1)Ayşe Sultan :”Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid ile Dördüncü Kadınefendi Müşfika Hanımın kızıdır. 1924’te Osmanlı hanedanı üyeleriyle birlikte yurtdışına çıkarıldı. Yirmi sekiz yıl Paris’te yaşadıktan sonra 1952’de hanedanın kadın mensupları için çıkartılan afla yeniden İstanbul’a döndü.”(*)
2)Seniha Sultan: (II.Abdülhamid’in kızkardeşi) sürgün kararının tebliğ edilmesinden sonra Mustafa Kemal Paşa’ya aşağıdaki telgrafı gönderir, ancak, isteği kabul edilmez. Sürgünde yaşadığı (Fransa/Nice’de) yakınlarına ait bir evin hizmetkâr odalarından birinde 1931 yılında vefat eder.
Tefgraf içeriği: “78 yaşındayım. Odadan çıkmaya dahi gücüm yetmediğinden alınan son karara uymam mümkün değildir. Hayattan artık bir nasibi kalmamış olan benim gibi bir ihtiyarın yaklaşan son günlerini odasında geçirmeye müsaade buyurmanızı istirham eylerim. Abdülmecid’in kızı Seniha.”(**)
**
Aşağıda bizimle (Osmanlı İmparatorluğu ile) ilgili, 426 yıl ara ile yaşanmış ibretlik iki ayrı hikâye anlatılmaktadır.
Birincisi : Fransa Kralı I. François’nın, Şarlken ile yaptığı savaşı kaybederek esir düşmesi sonucunda, Kral’ın annesinin, oğlu olan Fransa Kralı’nı kurtarması için, Cihan İmparatoru Kanuni Sultan Süleyman’a yazdığı mektup ve Kanuni’nin bu mektuba verdiği cevapla ilgilidir.
İkincisi ise, bir Cihan İmparatorluğu kurmuş olan hanedana mensup ve aynı zamanda bir İmparator’un kızı, kızkardeşi ve eşleri olmalarına rağmen, sürgün edilmeleri nedeniyle, 1950’li yıllarında Fransa’da bulaşıkçılık yaparak geçinen 2. Abdülhamid’in eşi ve kızının yurda dönüşü ile ilgilidir.
…
İlk hikayemiz :
Esir düşen Fransa Kralının annesinin, oğlunu kurtarması için yapmış olduğu yardım talebine, Kanuni’nin o çok bilinen ünlü cevabı :
–“Ben ki,
Sultanlar sultanı, hakanlar hakanı, hükümdarlara taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Dulkadir Vilayeti’nin ve Diyarbakır’ın ve Kürdistan ve Azerbaycan’ın, Acem’in ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin ki, yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dahi ateş saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezıd Han’ın torunu, Sultan Selim Han’ın oğlu, Sultan Süleyman Han’ım.”
Sen ki,
Françe vilayetinin kralı Françesko (François, Fransuva)’sun.
Sultanların sığınma yeri olan kapıma, adamın Frankipan ile mektup gönderip, memleketinizin düşman istilâsına uğradığını, hâlen hapiste olduğunuzu bildirip, kurtulmanız hususunda bizim tarafımızdan yardım ve medet istida etmişsiniz (istemişsiniz). Her ne ki demiş iseniz, benim yüksek katıma arz olunup, teferruatıyla öğrendim.
Padişahların mağlup olması ve hapsolması tuhaf değildir. Gönlünüzü hoş tutup, hatırınızı incitmeyiniz. Bizim ulu ecdadımız, daima düşmanı kovmak ve memleketler fethetmek için seferden geri kalmamıştır. Biz dahi onların yolundan yürüyüp, her zaman memleketler ve kuvvetli kaleler fetheyleyip; gece, gündüz atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır. Allah hayırlar müyesser eyleyip, meşiyyet ve iradatı neye müteallik olmuş ise vücuda gele. (Allah hayırlar versin ve iradesi neyse o olsun.) Bunun dışındaki vaziyet ve haberleri adamınızdan sorup öğrenesiniz. Böyle bilesiniz.” Ocak 1526 (1)
…
Ve aradan yaklaşık 426 yıl geçer…
Merhum Başbakan Adnan Menderes, 1952 yılında bir NATO toplantısı için Fransa’ya gitmiştir.
Bir ara Paris (Fransa’daki Türk) Büyükelçisini yanına çağırarak;
– “Osmanoğulları ailesinin Paris’te yaşıyor olması gerek. Bunlar ne yer, ne içer, ne ile geçinir?” diye sorar. Büyükelçinin hanedan hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığını gören Menderes, büyük bir hayıflanma içerisinde :
– “Sana 24 saat mühlet! Ya Osmanlı ailesinin adresi ile ya da istifanla gelirsin” der. Bir müddet sonra büyükelçi adresle gelir.
Hanedanın ziyaretine giden Menderes, gördükleri karşısında çılgına döner.
Devlet-i Âliye’nin ulu Hakanı Sultan Abdülhamid Han’ın, 80 yaşındaki hanımı Şefika Sultan, 60 yaşındaki kızı Ayşe Sultan ve diğer Osmanlı hanımları, (***) Paris yakınlarında bir bulaşıkhanede Fransızların bulaşıklarını yıkamaktadırlar.
Menderes gözyaşlarını tutamaz. Şefika Sultan’ın ellerine sarılır ve :
– “Anne ne olur affet bizi, geç geldik” der.
Ayşe sultan sürgünden otuz yıl sonra gördüğü bu vatan evladına :
– “Sen kimsin“? diye sorar. Menderes :
– “Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanıyım“ der.
– “Ben başbakanım” sözünü duyan koca sultan, sevinçten öyle bir çığlık atar ki, kalbi duracak gibi olur, bayılır.
…
Menderes, Türkiye’ye döner dönmez, doğruca Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a çıkar.
– “Osmanlı hanımlarını bulaşık yıkarken gördüm. Onların Türkiye’ye dönmeleri için af kanunu çıkaracağım“ der. Celal Bayar da :
– “Adnan Bey sus! Sakın bu konuyu bir daha başka yerde açma, malum gazeteler tahrikiyle, silahlı kuvvetlerin içindeki cunta Türkiye’de ihtilal yapar” der.
Menderes cebinden çıkardığı bir mektubu masanın üzerine bırakarak dışarı çıkar.
Mektupta şunlar yazılıdır :
– “Analarının ve babalarının Fransa’da hizmetçilik yaptığı bir ülkenin başbakanı olmaktan utanç duyuyorum, istifamın kabulünü arz ederim.
Adnan Menderes.”
Menderes’in istifadan vazgeçmesi için epeyce uğraşılır ve hanedan hanımlarının yurda dönmelerine izin verilmesi şartıyla, Menderes istifadan vazgeçer.
…
Dönüş :
İstanbul’a dönenler arasında, Sultan II. Abdülhamid’in hanımı ve kızı da vardır.
Bir sabah erken saatte Teşvikiye’deki evlerinin kapısı çalınır. Kapıyı Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan açar. Gelen kişi Menderes’tir.
– “Şayet kabul buyururlarsa, Valide Sultan’ı görmek isterim” der.
Başında tülbent, elinde tespihiyle, Menderes’i karşılayan Şefika Sultan :
– “Berhudar olasın evlâdım, hoş geldiniz…” der. Başbakan da :
– “Teşekkür ederim Valide hazretleri, hoş bulduk…” demesinden sonra, Şefika Sultan kendisine :
– “Beyefendi, niçin önceden haberimiz olmadı? Böyle, hazırlıksız ve gâfil avlandık” der. Menderes de :
– “Zararı yok efendim. Bendeniz elinizi öperek, hayır duanızı almak ve bir ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmek için geldim” der.
Ayrılırken, daha sonraları Yassıada da onun da hesabının sorulduğu, şişkince bir zarf bırakır.
İşte Menderes’in amansız suçlarından birisi budur.
…
Sormak gerekir :
Ecdadımız bunları hak edecek ne yapmıştır?
Sabık (eski) Sultan Vahdettin’in tabutu da, bilindiği gibi alacaklıları olan, İtalya – San Remo’daki kasap ve bakkal tarafından haczedilmiştir.
…
Bu yaşananlar, onların 600 yıl boyunca ülkelerine yaptıkları hizmetlerine karşılık bir “bedel” midir ?
Yorum ve değerlendirme, her zaman olduğu gibi okuyanların takdirleridir.
Ve 11 EKİM 2016 Tarihinde, TRT 1, sabah kuşağı, “Gündem Programı”na konuşmacı olarak katılan (eski) Sağlık Bakanı Halil ŞIVGIN’ın (****), MENDERES’in uçağının düşmesi ile ilgili açıklaması :
–“RAHMETLİ MENDERES’in LONDRA’DA UÇAĞININ DÜŞMESİ BİR SUİKAST SONUCUDUR. NEDENİ, MENDERES’iN, KIBRIS VE IRAK KONUSUNDA AMERİKAN-İNGİLİZ ÇIKARLARINA AYKIRI DAVRANMASI”dır.
Bu önemli bilgiyi, bir vefa borcu olarak buraya ilave ediyor, bu ülke toprakları ve çıkarları için gözlerini kırpmadan kendini feda edenlere, minnet ve şükran duygularımızı bir kez daha tekrar ediyoruz.
Resim : Görsel İnternet ortamından alınmış, tarafımızdan düzenlenmiştir.
www.canmehmet.com
NOT: Değişik kaynaklarda, II.Abdülhamid’in eşinin ismi; Müşfika, Şefika ve Destizer Sultan olarak geçmektedir. Konunun meraklıları için aşağıdaki açıklama yapılmıştır. Müşfika Kadınefendi (doğum adı:Ayşe), (d. 1867 veya 1872. Ö.1961, İstanbul), II. Abdülhamid’in eşi, Ayşe Sultan’ın annesi. Abaza olan Müşfika Kadınefendi’nin Ayşe olan adı saray adetlerince Destizer olarak değiştirilmiş. 1886’da padişahla nikâhlanmış, Abdülhamid yeni eşine Müşfika adını vermiştir. Müşfika/Şefika Sultan, Selanik’e sürülen Abdülhamid’le beraber Selanik’e gitmiştir…Kızı Ayşe Sultan’ın 1952 senesinde sürgünden Türkiye’ye dönmesinden sonra beraber yaşamışlardır.” Alıntı: 1)Fatma Nezihe Araz;,/Türk yazar, gazeteci. Ve Necdet Sakaoğlu, “Bu Mülkün Kadın Sultanları”, Vikipedi.)
(*)Daha fazlası için bakınız: https://www.biyografya.com/biyografi/3858#:~:text=Ay%C5%9Fe%20Osmano%C4%9Flu%2C%20Sultan%20%C4%B0kinci%20Abd%C3%BClhamid,Annesi%20M%C3%BC%C5%9Ffika%20Sultan’d%C4%B1.&text=10%20A%C4%9Fustos%201960’ta%20%C4%B0stanbul’da%20vefat%20etti.
**Daha fazlası için bakabilirsiniz: https://www.yeniakit.com.tr/haber/mustafa-kemal-dinlemedi-yasli-kadini-surgune-yolladi-431222.html
(***) Osmanlı Hanedanın sürgünü ile farklı bilgilere (hanedan üyelerinin görüşleri) bakabilirsiniz:
1) https://www.milliyet.com.tr/pembenar/hanedan-surgun-edilmese-turkiye-arabistan-olurdu-172316
2) https://www.hurriyet.com.tr/80-yil-boyunca-suskun-kalan-son-osmanlilar-ilk-kez-konusuyorlar-3787371
(****) Halil Şıvgın (1950, Ankara), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Serbest Avukatlık, Anavatan Partisi kurucu üyeliği XVII., XVIII. ve XIX. Dönem Ankara Milletvekiliği ile Sağlık Bakanlığı yaptı. Uzun süre Turgut Özal’ın partideki yardımcısı olarak görev aldı. Evli ve 3 çocuk babasıdır. (Daha fazlası için bakınız: https://tr.wikipedia.org/wiki/Halil_%C5%9E%C4%B1vg%C4%B1n)
(2) “Hüseyin Öztürk – Yeni Akit, 2012-05-10”
Ayrıca konu ile ilgili meraklılarının bakabileceği yazılar / kaynaklar :
a) http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/osmanli-hanedaninin-serencamesi.html
b) “Vakkasoğlu, Vehbi; Bu Vatanı Terk Edenler, İstanbul 1990, Timaş Yay., sy. 155”, Sızıntı dergisi.
Yorumlar
- Uveys Karani : Teşekkür ederim. Ecdadımıza, aslında vatan haini olan sahte kahramanların yaptığı zulümler saymakla bitmez.
- canmehmet Değerli Uveys Karani, Bilirsiniz, Tarih deniz misalidir, kendisine ait olmayanları bir süre sonra sahile bırakır. Tarihi gerçekler de böyledir. Onları halktan uzun süre gizleyemezsiniz. Konuya ilginize ve nezaketinize teşekkür ediyorum. Sağlıcakla kalınız.
- Serhat Öztaşçı dedi ki:05/07/2016, 13:33 Değerli Can Mehmet izninizle küçük bir ekleme yapmak isterim. Menderes’in idamının ertesi günü Şefika Validemiz ve değerli kızları ne acıdır ki; seccadenin üzerinde ölü bulunmuşlardır. Osmanlı erkekleride 1974 yılındaki affın ardından VATAN’larına dönebilmiştir. Saygılarımla.
- canmehmet dedi ki:06/07/2016, 19:37 Değerli Serhat Öztaşçı, Milletimiz neden 2. Abdülhamid’e büyük bir sevgi beslemekte ve bu sevgi, onu daha çok tanıdıkça artmaktadır?Yazınızı vesile kılarak aşağıda iki alıntıyı okuyanlara aktarmış olalım.Birincisi, ” Millî Mücadelede İttihatçılık” ERIK JAN ZÜRCHER Tarafından yayınlanmış eserden alıntıdır.
İkincisi de bu yazının altında verilmektedir.“..Kesin olan şey, onun saltanat döneminin Tanzimat döneminin birçok bakımdan devamı olduğudur. Döneminde, eğitim, idare, adalet, ulaşım ve iletişim gibi birçok alanda ıslahat yapıldı ya da yapılan ıslahatlar genişletildi. Eğitim, ulaşım ve iletişim alanlarındaki ıslahatlar özellikle kayda değer niteliktedir.
Batı tarzı okulların gerek sayısı, gerek verdikleri mezun sayısı arttı ve 1900’de Darülfünun açıldı. (İlgili rakamlar için bkz. Shaw, s. 112-113) Alt tabakalardan gelen öğrenciler artmış ve Batı etkisi, ilk defa yönetici elitin dışındaki kitleye ulaşmıştır.
Abdülhamit döneminde, çok katı bir sansür uygulanmasına rağmen, kitapların, dergilerin ve gazetelerin tirajı çok büyük ölçüde artmıştır.
Bu yayınlar, içeriklerinin tamamen siyaset dışı olmasına karşılık, modern bilim ve teknoloji ve genel olarak imparatorluk dışındaki dünya hakkında halkın aydınlanmasını sağlamıştır.(Yazarın kaynağı:Lewis, Emergence, s. 184-190. Kushner, s. 14-19.)Özetle, Sultan 2. Abdülhamid, Dönemin zenginlerinin değil, daha çok fakir halkın çocuklarını eğiterek onları ileriye yönelik hazırlamış olmasıdır.
Sultan’ın döneminde açılan modern manada karma ve kız-erkek ilkokulların sayısı 10.000 (Onbin) ve Dönemin de yapılan modern telgraf hattının uzunluğu ise, 30.000 (otuzbin) km.dir.Milli Mücadele’nin kazanılmasında, eğitilen bu nesil ve yapılan demiryolları-tegraf sistemlerinin katkısı büyüktür.Çanakkale’de bir destanın yazılmasında da, Sultanın ileriyi öngörerek yaptırdığı tabyalar sayesinde Çanakkale geçilememiştir.İkinci alıntımız:
Bu kadim milleti (ve basiretini) öğrenemeyen, “sözlü edebiyat”ın önemini kavrayamayanlara, Birinci Dünya Savaşı döneminde Sivas ilimizde yakılan bir ağıt yeterli örnek olacaktır.“Bizden selâm eylen Sultan Reşad’aKınalı beşikler kaldı köşedeSultan Hamid gerek asker yaşadaO da hal edildi devrâna bakın.”33 yıl iktidarda kalan Sultan II. Abdülhamid, adeta içerisine itildiği 2 savaş (’93 Harbi ile ‘313 Teselya Harbi) haricinde halkını bir sıcak çatışmaya sokmamış ve eğitimli-öğretimli bir nesil yetiştirmiştir.Bu nesil ne yazık ki, 1.ci Dünya Savaşı’nda Almanların (üç-beş altın!) hatırına ve İngilizlerin Mısır’ı resmen sömürgeleştirmeyi gizlemek (Osmanlı Ordusunu oyalamak) için eski gemilerle üstelikte bir kara ordusu getirmeden bizleri oyaladıkları Çanakkale’de kaybedilmiştir.Ve bir tarafta ülkesine, halkına bu kadar hizmet eden Sultan, diğer tarafta onun eşine, kızına ve hanedanlığına yapılanlar!
Teşekkür ediyorum. Sağlıcakla kalınız. - Geri bildirim: Yeni bir islami site kuruyorum. | Muslumanlar Melektir
- canmehmet dedi ki : 11/06/2015, 10:41 Değerli Muzaffer Alev, Hayırlı olmasını diliyorum. Allah utandırmasın. Sağlıcakla kalınız.
- Muzaffer Alev dedi ki : 10/06/2015, 22:29 Daha önceden bildigim bir mevzuu oldugu halde, Göz yaslari icinde kaldim. Face book ‘a ekledim… Muzaffer Alev Kopenhag http://www.islamvesulh.wordpress.com http://www.journeyislam.wordpress.comCevapla
- canmehmet dedi ki:11/06/2015, 10:35 Değerli Muzaffer Alev, yazıya ilginize ve nezaketinize teşekkür ediyorum. Bilirsiniz, “Tarih” bir deniz misali zamanı geldiğinde kendine ait olmayanları sahile bırakmaktadır. Sağlıcakla kalınız.
Ülkenin bekası için kardeşini, oğlunu boğdurtan bir milletin devamında yine yeni kurulan devletin bekası için eskileri boğdurtmak yerine sürgün etmesi… birinci durum ile sürgün durumunu kıyas ettiğimizde çokta yadırganacak bir durum yok gibi. Keşke her ikisi de olmasaymış ama tarih böyle bişey.
Değerli Nuri Koyuncu, Konuya ilginize ve görüşlerinize teşekkür ediyorum.
Denizlerin ve Tarihin birçok ortak yönü vardır. Denizi : Üzerinde yüzen gemi veya ;
içerisinde yüzerek ve derinlerine inerek, yaşayan tüm canlıları ile de değerlendirebilirsiniz.
Osmanlı İmparatorluğunu değerlendirmek için : Son bin yıllık tarihimizi ve tarihte iz bırakan hanedanlıkları-krallıkları (Çin-İngiliz vb.) ile birlikte ve eşzamanlı olarak yaşadıkları (kardeşlerin öldürülmelerinin gereği) ile bilinmelidir.
Cumhuriyet Yönetimlerinin ne olduğunu kavramak için : Sanayi Devrimini, Fransız İhtilali-Kapitalizmi ve özellikle de çarpık gelir dağılımını ve nedenlerini de doğru bilmek gerekir.
(Batı ekonomi modelini uygulayanlarda) nüfusun büyük kısmı, gelirin % 10’nunu; azınlık ise % 90’nı almaktadır.)
Toparlanırsa: Devletlerin varlığı, ya halkın çıkarları merkeze alınarak ; ya da halkın sırtına binilerek-sömürülmesi ile anlamlandırılır.
Derebeyleri: Orta Çağ’da, 50-100 köylüyü sömürmelerine karşın, bugün (modern çağ’da!) büyük şirketlerin (bir derebeyinin-patronun!) milyonlarca köylüsü-çalışanı vardır.
Bu manada cumhuriyet: Çarpık gelir dağılımı ile -Vatandaşlarına- ne getirmiş-getirmemiştir?
(Özgürlük : Kredi kartı ile borçlanmak, medyanın işaret ettiği bir siyasi partiye oy vermek, “Moda” adı altında ihtiyaç durulmayan malları depolamak mıdır?)
Birinci Dünya Savaşının galipleri; krallıklarını-başkanlıklarını korurken, kaybedenleri (nelerini) kaybetmiştir? Sonrası size kalmaktadır. Sağlıcakla kalınız.
Niye Yanlış ve taraflı bilgi veriyorsunuz.Müşfika Kadınefendi Yurt dışına hiç gitmemiştir.Bulaşık yıkaması hayalidir ve merhume hanımefendiye hakarettir.II.Abdülhamidın 4 üncu Kadınefendisidir.Cariye kökenli olduğundan hanedan’ın sürgününde ülkede kalmasına izi n verilmiştir.Tarihçi Murat Bardakçı ve Vikipedya dan araştırabilirdiniz.Tahsisat-ı Mestureden kendisine maaş bağlayan İsmet İnönü’dür .Maaşının arttırılmasını istediği Adnan Menderes olup maaşına ayda 50 lira zam verilmiştir.
Değerli Küşad Özil, Konuya ilginize ve farklı görüşlerinize teşekkür ediyorum.
Bir iddia ancak karşı iddiası ile birlikte belgelendirilerek anlam kazanmaktadır. Bu nedenle tartışmak, öğrenmektir.
Konuya gelirsek: 1)Osmanlı Hanedanlığı sürgün edilmiş midir? Edilmiştir.
2)Sürgün edilenler, mezar bekçiliği, şoförlük, bulaşıkçılık yapmış mıdır? Yapmıştır.
3) Çıkan bir af kanunu ile (Osmanlı kadınları) yurda dönmüşler midir? Dönmüşlerdir.
4) Peki, Osmanlı Hanedanlığı bunları hak edecek ne yapmıştır? Yaygın propagandaya göre, “Hanedan, İngilizlerle işbirliği yapmış, M.Kemal’in idamına karar vermiş, onu subaylıktan azletmiş ve sonunda da kaçmıştır!”
-“Kaçtı” konusunda M.Kemal Paşa’nın kendi görüşü: Kaynak: “KUVA-İ MİLLİYE ANKARASI”, İngiliz bayan gazeteci, GRACE M. ELLISON. Eser, Lozan’da/1923’te yayınlanmıştır./Türkçesi: Milliyet yayımları, 1973)
-İngiliz Gazetecinin Sorusu; “Türkiye’yle Büyük Britanya arasında samimi bir anlaşmaya varılacağına inanıyor musunuz?”
-M.Kemal Paşa’nın cevabı; “Bizim eski geleneksel dostluğumuzun geriye geleceğinden şüpheli değil, eminim. Olmaması için bir neden yok. Lehinde de pek çok sebepler var. Bizim özgürlüğümüz uğruna şeref ve namus dışında istediğimiz bir şey yok. Biz Sultanı, daha çok özgürlük temini uğrunda uzaklaştırdık” (Sahife:172, paragraf:2) M.Kemal Paşa ne demektedir? “Biz Sultanı uzaklaştırdık.” http://www.canmehmet.com/arastirmacilara-hediyemizdir-mustafa-kemal-pasa-sultani-biz-uzaklastirdik.html
-Diğer konularda da meclis zabıtlarını veriyoruz. http://www.canmehmet.com/yalan-tarih-artik-susuyor-3.html
Bizim derdimiz kimseyi ikna etmek değil, sadece bilgi-belgeleri sergilemek, sonrası sizin merakınıza-araştırmanıza kalmaktadır. Sağlıcakla kalınız.
Teşekkür ederim. Ecdadımıza, aslında vatan haini olan sahte kahramanların yaptığı zulümler saymakla bitmez.
Değerli Uveys Karani, Bilirsiniz, Tarih deniz misalidir, kendisine ait olmayanları bir süre sonra sahile bırakır. Tarihi gerçekler de böyledir. Onları halktan uzun süre gizleyemezsiniz. Konuya ilginize ve nezaketinize teşekkür ediyorum. Sağlıcakla kalınız.