Dışarıya Ürküntü Bizlere Gurur Veren Yeni Türkiye Gerçeği

Ülkemize dışarıdan bakıldığında ekonomik rekabet içerisinde olduğumuz yabancılar için ürkütücü, bizler için gurur verici bir tablo bulunmaktadır. Şu anda ülke dışında ve içerisinde eğitim-öğretim gören yaklaşık 17 milyon gencimizin, on yıllık bir süreçte çalışma hayatına girdiklerinde meydana getirecekleri katma değerin yaklaşık 150 milyar dolar olabileceği kimlerin aklına gelmektedir? Ülkemizin durumunu eksisi ve artısı ile en doğru olarak, yabancıların bizler hakkındaki görüşlerinden öğrendiğimizden hareketle içerikte son üç yılımıza ait dış basında hakkımızda yazılanlardan alıntılar verilmektedir.

“Böyle giderse Türkiye’ye yazık olacak”

-“ABD’nin en saygın gazetesi Washington Post, dünyadaki 50’den fazla Müslüman ülke arasında Türkiye’nin Batı açısından özel bir konumu bulunduğunu belirterek, AKP döneminde Türkiye’nin bu özelliğini kaybetmekte olduğunu ve “Muhtemelen yeni Başkan Obama’nın gözde Müslüman ülkesi” olmayacağını yazdı.

Washington Enstitüsü Yakın Doğu Araştırmaları Kıdemli Uzmanı Soner Çağatay’ın imzasıyla yayınlanan yazıda, Türkiye’nin bir NATO müttefiki, Avrupa Birliği üyeliğine aday bir ülke, liberal bir demokrasi ve İsrail ile ilişkileri olan Müslüman bir ülke olduğu hatırlatılarak, AKP döneminde ülkenin bu özelliklerini kaybetmekte olduğu ileri sürülerek şöyle devam edildi:

“Türkiye bu tavırlarıyla sadece Avrupa’dan değil, ABD’den de uzaklaşıyor. Eğer Erdoğan’ın AKP’si liberalizm karşıtlığına hizmet etmeye devam eder dış politikasında dini esas almakta ısrar ederse artık özel olmayacak. Dahası Türkiye’ye yazık olacak.” ( Kaynak; The Washington Post: İstanbul, (DHA) milliyet 02.02.09)

“Türkiye felaketin eşiğinde…

Londra – Türkiye’de yaşanan son gerginlikler, Batı’da kaygı uyandırmayı sürdürüyor. The Times gazetesi, “NATO’nun direği, Avrupa Birliği’nin potansiyel üyesi ve Ortadoğu’da Batı’nın stratejik müttefiki Türkiye, bugün bir felaketin eşiğinde” diye yazdı.

İngiliz The Times Gazetesi, Türkiye’deki son gelişmeleri değerlendirdiği yorumda “Ankara ile ordu arasındaki gerginlik, bir felakete yol açabilir” spotunu kullandı.

“Recep Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu ılımlı İslamcı hükümet ile ordu arasındaki mevcut mücadele, bir darbeyi provoke ederse veya siyasi ya da dini şiddeti kışkırtırsa eğer, Batı için, bölgesel istikrar için ve bu yükselen ekonomik gücün umutları için oluşturacak kayıplar, hesap edilemez.”

Gazete, “ılımlı kılıfla olsa da siyasi İslam’ın, demokrasi, devlet otoritesi ve laik kurumlarla bağdaşıyor mu?” sorusunun sadece Türkiye için değil, ancak tüm İslam dünyasındaki ülkeler için kritik önem taşıdığını da vurguladı.

“Erdogan-Başbuğ görüşmesine rağmen korkular sürüyor”

Gazete, eski komutanların serbest bırakılmasından sonra gerilimlerin bir ölçüde azalmış olduğu ancak Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğu arasındaki görüşmeye rağmen, “korkular ve söylentilerin hala devam ettiğini, borsanın düştüğünü, “sosyal ve siyasi bölümlerin sertleştiği”ni de yazdı…

Ordu kendisini uzun zamandır laik devletin koruyucusu olarak görüyor ve 1960’tan beri Kemalist geleneğin altını oyduğuna inandığı hükümetleri devirmek üzere dört kez müdahale etti.

Ancak AK Parti, dişli çıktı. AK Parti, alenen ılımlılığı benimseyerek kurnaz Erdoğan’ın liderliğinde ekonomik anlamda ehil, gecikmiş sosyal reformları yerine getirme taahhüdüne bağlı, AB’ye üyelik müzakerelerinin açılması için çabalamakta etkili ve geçmişin yolsuz ve başarısız hükümetlerinden çok daha popüler olduğunu kanıtladı. Bununla birlikte ordu yasal kurumlar ve çok sayıda Türk aydınla birlikte, eleştirel sesleri ve gazeteleri bastırarak ve ilk kez muhafazakar ve milliyetçi silahlı kuvvetlerin rolünü ve gücünü sınırlamaya girişerek gizlice İslami bir gündemi takip ettiğini söyledikleri partiye derin bir şüpheyle bakıyor… (ANKA – GAZETEPORT, 01.03.2010)



Ordunun sabrı tükeniyor…

The Guardian; göre ordunun sabrı tükeniyor, NewYork Times; TSK’nın kaygısı derinleşiyor (9.1.2009/ANKA)

“Ergenekon soruşturmasının kapsamındaki 10. dalga gözaltılarının, yurt dışındaki yankıları sürüyor. New York Times, üst düzey subayların gözaltına alınmasının orduda “huzursuzluğu körüklediği” görüşüne yer verdiği haberinde Orgeneral Başbuğ’un Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile “beklenmedik” görüşmesini, “Türkiye’nin güçlü ordusundaki kaygıların derinleştiğinin bir işareti” olarak değerlendirdi.

The Guardian gazetesi de, Ergenekon soruşturmasının kapsamındaki son gözaltıların orduda “alarm” yarattığını öne sürerken “Ordunun sabrının tükenmekte olabileceği” savlarına da yer verdi..

Ergenekon iddianamesindeki savlara dikkat çekilen haberde, “Sayın Erdoğan’ı eleştirenler ise, suçlamaların şişirilmiş olduğunu ve onun yargı sistemindeki müttefiklerinin askerlerin kendisine uyguladığı baskıların intikamını aldıklarını söylüyorlar” denildi.

Guardian: “ordu hükümete sert bir uyarı yapmış olabilir”-

İngiliz The Guardian gazetesi ise, Türkiye muhabirini Robert Tait’in imzasını taşıyan haberinde yeni gözaltı dalgasının üst düzey subaylar arasında “alarm” yarattığını, bunun ardından da Türkiye’nin siyasi liderlerinin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile görüşmelerde bulunduğuna dikkat çekti…

Gözaltıların üzerine ordu komutanların acil bir toplantı yaptığını belirtirken ordunun 50 yılda dört defa hükümetleri iktidardan indirdiğine işaret ettikten sonra şöyle devam etti: “Bazı analistler, dün (Perşembe günü) verilen tepkinin, ordunun sabrının tükenmekte olabileceğini gösterdiğine inanıyorlar…

“Türkiye’de şiddetli iniş”

Tanınmış risk analizi şirketi Coface’nin baş ekonomisti İves Zlotowski, dünyada şirketlerin arasında borç ödememe olaylarının geçen yılda yüzde 47 arttığına dikkat çektiği açıklamalarında, “Birçok ülkede güçlü ancak dengesiz bir büyüme oldu. Çok yüksek cari açıkları var ve şirketlerin dış borçları çok arttı. Romanya, Bulgaristan ve Türkiye’de oldukça şiddetli bir iniş tahmin ediliyor” şeklinde konuştu.

İves Zlotowski, Le Monde gazetesiyle yaptığı söyleşide dünyada şirketler arasında borç ödememe olaylarının 2008 yılında yüzde 47 arttığına, bu sorunların bu yılın üçüncü çeyreğine kadar çok yüksek düzeyde seyredeceğine işaret ederken ödememe olaylarının en çok krizin merkezindeki ülkelerde arttığını kaydetti. (20.1.2009)

“Türkiye Çok hırslı”

New York’ya yayınlanan Newsweek dergisinde, “Türkiye’nin Büyük Hırsları” başlıklı analizde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Londra ziyareti sırasında Türk ekonomisine vurgu yaparken, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’den oluşan BRİC’e değinerek “BRİC artı T’den söz etmeye başlarsak şaşırtıcı olmaz” sözlerine dikkat çekti. Abdullah Gül’ün Türk ekonomisiyle iftihar etmesini, “Türkiye’nin gerçek ekonomik ağırlığından çok jeopolitik hırsının belirtisi” olarak yorumlayan Newsweek Türkiye’nin, “GYİH’sı BRİC ülkelerinden en yoksulu Rusya’nınkinin ancak yarısı.

Ama açık ki Türkiye, uluslar arası alanda bir üst sıklette boks yapmak istiyor” ifadesini kullandı. Türkiye’nin, kendisini AB için daha çekici hale getirirken İran’a uzandığı yorumu da yapıldığı analizde, “AB, borca saplanmış ve ABD iç siyasi sorunlarla uğraştığı bu dönemde İran’ın Batı’ya karşı koyabileceği güveni belki giderek artıyor, bu da Türkiye’yi bir aracı olarak daha da vazgeçilmez kılıyor. Türkiye, henüz bir BRİC olmayabilir ancak bu yolda epeyce mesafe kat etti” yorumu da yapıldı (Kaynak, 21 Kasım 2009, ANKA)

WSJ: Türkiye’de neler oluyor?

New York- ABD’nin en çok satan gazetesi The Wall Street Journal’ın dış politika uzmanı köşe yazarı Bret Stevens, Türkiye uzmanı tarihçi Prof. Bernard Lewis’in değerlendirmesiyle start verdiği,

Türkiye’ye neler oluyor?” başlıklı yorumunda şöyle dedi:

“Geçen hafta Bernard Lewis’e, Türkiye’nin nereye gittiği konusunda ne düşündüğünü sordum. Ortadoğu tarihçileri dekanı, on yıl içerisinde Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan laik cumhuriyetin, İran İslam Cumhuriyeti’ne daha çok benzeyebileceğini söyledi, İran kendini laik bir cumhuriyete dönüştürürken bile.”

Stephens, AKP’nin, “Türk dış politikasının geleneksel çevre çizgilerini dramatik bir biçimde yeniden şekillendirdiği”ni belirtirken İsrail ile stratejik ortaklığı günlerinin sona erdiğini, Başbakan Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Esad ile “mükemmel” ilişkileri olduğunu, İsrail’i Gazze’de “vahşet” uygulamakla suçladığını, Hamas ile “diplomatik hat” açtığını, Sudan’ın “soykırımcı” yönetimiyle iyi ilişkileri bulunduğunu, İran’a yaptırımlara karşı çıktığını, Ermenistan ile bağları iyileştirme çabalarını “sabote” ettiğini yazdı…

Goldman Sachs’a dayanarak Türk ekonomisinin bu yıl yüzde 7 büyümesinin beklendiği, ülkedeki ekonomik dönüşümden “en çok yararlananlar arasında AKP’nin siyasi tabanı”nın bulunduğu görüşünün savunulduğu yoruma şöyle devam edildi:

“Bu yeni sınıfın üyelerinin kızlarını üniversitelere göndermek istiyor ve onlara türban kullanmaya izin verilmesinde ısrar ediyorlar. Aynı zamanda, ülkenin laikliğini, demokrasisi ve refahı pahasına savunan seçilmemiş görevliler, yargıçlar ve bürokratların ‘derin devleti’ değil, kendilerinin seçtiği hükümet tarafından yönetilmekte de ısrar ediyorlar.”

Stephens, yazısına son verirken de “Daha önemlisi, İslamiyet’teki Erdoğan tarzı, sosyal ve siyasi ihtirasları konusunda göreli mütevazi olmayı sürdürecek mi yada daha agresif ve radikal hale gelecek mi? Bunun yanıtının bilindiğini iddia etmek yanlış olur. Bu olasılık konusunda kaygılanmamak ise, delilik olur” dedi. (ANKA, 11.05.2010)

Türkiye kendini yeniden değerlendiriyor

BERLİN, 12/02 (BYE) Sol eğilimli Die Tageszeitung’un 12 Şubat 2010 tarihli Le Monde diplomatique ekinde, Wendy Kristianasen imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının özet çevirisi şöyledir:

“Ankara’daki AK Parti İktidarı İç Siyasette Özellikle Ordunun Aleyhine Gücünü Sağlamlaştırdı. Bu Durumda Ülke Bölgede Ara Bulucu Olarak da Yeni Görevler Üstlenme İmkânına Sahip Olabilecek. Bu Siyasetin Mimarı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’dur. Türkiye Yakın Bir Zamanda AB İçin Yeniden İlginç Bir Hâle Gelebilir…

Seküler eğilimli Türklerin büyük bir çoğunluğu AK Partinin “İslami bir ajandaya” sahip olduğu endişesindedir. Bunun yanı sıra iktidar partisi özellikle devlet kurumlarında adam kayırmakla suçlanıyor. Ülkedeki etnik çeşitlilik ise bilindiği gibi çözülemeyen bir sorun olarak kalmaya devam ediyor.

Bu arada Türkiye’nin iç siyasetinde önemli ve belirleyici bir değişim yaşanıyor. Ordu kışlalarına geri çekiliyor. Ergenekon davası kapsamında yürütülen soruşturmalar neticesinde “derin devletin” karanlık siyasi faaliyetleri gün ışığına çıkartıldı. Bu bağlamda özellikle jandarma ve istihbarat teşkilatının 2003 ve 2004 yıllarındaki darbe planları ortaya çıkartıldı…

Bölgede Türkiye ile Suriye arasındaki toplumsal ve ekonomik ilişkilerin düzenlenmesi, adeta bir mucize gibi gözüküyor. Bunun yanı sıra Türkiye’nin hem Irak ile hem de Afrika’da özellikle Libya ve Sudan gibi ülkelerle gayet iyi ekonomik ilişkiler içinde olduğu gözlemleniyor…

Batı basını kimi zaman Türkiye’nin Doğu’ya ve Güney’e doğru yönelmesini “yeni Osmanlılık” belirtisi olarak değerlendiriyor. Emekli bir diplomat olan Temel İskit, bu tezin doğru olmadığını ve Türkiye’yi AB içinde görmek istemeyenler tarafından ortaya atıldığını belirtiyor…

Bazı siyasi gözlemciler, hükûmetin “yumuşak güç” olarak imkânlarını gözünde fazla büyüttüğünü ve kapasitesini aştığını düşünüyor. Temel birtakım değişimlerin yaşandığı Türkiye, eskiden görmezlikten gelinebilirken, artık dünyadaki birçok bölgenin geleceği hakkında Türkiye olmaksızın konuşulamıyor.

….

“Türkiyenin Avrupa ülkelerine olan bağımlılığı azaldı…

AA muhabirinin, Avrupa Birliği Komisyonu Dış Ticaret raporundan derlediği bilgiye göre, Türkiye’nin, geleneksel ihracat pazarı olan Avrupa ülkelerine bağımlılığı son yıllarda aşamalı olarak azaldı.

Avrupa ülkelerine ihracat azalırken, Türkiye’nin komşu ülkeleriyle son yıllarda gerçekleştirdiği dış ticaret ikiye katlandı. Özellikle Irak ile yapılan dış ticaretin büyük bir artış trendi içinde olduğuna dikkat çekiliyor.

AB, Türkiye’nin, son yıllarda küresel dış ticaret pazarlarını çeşitlendirme yolunda yeni arayışlara girdiğini vurgulayarak, yeni pazar bulma stratejisinin başarıya ulaştığını belirtti. Avrupa ekonomisindeki daralmanın, yeni pazar arayışlarını zorunlu hale getirdiği belirtilirken, Türkiye’nin komşu ülkeler başta olmak üzere, bölgesel-çevresel pazarlar ve yeni ürünlerle dış ticaret yapma gayretinin, dış ticaret hacmini de arttırdığına dikkat çekildi.

AB’den Türkiye’ye yönelik yatırımlardaki artış trendinin aynen devam ettiği, daha önce Türkiye’nin yüzde 50’sini oluşturan ihracat kompozisyonunun ise yüzde 50’nin altına inmekte olduğu vurgulanıyor.

Yeni pazarlar, küresel krizi atlatmasına da katkıda bulunuyor. AB’ye göre, Türkiye’nin dış ticaret pazarlarını çeşitlendirmesi, küresel krizi atlatmasına da yardımcı oluyor.

Kriz döneminde Avrupa’dan gelen talebin azaltmasının, Türkiye’nin, Asya, Latin Amerika ve Afrika gibi yeni pazarlara yönelmesine katkıda bulunduğu ifade edildi.

Türkiye İhracatçılar Meclisi de, Ekim ayında, ilk kez aylık bazda ihracatın geçen yıla göre artış gösterdiğini açıklamıştı. İhracatın artışında, komşu ülkeler ile yapılan ticaretin etkili olduğu vurgulanmıştı.

AB’ye göre, Türkiye’nin, yıllık ithal talebi 250 milyar doların üzerinde olan komşu ve çevre ülkeleriyle ticari ilişkileri, Komşu ve çevre ülkelerle Ticareti Geliştirme Stratejisi çerçevesinde geliştirilme potansiyeline sahip bulunuyor.

“Komşu ve çevre ülkeler…

Komşu Ülkeler Ön Hat Ülkeleri kavramıyla, Türkiye ile arasında geçiş zorluğu olmayan ve başka bir ülke üzerinden geçmeksizin doğrudan kara ve yakın deniz bağlantısı vasıtasıyla Türkiye ile ortak sınıra sahip ülkeler olarak tanımlanıyor.

Komşu ülkeler grubuna ise Azerbaycan/Nahçivan Özerk Cumhuriyeti, Gürcistan, İran, Irak, Suriye, KKTC, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya Federasyonu ve Ermenistan olarak sıralanıyor.

Çevre Ülkeler kavramıyla ise Türkiye ile ortak bir sınıra sahip olmamakla birlikte gerek coğrafi, gerek kültürel ve tarihsel yakınlığı bulunan ve belirli bir nüfus ve ekonomik potansiyeli olan ülkeler olarak tanımlanıyor.

Çevre ülkeler, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, İsrail, Suudi Arabistan, Ürdün, Lübnan, Mısır, Moldova, Makedonya olarak belirtiliyor. (AA, Mustafa Seven’in haberi)

Boğaz’da ekonomi mucizesi

BERN, 15/11(BYE), NZZ Am Sonntag gazetesinin 14 Kasım 2010 tarihli sayısında, Sebastian Brauer ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haber-yorumun çevirisi şöyledir:

-“Türkiye, Avrupa’nın Geri Kalanından Daha Hızlı Büyüyor ve Artık Kendisini Çin ile Kıyaslıyor…

Türkiye, uzun bir süre Avrupa’nın fakirhanesi olarak görüldü. Birkaç yıl içerisinde AB, Türkiye hâlâ AB’ye girmek isterse memnun olabilir.

Aralık Ayında Abdo, Huri ve Gazel aileleri için yeni bir dönem başlıyor: Bunlar, tekstil şirketleri Hateks’i borsaya sokuyorlar. Şu ana kadar, düşünülebilecek en eski tarihten bu yana uygulandığı biçimde işletmelerini Hatay’da yürüttüler. Üç aile aynı oranda güç ve paya sahip oldu. Ancak ataerkil yapı artık zamana uymuyor çünkü cirolar patlama yaptı. Hateks artık tüm dünyaya ihracat yapıyor, müşteriler arasında büyük holdingler İkea ve Tchibo, Armani ve Benetton da bulunuyor.

Türkiye’de sözde geri kalmış kabul edilen Müslüman bir ilden bir şirket daha modern ekonomi dünyasına girdi.

Türkiye bir patlama yaşıyor. Ülkede ilk üç ayda, Avrupa’nın geri kalanında borç krizinin hâkim olduğu dönemde, ekonomi yüzde 11, 7 oranında büyüdü. İkinci çeyrekte, Rus Çarı 1. Nikolaus’un bir zamanlar “Avrupa’nın Hasta Adamı” diye nitelendirdiği ülke, yeniden yüzde 10, 3 oranında büyüdü.

Dünya çapında sadece gelişmekte olan ülkelerin starları olan Çin, Singapur ve Tayvan daha yüksek büyüme oranına ulaşmıştı. Ve bu gidişat ülkedeki uzmanları bile şaşırtacak biçimde frenlemeden devam etti.

East Capital’in başekonomisiti Marcus Svedberg, “Bizim tüm yıl için yüzde 7 oranındaki büyüme tahminimiz muhafazakâr, bazı yatırım bankaları yüzde 9, 5 tahmininde bulunuyor.” dedi. Büyümenin nedenlerini arayış, ekonomik krizin ülkeyi ve 73 milyon nüfusunu sarstığı 2001 yılına götürüyor.

Onlarca banka parasız kalma tehdidiyle karşı karşıya kalmış, borsa ve para birimi çökmüş, yatırımcılar sermayelerini geri çekmişti. Bunu, mimarı eski ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı ve Dünya Bankası çalışanı Kemal Derviş’in olduğu radikal bir yeni başlangıç izledi.

Derviş, katı bir tasarruf politikası izledi: Türkiye bütçe açığını yıldan yıla düşürdü. Hatta hükûmet 2006 yılında bütçe fazlasına bile ulaştı. Bugün borçların toplam ekonomik hacme oranı Almanya’dan daha düşük, Yunanistan’dan ise neredeyse üç kat daha fazla.

Derviş, devlet finanslarını ıslah eder ve özelleştirmeler gerçekleştirirken, banka sektörünü de yeniden düzenledi. Bankaların sayısı azaldı. Geri kalanlar yasal sermaye kurallarına fazlasıyla uyuyorlar ve kredi verirken temkinli davranıyorlar. Svedberg, “Türkiye son krizinden ders çıkardı ve banka sektörünü stabil hâle getirdi. Bu yüzden ülke 2008 krizini diğer ülkelerden daha iyi atlattı ve tek bir kurumu bile desteklemek zorunda kalmadı.” diyor.

Büyüme birçok sütun üzerinde duruyor. Türkiye, dünya piyasası için ayakkabıdan televizyona kadar tüketim malları üretiyor ve İsviçre’deki hanelere de mal sağlıyor: İsviçre 2009 yılında dünya çapında Türk ihracat mallarının altıncı büyük alıcısıydı.

Özellikle inşaat sektöründe güçlü bir biçimde gelişme kaydediliyor ayrıca Türkiye dünyadaki en büyük çimento ihracatçısı. Buna karşın tarımın önemi azalıyor: Sekiz yıl önce, her üç Türk’ten biri tarım sektöründe çalışırken bugün her dört Türk’ten biri çalışıyor.

Gayrı safi yurtiçi hasılanın yüzde 60’ının elde edildiği hizmet sektöründe, bürokratik işlem talep etmeyen makamlarca teşvik edilen şirketler kurma atmosferi var. Dünya Bankasının bir araştırmasına göre Türkiye’de bir şirketin kurulması 6 gün sürüyor, OECD ortalaması ise 13 gün. Gözlemciler sokaklarda hissedilebilen bir coşkudan bahsediyor.

Ankara Konrad-Adenauer Vakfı temsilcisi Jan Senkyr, “İnsanların güveni büyük. Çin’in izinde olunduğu hissediliyor.” diyor. Türkiye, uzun vadede yaş yapısından faydalanacak: Burada genç nüfus oranı, demografik değişimin sosyal sistemleri çok yakında büyük ölçüde zorlayacağı diğer Avrupa ülkelerinden açık bir biçimde daha yüksek.

Senkyr, “Onyıllar önce Almanya’ya göç eden birçok Türk bugün olsa vatanlarını terk etmezlerdi. Burada daha iyi şansa sahip olduklarını düşünüyorlar.” diyor.

Ancak Avrupa Birliği, Birliğe üye olmak isteyen Türkiye’yi kabul etmekte tereddüt ediyor, sürekli yeni talepler öne sürüyor. Türk hükûmeti bunları yerine getirmeye hâlâ istekli görünüyor. Senkyr, “AB üyeliği iki tarafın da çıkarına olurdu. Ancak Türk siyasetçiler özel görüşmelerde üyeliğe karşı tavır alabileceklerini de sürekli vurguluyorlar. Alternatifleri olduğunu ortaya koyuyorlar.” diyor. ..”

Devam edecek….

www.canmehmet.com

Resim : Tarafımızdan düzenlenmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*