Sakarya Zaferinin Gerçek Cephe Komutanı Fevzi Çakmak Paşa (4)

‘İnönü Zaferi’ nasıl kazanılmıştır ? Bunun arka planı pek anlatılmaz, bilinmesi de istenmez.

Sakarya Meydan Muharebesi’nin cephedeki komutanı kimdir ? Çoğunluk Mustafa Kemal Paşa bilir.

” 1.Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusunun elinde ‘Alman-İngiliz-Fransız-İtalyan yapımı uçaklardan müteşekkil 18 filo…’ vardır. Kaybettiğimiz bu harbin sonunda, işgalcilerin eline geçmemesi için, İstanbul civarındaki birkaçı hariç bütün uçaklarımız, bulundukları meydanlarda, bakım ve işletme üniteleri ile birlikte imha edilmiş idi. Millî Mücadele sırasında, işgal kuvvetleri tarafından İstanbul’da muhafaza altına alınmış olan uçakların bir kısmı sökülüp, parça parça Anadolu’ya kaçırılmış; Konya’da, meselâ gövdesi İngiliz, kanadı Alman, motoru Fransız, kuyruğu İtalyan vs. yapımı olarak birkaç melez uçak ortaya konabilmiş idi.

Bu uçaklarla ilgili şu notu düşmeyi faydalı gördüm :

Konya’da, İstanbul’dan bir şekilde kaçırılan parçaların toplama (assamblaj) yolu ile entegre edilmesiyle ortaya konan uçaklardan biri, o sırada cereyan etmekde olan Birinci İnönü muharebesi sahası üzerinde uçarken, her iki ordunun, biri diğerinden habersiz ricat etmekde (Canmehmet : Geri çekilmekte / kaçmakta) olduğunu gören pilot, eline geçirdiği kâğıtlara esas çekilenin Yunanlılar olduğunu yazarak aşağıya atmış. Bunlardan birini bir meraklı askerin okuması ile durum anlaşılınca, hemen ricat emri kaldırılıp, ordumuz geriye döndürülerek Yunan ordusunu takibe geçmiş. Böylece, sanki onları bozguna uğratmışız gibi, mağlûb olmak üzere iken galip durumuna geçilmiş. İşte, makus talihin yenildiğine dair o meşhur telgraf bu sebeple çekilmişdir.” (1)

Hayatta olan bir General, Sakarya Savaşı’nı kazanan cephedeki komutanı açıklamaktadır?

“…Sakarya Savaşı çok tehlikeye düştüğü zaman, biraz panikler İsmet Paşa. Atatürk’ü de biraz etkilemeye başlar. Gelir, ümitsiz konuşmaya başlar, ‘çekilelim’ teklifi konu olur. Atatürk, (Fevzi) Çakmak’a çok saygı duyar.

Siz, ne düşünüyorsunuz Paşam’ der, ‘İsmet, çekilelim diyor’.

(Fevzi) Çakmak : ‘Birkaç gün daha müsaade edin, bekleyelim’ karşılığını verir. Ama, orada durmaz, kalkıp cepheye gider. Sakarya cephesinin en tehlikeli yerine gider. Çaldağ bölgesi, mevzinin en tehlikeli yerine girip oturur en önde, asıl muharebe hattı.

Bizde süngülerin geçtiği yere, ‘asıl muharebe hattı’ denir. Oraya gidip oturuyor. Asker, bakıyor (ki) komutan burada, önlerinde. Onu görünce asker coşar, çok zayiat verir, ama Yunanlıları çekilmek zorunda bırakır.

Belki tümenin üçte ikisi şehit olur, ancak, zafer kazanılır.

Ertesi gün, kalkıp gidiyor karargâha.

Halâ, Atatürk ile İnönü tartışıyorlar. ‘Çekilmeye gerek kalmadı Paşam’ diyor (Fevzi) Çakmak, Atatürk’e, ‘Yunanlılar çekiliyor’ (diyor).

Atatürk de büyük adam. Sakarya Zaferi’nden sonra Atatürk’e mareşallik unvanı verildi, gazilik unvanı verildi. Atatürk diyor ki :

‘Bir askerin en büyük hedefi budur. Bunu, bana Sakarya Zaferi’nden dolayı verdiniz. Çok teşekkür ederim. Ama, çok gizli, büyük kahramanlar var. Onlara da vermek gerekir’ diyor. Fevzi Paşa’yı işaret ediyor.” (2)

“KARABEKİR’E  SİNİRLENİYOR

Bir gün Ankara’da Gazi Orman Çiftliği’ndeki Marmara Köşkünde sofracı Saip’le oturmuş konuşuyorduk… Kapı aralıktı. Salonda Atatürk, Cevat Abbas’la derin bir konuşmaya dalmıştı. Onlar kendi alemlerinde, biz kendi alemimizdeydik. Saatler ilerliyor, zamanın nasıl geçtiği anlaşılmıyordu.

Saip her fırsatta Atatürk’ü sevdiğini, O’nun için her şeyi göze alabileceğini ileri sürüyor, bense ona :

‘Sen Gazi’yi pilavıyla hoşafı için seviyorsun Bense kafasına, düşüncelerine, başardığı işlere hayranım…’ diye  takılıyor, sonra şöyle ekliyordum : ‘ Savaşta yararlık gösteren bir sürü paşayı  sevmiyorsun da, yalnız Ata’yı seviyorsun. Bu doğru mu ? ‘

Arkadaşım aksini ileri sürüyor, bense onun dalına basmak için adamakıllı sesimi yükseltiyor, sonra kızışına kıs kıs gülerek bakıyordum. Biz böyle tartışmaya dalmış çekişe duralım, Atatürk sesimizi duymuş, zile bastı, bizi çağırdı. İçeri girdim :

‘ İçerde kahvehane mi kurdunuz ? Nedir bu gürültü…’ diye çıkıştı. Hiç sesimi çıkarmadan başımı önüme eğip biraz bekledim. O tekrar konuşmasına dalınca da sessizce dışarı süzüldüm.

Atatürk, konuşmamızı duyup da beni çağırdığı zaman hiç durmadan (Kâzım) Karabekir Paşa’yı öğüyordum.  Bilmem ama, çocukluğumda öğrendiğim bir şarkının etkisiyle bu askere kâlben bağlanmıştım. Şarkının, daha doğrusu marşın mısralarının tekrarı, aklımda kaldığına göre şöyleydi :

‘ Çelik gibi kollu, tunçtan bilekli 

Türk hiç yılar mı, Türk hiç yılar mı ? ‘

Aradan yıllar geçtiği halde bu şarkı hiç aklımdan çıkmamıştı. Aklıma geldikçe mırıldanmadan yapamazdım. O akşam Çankaya Köşkü’ne döndüğümüzde Atatürk bana :

‘ Sen benim Büyük Nutkumu okudun mu ? ‘ dedi.

‘ Okumadım efendim’ diye karşılık verdim. Sonra tekrar sordu :

‘ Kütüphanenin neresinde biliyor musun ? ‘

‘ Biliyorum, bir pırlanta mahfaza içinde olacak. ‘

‘ Öyleyse al getir…’

Hemen yukarı koştum. Kütüphaneye girerek etajerin camını sürüp, Nutku mahfazasından çıkardım, aşağıya indirdim. İçimde ne yalan söyliyeyim, bir korku vardı

O sırada sofrada bulunan Ruşen Eşref Ünaydın’a Nutku verdim. Ruşen Eşref,  Nutkun sayfalarını  çevirdi, çevirdi,  Kâzım Karabekir’e ilişkin bölüme gelince durdu. Atatürk’ün yüzüne baktı. Ben yukarı gidince, o günkü olayı konuştuklarını anlamıştım. Sonu ne olacak, altından ne çıkacak diye merakla  bekliyordum.

Atatürk, Ruşen Eşref Ünaydın’a dönerek :

‘Oku…’ dedi. Sonra bana baktı : ‘ Sen de dinle’  diye ekledi.

Ruşen  Eşref  Ünaydın’ın okuduğu bölümleri büyük bir dikkatle dinliyordum. Atatürk de aynı ilgiyle dinliyor, sanki o günleri yeniden yaşar gibi oluyordu . Gözleri değişmeyen bir noktaya saplanmıştı.  Okuma işi  bittikten sonra bu konu üzerinde Atatürk’le Ruşen Eşref Ünaydın arasında bir konuşma başladı.

Can kulağıyla dinlediğim konuşma, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’na başlayışının hikayesiydi.

Atatürk, son Padişah Vahidettin tarafından Saray’a çağırılmıştı. Kabûl sırasında Vahidettin ilk olarak ona şu soruyu sormuştu :

‘ Şu  gördüğünüz  düşman  gemilerini  buradan  nasıl  çıkarabilirsiniz?’

‘O gördüğünüz zırhlılar karada yürümez.’

‘Peki bu işi nasıl yapabilirsiniz?’

‘Emredersiniz.’

‘Ne yaparsanız yapın, fakat bunları buradan kovun.’

Ve kendisine şu görevi veriyor :

‘ Yanınıza çalışabileceğiniz maiyetinizi alınız. Samsun’a hareket ediniz. Yarın Bandırma vapuru hareketinize hazırdır. Şark vilâyetleri askerî müfettişi olarak yola çıkın. Allah yardımcınız olsun. 

Padişah Atatürk’ün elini sıkıyor. O da Saray’dan ayrılıyor.

Çürük Bandırma teknesi Karadeniz’in azgın dalgaları arasında yol alırken işgal kuvvetleri işi haber almış, fakat çok geç kalmıştır. İngiliz zırhlıları Bandırma vapuruna yetişemeden Atatürk Samsun’a ayak basmıştır.

Konuşmanın burasına gelince Atatürk bana döndü. Anlaşılan o gün Karabekir hakkında Saip’le yaptığım konuşmayı unutmamıştı :

‘ Onun yerine  Samsun’a çıkıp, askeri elbiselerimi yırtıp, üniformamı attıktan sonra Karabekir Paşa benim tayınımı kesmiştir. Millî Mücadele’ye olan hizmetlerini de bu zaviyeden (açıdan) incelemek lâzımdır.’

Aradan yıllar geçmişti. O sırada gazetelerde Karabekir Paşa’nın anıları yayınlanıyordu. Karabekir bu yazılarında yaptığı hizmetleri sıralıyor : ‘Her şeyi ben yaptım. Ben olmasaydım Türk milleti kurtulamazdı…“ gibisinden sözler ediyordu. Atatürk’e de az bir pay bırakıyordu.

O sıralar biz İstanbul’da, Dolmabahçe Sarayı’ndaydık. Atatürk, gazetelerdeki bu yazılara biraz  sinirlenmiş olacak ki, birden şunları söyledi :

‘ Bu şekilde iddiada bulunan adamları akıl doktorlarına göndermek lâzım…  Eğer bu memleketi bir Karabekir’le bir Mustafa Kemal kurtardıysa çok yazık… Oturup ağlamak lâzım ! ‘ (3)

www.canmehmet.com

Kaynak ve Açıklamalar :

Resim : Görsel web ortamından alınmış, düzenleme tarafımızdan yapılmıştır.

(1) TÜRKİYE’DE İNSANSIZ UÇAK ALDATMACASI. Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel. 1. Basım, Mart 2012. Sy.209. (Kitabın yazarı, İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanlığı yapmıştır.)

(1) no.lu kaynak için diğer kaynaklardan destekleyici bilgiler aşağıda verilmektedir :

(1a) “Balkan harbi başladığında, Osmanlı ordusunun envanterine farklı markalardan 12 keşif ve eğitim uçağı girmiş, savaşın bitimine kadar hava desteği keşiflerle sınırlı kalmış, harbin hemen akabinde Fransa’dan çağırılan bir uzman havacılık heyetinin teklifleri değerlendirmeye alınmıştır.”

TÜRK HAVACILIK SANAYİNDE KAYSERİ UÇAK FABRİKASININ YERİ. Emre Uçar. Sy.16. Kayseri, 2013.

(1b) “Bir zaman sonra Fransa’nın mihmandarlığı, yerini Almanya’ya bırakacak, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı havacılık çalışmaları Almanya öncülüğünde gelişmeye devam edecektir. 1915 yılında Osmanlı ordusunda havacılık çalışmaları yeniden düzenlenmeye başlanmıştır. Birinci Dünya Savaşı esnasında, teşkil edilen 17 tayyare bölüğü, uçaklar balonlarla teçhiz edilerek Irak, Filistin, Kafkas, Çanakkale cephelerinde savaşa katılmış, makineli tüfekler şarapnellerle donatılarak hizmet görmüştür.”

TÜRK HAVACILIK SANAYİNDE KAYSERİ UÇAK FABRİKASININ YERİ. Emre Uçar. Sy.16-18-19. Kayseri, 2013.

(1c) “Dünya Savaşındaki yenilgimizden sonra elde kalan hurda uçak parçaları Konya’da birleştirilerek ortaya getirilen uçaklardan ilk hava gücü oluşturulmuş, uçakların gövde ve kanatlarına kaplanarak kayganlığını ve sızdırmazlığını sağlayan emayit maddesi yokluğundan yerine, patates püresiyle sığır paçası kaynatılarak elde edilen jelatine yumurta sürülerek yapılan kaplama malzemesi ile uçaklar havalandırılabilmiştir.”

TÜRKİYE’DE TAYYARECİLİK VE BALONCULUK TARİHİ. Süreyya İlmen. Sy.11. İstanbul, 1947.

(1d) “Milli Mücadele sırasında Türk pilotları keşif, bombalama ve av uçuşlarıyla savaşa katılmış, savaşın sonlarına doğru uçak sayısı yeni satın alınanlarla 37’ye kadar yükselmiştir.”

TÜRKLERDE HAVACILIK. Türk Kültürü Dergisi, Haziran 1972, Sy.116, 502-503. İsmail Kayabalı, Cemender Arslanoğlu.

Not : 1a-b-c-d no.lu kaynaklar, Doç. Dr. Fatih Dervişoğlu’ndan alınmıştır.

(2) KOMUTANLAR CEPHESİ. Fikret Bilâ. Sy.151.

(3) ATATÜRK’ÜN UŞAĞININ GİZLİ DEFTERİ. Cemal Granda. (Cemal Granda, 11 yıl boyunca Atatürk’ün uşaklığını yapmış, bu zaman zarfında da hem Çankaya Köşkü’nün hem de Dolmabahçe Sarayı’nın en mahrem olaylarına şahitlik etmişti.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*