Yalan Tarih Ve Yalanlayan Meclis Zabtı (2)

Tarih: 1920. Mustafa Kemal Paşa Meclis Reisi, Kürsüde ise Fevzi Çakmak Paşa. Bakınız Paşa mebuslara neler anlatmaktadır:

İKİNCİ CELSE (27 Nisan 1336/1920)

Açılma saati : Z. S. 4

REİS – Mustafa Kemal Pş. Hazretleri

KATİPLER : Haydar B. (Kütahya), Muhiddin Baha B. (Bursa)

REİS Pş. – ‘Meclisi açıyorum. Evvela müsaade buyurursanız Çelebi Efendi Hazretlerinin bir takriri var, okunsun.

2. – TAKRİRLER

1. – Konya Mebusu  Abdülhalim Çelebi Efendinin, İstanbul’a bir heyet izamına dair takriri (Okundu)

CELALEDDİN ARİF B. (Erzurum) – Müsaade buyurulur mu?  Fevzi Paşa Hazretleri vakayii reyülayn görmüşlerdir. İhtisasatını tamamiyle bize bildirmeleri için kendilerinden istirham edelim. İhtisasatını bildirsinler ondan sonra bu takriri müzakereye vaz’edelim.

REİS Pş. – Fevzi Paşa Hazretlerini beş, on dakika evvel istikbal ettik. Yeni vasıl olmuşlardır. İstanbul ahvalinden, Zatı Şahanenin zatından, muhitinden, yakininden malumattar bulunuyorlar. Tensip buyurursanız Heyeti Muhteremenize Iazımgelen izahat ve malumatı ita buyursunlar (Hay hay, rica ederiz sadaları).

4. – BEYANAT

1. – Fevzi Paşa Hazretlerinin İstanbul ahvaline ve Zatı Şahane ile olan mülakatına dair beyanatı

(Fevzi Pş. alkışlar arasında kürsii hitabete geldi).

FEVZİ Pş. – Evvelemirde İstanbul’un esaret muhitinden kurtularak Ankara’nın hür muhitine geldiğimden dolayı Cenabıhakka hamd ve şükürler ederim (Alkışlar) ve beni lütfen karşılayan arkadaşlarıma amik şükranımı takdim ederim.

Efendiler, gerek Padişahımız Efendimiz Hazretleri, gerek bendeniz, beş yüz senelik bakir payitahtımızın ilk defa Ada tarafından işgali feciasını görmek betbahtlığına uğramış felaketzedelerdeniz. Üç gün evvel İstanbul ‘un sureti işgali haber alındı ve bundan bilhassa  İslam kanı dökmek ve dökülen İslam kanlariyle yine İslamları mahkum etmek ciheti hainanesi düşmanlarımızca teemmül edilmişti. Bunun için lazımgelen evamir ve tebliğat ifa edildi ve ben bizzat Harbiye Nezaretinde gece, gündüz mevcut bulundum. O gece İngilizler otomobillerle İstanbul, Üsküdar, Beyoğlu muhitine bahriye efradı çıkararak Iazımgelen nıkatı tuttular ve sırf fesat başlangıcı olmak üzere Şehzadebaşı’nda Onuncu Kafkas Fırkası Karargahında bulunan karargah efradı üzerine hücum ederek muzikacı efradını şehidettiler (Kahrolsunlar sadaları) ve muzikacı efradını meydana çıkararak efradı birer birer öldürdüler. Bir kısmı pencereden aşağı atladı. Bir kısmı yataklarında öldü.  Bunların resimlerini Fransızlar çıkarıp Avrupa’ya gönderdiler.

(Allah rahmet etsin sadaları).

Ancak evvelce verilen talimat ve bilahara yapılan tebligat sayesinde askerler müsellehan sokaklarda bulunmadı, kışlalarına çekildi. Hiçbir tarafta kimsenin burnu kanamaksızın İngilizlerin fesadamiz olan tertibatı, teşebbüsatı bihamdillahütaala yalnız beş, on neferimizin hainane şehadetiyle neticelendi. O sırada İngilizler Harbiye Nezaretini işgal ederek benim nezaret odasına kadar süngülü neferlerini soktular ve lazımgelen emirleri vermekliğimi tebliğ ettiler.

Zaten evvelce emirler verildiği için ben kendilerini kemali sükünetle karşıladım. Ancak göksüne düşman süngüleri dayanmış bir Harbiye Nazırı, İstanbul’un artık hür ve makamı hilafet olmak meziyetini kaybettiğini görmüş bir Harbiye Nazırı sıfafiyle pek meyus bulunuyordum. Derakap Sadrazama malumat verdim. Kabinenin içtimaını emretti. O sırada dört yüzü mütecaviz iki sıra dizilmiş süngülü İngiliz efradı arasından geçerek, kapılara birikmiş birtakım Ermeni, Rum ahalinin enzarı tahkiri arasından (Kahrolsunlar sadaları) geçerek sekinetle Babıaliye gittim. Hükümet lazımgelen protestoyu, herhalde milletin şerefine layık bir surette yazmakta kusur etmedi ve o sırada gerek Meclisi Milliye karşı yapılmış ahvali, gerek askerlerimizin uyurken öldürülmesini protesto etti. Bilhassa, gerekse bilalüzum Harbiye Nezaretine karşı yapılmış bu tecavüzü protesto etti. Ancak İngilizlerin maksadı, etrafı tethiş etmek  olduğu  için Nezaret Makamında bulunmuş birtakım zevatı ellerine kelepçe vurarak yalın ayak, başı kabak yük otomobillerine atarak hakaretle şuradan, buradan toplattıklarını haber aldım. Esbabını sual ettiğimizde hiçbir cevap alamıyorduk. Bu suretle, efkarı münevvereye karşı büyük bir tehdit ika ederek herkesi sindirmek ve İstanbul ‘da hakimi münferit kesilmek istendiği anlaşılıyordu. Cuma selamlığına gittiğim sırada Zatı Şahanenin selamlığa çıkıp çıkmamasını İngilizlerden Sormaya mecbur olduk. Çünkü efendiler; silahlı bir neferin dışarı, çıkmasına müsaade etmiyorlardı. Halbuki Makamı Hilafette bulunan Zatı Şahanenin şimdiye kadar tabii kuvvei cismaniye gösteren silahlı, askerler arasından, teamülü veçhile camişerife teşrif buyurmaları lazım geldiğinden biz, buna şüphesiz, cesaret  edemedik.

Böyle bir vaziyette İngilizlerin gelip silahları toplaması suretiyle Makamı Hilafetin büsbütün hakaret mevki’ine düşmesini istemedik, tecviz etmedik.  Mecbur olduk asker göndermemeye. Askerler gidemedi. Yalnız bahriyeden elli kişilik bir müfreze gitti, bilahara İngilizler müsaade ettiler. Sırf Maiyeti Seniyede bulunan biraz asker geldi. Onlar arasından Zatı Şahane kemali meyusiyetle geçerek camiişerife teşrif buyurdular.

İSMAİL FAZIL Pş. (Yozgad) -Hangi camiye Paşam?

FEVZİ Pş. (devamla) – Yıldız’da Hamidiye Camiine efendim. Namazdan evvel bendenizi kabul ettiler, fevkalade müteheyyiç bulunuyorlardı, buyurdular ki; ben, bugün böyle azabı elim içinde Camiye gelmek istemiyordum. Fakat, bu bir vazifei  diniyedir, vazifei diniyeyi geri bırakmayı münasip görmedim. Cenıabıhakka karşı bir ibadettir. ancak elli senelik mesavinin, gerek , benim ve gerekse ,sizin , kabinenin üzerine yıkıldığını görmekle fevkalade dilhunum, enkazın altında ezildik diyerek teessüf buyurdular. Ayağa kalktılar, birkaç defa kemali hüzün ile bendenize hitabettiler. Teselli verecek hiçbir şey yoktu .

Birkaç defa İngilizler diritnotlarının toplarını Saraya doğru çevirmişler, guya uzaktan atılmazmış gibi diritnotların bir kısmını Köprüye kadar sokarak, her türlü tehditadı yapmakta kusur etmemişlerdir. Oradan çekildik, her gün yeni tevkifat ve tehdidata maruz kalıyorduk.

Zatı Şahane ertesi selamlıkta bendenizi tekrar kabul ile buyurdular ki; aman Anadolu ile irtibatı temin ediniz, bendeniz dedim ki; irtibat müheyyadır. Ancak İngilizler mani oluyorlar. Her bir telgrafımızı kontrole tabi bulunduyorlar, Fransızca yazmak lazım geliyor ve onları da imzalattırıyorlar. Şüphesiz bir her bir Suhuleti gösteriyoruz. Ancak İngilizler tarafından duçar olduğumuz müşkülat  bizi büyük bir tazyik içinde bulunduruyor. Bu maruzatım üzerine, aman zinhar siz çekilmeyiniz ve Anadolu ile irtibat tesis ediniz, buyurdular. Bendeniz bu ferman üzerine yaverimi göndermek hususuna teşebbüs ettiğim gibi Kabine de bazı zevatın gönderilmesine teşebbüs etti. İngilizler muvafakat ettiler, icabeden zevatın gönderildiğini ve bir taraftan da bazı kolordularla irtibatımızı   arz ettiğim vakit fevkalade memnun ordular ve bu suretle meselenin hüsnü suretle hallolunacağı  ve İstanbul’un işgalinden İngilizlerin beklediği gayenin artık kaybolmakta  üzere bulunduğu hissolunuyordu. Biz de memnun idik. Bu sırada efendiler bendeniz üzerine vakı olan tazyikat ref olundu. Çünkü samimiyetle İngilizlere diyordum ki:  tehdit ile bir şey yapamazsınız, tatmin ediniz. Bizi siz tatmin ederseniz, hakkı hayat bahşederseniz: biz her şeyi yapmaya hazırız ve bu tatmin de benimle olmaz, Kabineyi tatmin ediniz.

Bu ricamız aksi tesir icra ederek her gün Kabineye nota bombardımanı oldu. Gece, gündüz, şu şöyle oImuş, bu böyle olmuş, en ufak şeylerle Kabineyi taciz ederek Kabineyi çekilmeye icbar ettiler. Filhakika Kalbine de bir iki hafta müddet tazyike tahammül etti. Bu tazyikin esasını efendiler; Kuvayi Milliyenin ret ve takbihi Teşkil ediyordu. Kuvayı Milliyeyi reddediniz, diyorlardı. Bizce Kuvayi Milliyenin, haksız  işgallerden zuhur ettiğini, İzmir’in işgalinde Yunanlıların  birçok mezalimi, Avrupa’nın ‘bitaraf devletleri tarafından tasdik olunduğu malum ve müberhen iken bizim, Kuvayi Milliyeyi ve bu tazyikten doğmuş olan cepheyi reddetmemiz doğrudan doğruya milletimize karşı bir ihanet olurdu. Biz bunu yapamayız. (Alkışlar)

İzmir ‘in, bununla beraber vilayatı Şarkiyenin düçarı tecavüz olacağına dair sık, sık rivayet’lerin şüyuu ve bir (Pontos) (Hükümetinin, Trabzon, Samsun havalisinde, Karadeniz sahilinde zuhur etmek üzere bulunduğuna dair pek sıkı havadislerin deveranı büsbütün milleti heyecana getirdi ve bu suretle Kuvayi Millîye teşekkül etmiştir. Bu teşekküllerden maksat, milletin bigayrihak duçar olduğu tecavüzlere karşı ırz ve namusunu meşru bir surette müdafaa ve muhafaza etmek, ordunun mütareke mucibince kolları bağlanmış olduğundan millet kendi kollariyle müdafaa etmek istiyor : Orduyu kullanamıyoruz. Millet bunu görüyor, tabii mudafaai meşruai nefsiyede bulunuyor. Milletin bazı harekatı vardır. Biz bunu reddedemeyiz. Ancak şunları reddederiz. Kuvayi Milliye namına bazı ifratkarların, harekatı vardır. Millete bazı yerlerde fenalık yaparlar. Bazısını öldürür, bazısını kaldırır. Bu gibi harekat milletin arzusu dahilinde değildir. Keyfi birtakım icraat yapanları  reddetmek isteriz. Fakat umumiyet itibariyle Kuvvayi Milliye namına bir reddiye yazmak Hükümetin doğrudan doğruya kendisini ıskadetmesi demektir. Hükümet ancak milletin arzusiyle ve milletin nef’i için mevkii iktidara gelir. Milletin mazarratı için mevkii iktidarda duramaz. Bizim hu nota teatisi esnasında tekrar bir hal hadis oldu. Dediler ki; nerde Kuvayi Milliye köprüleri bozdiyse oradan İstanbul’a erzak gelmiyor, İstanbul aç kalırsa Kuvayi Milliye  evvela mesuldür. Saniyen siz mesulsünüz. Çünkü Kuvayi Milliyeyi reddetmediniz ve şu asrı insaniyette şunu da söylemekten çekinmediler ki; biz Amerika’dan un getireceğiz. Fakat bunu Hiristiyanlara verereğiz. İslamları düşünmiyeceğiz. (Kahrolsunlar, sadaları)

Maksat bizi tazyik edip illa ki, Kuvayi Milliyeyi ret ve tel’in ettirmektir.

Tekrar bendeniz bunun üzerine telgraflar yazdım. Aman köprüleri bozmayınız, erzak gönderiniz buraya, biliyordum, bunların tesiri olamazdı. Nihayet efendiler, bir nota yazdık ve bu notada dedik ki: bizim maksadımız sulhu temin etmektir ve bu sulh ile biz bizzat Osmanlıların memleketini kurtarmak değil, sulhu cihanı temin edeceğiz,…”

Gelecek bölümde de devam edilecek Meclis Tutanaklarından anlaşılan:

Sultan Vahdettin (Genel Kurmay Başkanı-Milli Savunma Bakanı Olan) Fevzi Paşa’ya : “Aman Anadolu ile irtibat temin ediniz…” demektedir. İngilizlerin,Kuvayı Milliye’yi reddediniz” baskılarına karşı uzun süre direnmişlerdir.

-İngilizler, Sultan Vahdettin’i tam manası ile hapsetmiş, camii ibadetine dahi mani olmaktadır. Her türlü emirlerini zorla aldırmaktadırlar.

-“Resmi Tarih”in, söylediği gibi Sultan Vahdettin ve Osmanlı Hükümetinin, kesinlikle Anadolu harekatına karşı çıkması gibi bir dururmun olmadığı, mümkün olan her türlü yardımın yapıldığıdır.

Gelecek bölümlerde, bu ifadeler, başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Milli Mücadeleye katılan tüm Paşa-Komutanlar (Açık belgelerle)  tarafından teyit edilecektir.

www.canmehmet.com

Resim : Tarafımızdan hazırlanmıştır.

*Zabıtlardaki vurgulamalar tarafımızdan yapılmıştır.

Kaynaklar:  27 Nisan 1336 (1920) tarihli Meclis Zabıtları. İkinci Celse

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*