikli bir yaşamın, bisiklet üzerinde sürekli pedal çevirmekle mümkün olabildiğini ifade eder. Kastedilenin, burada yorulmak ve durmak yoktur. 

Biraz soluklanmak için pedal çevirmeyi bıraktığınızda rakipleriniz sizi geride bırakmaktadır.

Osmanlı Devleti, kendi döneminin şartları içinde en –güçlüsü- iyisidir. Ancak, Batı Avrupa, içerisinde bulundukları karanlıktan çıkmak için can havli ile atılım yapar ve kendi dönemleri için ihtiyaç duyabilecekleri şartları belirlerler.

Osmanlı, Avrupa’nın hareketlenmesinin farkında olmakla birlikte,  kendi dönemlerinin şartları ile (değişen) dünyaya nizam vermeye devam etmek istemiş ve büyük bedeller ödemesine, çırpınmalarına rağmen başarılı olamamışlardır.

Dünyanın kuruluşundaki doğru : Şartların sürekli değişeceği gerçeğidir.

Bu anlayışla olsa gerek ;

İki Cihan Güneşi, Hz. Muhammed (sav),

-“Düşmana silahı ile mukabele ediniz!”, (Yaşanan gelişmeleri takip etmelisiniz.)

-“İlim Müslüman’ın yitik malıdır, onu gördüğü yerde almalıdır.” demiştir.

-Bilgi, ondan kendi ihtiyaçları doğrultusunda, yeni bir bilgi üretilmediğinde sahibi için yüktür.

-Bilgi, yeni bir bilgi üretiminde kullanılırsa, ancak, sahibine yararlı olabilmektedir.

Bu kadar kapsamlı ve çok yönlü bir konuyu, yeteneklerimizin ve kısıtlı bilgimizin izin verdiği ölçüde açabildik.

Amaçlanan, meselelerimizin sorgulanması, araştırmacılar, meraklıları için bir kapı açılabilmesidir.

www.canmehmet.com

Resim : Tarafımızdan düzenlenmiştir.

Açıklamalar;

(*)Velid Bey; “İstanbul’un işgali sırasında, Bayburtlu Tayyar Ağazade Necip Bey’le müştereken fındık ticareti ile meşguldüm. İstanbul’un namertçe işgali…bir sabah Yunanların da İzmir’i işgal ettikleri haberi, bir bomba gibi beynimizde patladı…Doğru Nuruosmaniye’deki Tasvir-i Efkâr gazetesi idarehanesine gittim. Bu gazetenin sahibi ve başyazarı Velid Ebüzziya Bey çok samimi dostumdu. Odasına girdiğim zaman ikdam Gazetesi sahibi Ahmet Cevdet Bey’le, tanınmış armatörlerden Kalkavanzade İbrahim Kaptan’ı da orada buldum.. Hepimiz mutlaka bir şeyler yapmak, behemehal istiklal ve hürriyetimizi korumak uğrunda harekete geçmek lazım geldiği noktasında müttefiktik.

Velid, “İlk iş olarak, büyük bir protesto mitingi yapılmaya karar verildi. Bütün arkadaşlar hep birlikte orada bulunmalıyız. Ondan sonrasını konuşuruz,” dedi.’ (İlyas Sami Kalkavanoğlu, Milli Mücadele Hatıralarım, İstanbul, 1957)

(**) Dola Kruva;

(***) Güneş Ülkesi, İtalyan yazar, Tommaso Campanella tarafından hayal edilmiştir. Detaylı bilgi için; https://www.canmehmet.com/vatandasin-osmanli-tarihi-osmanlilar-imrenilecek-bir-gunes-ulkesi-kurdular-7

Kaynaklar;

İSTİKLAL SAVAŞI’nın arka planı ile ilgili olarak, Cengiz Yazoğlu tarafından  yazılan “Osmanlının Tasfiyesi”, birinci dereceden belgelerle desteklenmiş, tarafsız ve çok değerli bir kaynaktır. Meraklıları, kafalarındaki bir çok soruya cevap bulacaklardır.

(1) “Osmanlının Tasfiyesi”, Cengiz Yazoğlu, 

(2) Velid;  Sırasıyla Mekteb-i Sultani ve Saint Benoit Fransız Okulu’nu bitirdi. Daha sonra Fransa’ya giderek Paris’te Hukuk Fakültesi’nde ve Siyasal Bilimler Fakültesi’nde ihtisas yaptı. İstanbul’a döndükten sonra Tasvir-i Efkârda gazeteciliğe başladı. (Osmanlının Tasfiyesi, Dip not)

(3) İlyas Sami Kalkavanoğlu, Milli Mücadele Hatıralarım, İstanbul, 1957. Sahife, 88.

(4) “Osmanlının Tasfiyesi”, S.384

(5) İlyas Sami, Age, Sahife, 89.

(6) Age, sahife, 89.

(7) Age, S.93. 

(8) Lord Kinross, age, s.319.

(9) ”Osmanlının Tasfiyesi”, Cengiz Yazoğlu, Sahife,386)

(10) Celal Bayar, Ben de Yazdım, 6, s. 1771.

(11) Age, S.1772.

(12) Kayhan Sağlamer, Anadolu’nun İşgali ve Yunan Mezalimi Hakkında Müttefikler Arası Komisyon Raporu, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı: 49, Ekim 1971. Sahife, 6

(13) T. Bıyıklıoğlu, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, (Türk İstiklal Harbi, 1) s. 10.

(14) Osmanlının Tasfiyesi, Cengiz Yazoğlu, Sahife, 388

(15) Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya, s.221.

(16) Age, s.221.

(17) Age, S.222.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*