Devletlerin yeniden dizaynı konusunda ilk uyananlar arasında Rus Çar’ı I. Nikola vardır.
Paris’in, “Devrimci hareketlerin esin ve kontrol kaynağı” olduğunun ilk farkına varanların başında, Rus Çar’ı I. Nikola (1795-1855) gelmektedir.
“…Çağdaşlarının çoğu gibi Çar da; Paris’te, Avrupa’daki bütün devrimci hareketlere esin kaynağı olan ve devrimci hareketleri kontrol eden merkezî bir örgüt olduğuna inanıyordu…” (1)
Bu tespit, 1979 yılında, Paris güdümlü (!) ‘İran Şii İslam Devrimi’ni gerçekleştiren Humeyni’den, yaklaşık 150 yıl önce…
Osmanlı Hanedanlığı’nı yaptıkları bir darbe ile sonlandıran Paris Hayranı (!) Jön Türkler’den de, yaklaşık 85 yıl evvel yapılmıştır.
Peki, İranlı ve Osmanlıların (Jön Türklerin) hayran oldukları (!), dünyaya “Liberté, égalité, fraternité.” (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik.) pazarlayan; ancak, Cezayir’de soykırım yapmaktan geri durmayan Fransızlar, bu konuda ne kadar samimidir ?
Jön Türklerin “..Kutsal saydıkları bu özdeyişin, pratikte Fransızlar tarafından uygulanmadığını görmeleri ise, onlar adına şok ediciydi. Hem sömürge imparatorluğunu henüz tamamlamamış olan Fransa’nın saldırgan politikaları, hem de Fransızların Türklere karşı geçmişten gelen ön yargıları ve Fransız kamuoyunun Ermeni meselesindeki tutumu, Batı’da gördükleri değerleri kendi ülkelerinde yaymak isteyen Jön Türkleri; ülkeleri saldırı, hakaret, haksızlık ve ön yargıların öznesi konumunda olduğu için savunmacı konuma koymuştu.” (*)
…
Konunun açılması adına, biraz daha (213 yıl) geriye gidiyoruz :
“18 yy. da Avrupa’da iki büyük sömürgeci güç vardır : İngiltere ve Fransa. Ve bunlar birbirleriyle amansız rekabet halindedir. O dönemde İngiltere, Fransa’yı Hindistan’dan kovmuş ve Hindistan’ı adeta tek başına yağmalarcasına sömürmektedir. Fransa, kendisi için büyük bir gelir kaynağından mahrum kalınca, yeni oyunlar ve plânlar peşinde koşmaya başlar. Hem Hindistan’ı ezelî düşmanlarının elinden almayı hem de Hindistan’ın giriş kapısı olan, tahıl ambarı Mısır’ı alıp, İngiltere’ye darbe vurmayı planlar.
Bu gaye ile Fransa hükümeti 5 Mart 1798’de I. Napolyon Bonapart’ı vazifelendirerek, hazırlıkları çok gizli bir şekilde yürütmesi emrini verir…” (2)
“Napolyon, 400 parçalık donanması ile 1798’de denize açılır. İskenderiye sahillerine inen Napolyon’un maiyetinde; 40.000 asker, 40 general ve sadece askeri alanda değil, Mısır’ın kültür varlıklarının sömürülmesi ve ahlâken sukût ettirilmesi (çökertilmesi) için de 100 kadar bilim adamı, ressam ve artistine kadar zengin bir kadro bulunmaktadır.” (3)
“Sefer en ince teferruatına kadar hesaplanmış ve propaganda için Arapça matbaa dahi getirilmiştir.” (4)
Bir süre sonra Napolyon, Mısır’dan (toprak işgalinden) başarısız şekilde geri dönse de, bizde olduğu gibi silahlarla giden matbaa makineleri Mısır’a yerleşmiş ve ‘zihni işgal’, kalıcı hale gelmiştir. Gelmiştir ki :
ABD Demokrat Parti Silahlı Hiz. Kom. ve İstihbarat Komitesi üyesi olan Senatör Udall, 11 Şubat 2011 tarihinde aşağıdaki konuşmayı yapmaktadır :
– “Türkiye’nin 100 yıl önce gördüğü gibi, gerçekten (Mısır’da) bir Atatürk’e ihtiyacımız var. Bence Türk ordusu, Mısır ordusunun bu durumda oynayabileceği rol için iyi bir örnek” dedi. (5)
Ve Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi, bir darbe ile devrildi.
Mısır’da 2013’te Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesinden sonraki 18 ay içinde çıkan olaylarda en az 2600 kişinin öldüğü, bunların yaklaşık yarısının Mursi’yi destekleyenlerden oluştuğu bildirildi.
Mısır’da ülkenin demokratik seçimlerle işbaşına gelen ilk cumhurbaşkanı olan Mursi, istifası için düzenlenen gösterilerin arttığı bir dönemde askeri darbeyle görevden uzaklaştırılmıştı. (6)
Hazır konu darbelere gelince, sırayı kimler alacaktır ?
“Bizim Çocuklar..”
Yıl 1980….
”Bizim Çocuklar Başardı!”
Paul Bernard Henze, CIA Ankara Bürosu şefliği yapmıştır. Ülkemizde Kenan Evren gibi cuntacıların yaptığı darbeyi kastederek söylediği : “Bizim çocuklar başardı” (7) sözü ile tanınmıştır.
…
Şimdi İran’dayız:
“Bizim Piç Kurusu…”
“…Şah bir diktatör, tipik bir Doğulu despot, dünyanın en kötü insan hakları ihlallerini yapan biri olarak biliniyordu.”
Amerika’da politik çevrelerdeki yaygın görüş şöyleydi :
– “O bir piç kurusu, ama bizim piç kurumuz.”
Amerikan işletmeleri, İran ekonomisinin yalnızca petrol ve silah sektörlerini değil, başka sektörlerini de ele geçirdi ve bu sektörlerde çalışmak üzere kendi işçilerini ve yöneticilerini getirdi.
…
Sıradaki ülke, Rusya.
Ve İhtilalci Lenin.
1917 Mart’ında, Mohilef’teki Büyük Umumî karargâhında Çar İkinci Nikola’yi terk-i taç ve taht eylemeye zorlıyan Prens Livof Kerenski hareketi, yâni ilk demokratik-sosyalist ihtilâl, Yahudi-Amerikan parası ile beslenmiş değil miydi? (9)
Gene bu sırada Almanya İmparatoru İkinci Wilhelm’in Büyük Umumî Karargâhı, o donsuz Lenin’e, beheri yirmi Marklık iki milyon altın vermiş değil midir? Bu adamı ve arkadaşlarını zırhlı vagonlar içinde talihsiz Rusya’ya sokup, medenî ve müreffeh sınıflara birer kuduz pars gibi saldırtmış olan sersem genelkurmay başkanı, o kakavan Von Ludendorf olmamış mıdır? (10)
1908 hareketi bizim gözümüzü açtı. Örneği İttihatçılardan aldık. Uzun nazariyatla uğraşmayı bıraktık, pratik yola girdik. İşi bir saray baskını ile bitirdik...” (11)
Ludendorf, harp hâtıralarında şöyle der :
-“Lenin’i Rusya’ya göndermekle hükümetimiz büyük bir sorumluluk yüklenmiştir. Ama askerî bakımdan bu hareket iyi netice verdi. Rusya’yı yere sermek lâzımdı...” (Cild 11, Sayfa 509)
Bir müddet sonra kızıllar, Kerenski ile arkadaşlarının yardım gördükleri para kaynaklarını kurutmak ve aynı zamanda o kaynakları kendi taraflarına çekmek istediler. Leiba Braunstein’i Amerika’ya gönderdiler. (12)
Fakat (Amerikalı banker) Jocab Schiff, bu teşebbüse hemen müspet cevap vermedi. Ama birkaç ay sonra, 21 Eylül 1917 günü Leiba Braunstein adına, Stokholm’de bir bankada büyük bir kredi açıldı. Şimdi Sovyetler Birliği’nin her yıl 7 Teşrin-i Evvel’de (ekim) kutladığı “Oktiyaber İhtilâli” bu krediden alınan altunların saçılması ile yapılmıştır. (13)
Görülüyor ki ne tarafından baksanız, Rusya dâima “siyasî para” ile döndürülmüş bir değirmendir. Sırası gelmişken, iç savaşlar esnasında cereyan eden bir para kavgası üzerinde de biraz duralım. Zira bu kavga, en kuvvetli oldukları anda “Beyazlar”ın mahvolmalarına ve bütün ümitlerini kaybetmek üzere oldukları anda da birkaç avuç “Kızıl”ın koskoca Rusya’yı zaptetmelerine sebep olmuştur. (14)
…
İran ve Albay Rıza Han Darbesi
..Birinci Dünya Savaşı öncesinde, İran’ın siyasi idaresini yıprattıktan sonra, petrolünü sömürmeye başlayan İngiltere, savaş sonrasında da aynı durumun devam etmesi için siyasi oyunlara başvurmuştur. İran tarihinde “siyah darbe” olarak bilinen ve Kaçar (hanedanı) iktidarının sonunu getiren askeri darbe ile Rıza Han’ı iktidara getirerek, nüfuzunun devamını sağlamıştır. Darbe için bu Kazak subayını (Rıza Han) emellerinin icracısı olarak tespit etmiş, daha önce temasta bulunduğu Ziyaeddin ile bir araya getirterek darbeyi gerçekleştirmiştir. Darbe sürecinde İran’da görevli bulunan İngiliz subay, elçi ve konsoloslar gayet gizli davranarak, askerlere ve darbenin diğer figüranlarına para dağıtmışlardır.
Darbe sonrasında, İngiliz elçi Loraine’den İran tahtını isteyen Rıza Han, emeline ulaştıktan sonra İran’ı İngiltere adına yönetmeye başlamıştır. (15)
…
Flaş… Flaş… ‘Faş’ (!)
I.Dünya Savaşın’ın bitmesine yaklaşık sekiz ay vardır. Ancak, dönemin efendileri (!) olan İngiliz-Amerikalılar, Yeni Dünya Düzeni için daha Dünya Savaşı bitmeden, ana hedefleri olan Osmanlının parçalanarak, gönüllerine göre bir devlet kurulması ve bu devletin formatı konusunda anlaşırlar.
5 Ocak 1918’de İngiltere Başbakanı tarafından yapılan açıklamadan üç gün sonra, ABD Başkanı Wilson (Wilson İlkeleri adı altında) bunu mecliste açıklar :
8 Ocak 1918 tarihinde, ABD Başkanı Wilson Mecliste konuşmaktadır :
-“Her halk kendini yönetmelidir.” (*)
Biz burada mızıkçılık yaparak ABD’ye, madem “Her halk kendini yönetmelidir (!)” de; sizin İran, Afganistan, Irak, Şili, Arjantin, Vietnam, Afrika Ülkeleri, Birmanya ve Türkiye gibi özellikle gelişmekte olan ülkelerde ne işiniz vardı ? Ve,
“Darbelerle neleri hedeflemiştiniz ?” demeyelim !
Batı medeniyetinde, ”Kazanmanın ahlâkı yoktur.”
İlginç olanı ise,
Batılılar bunu (yaptıkları ahlaksızlıkları bir marifet gibi) iftiharla seslendirirken, aramızdaki kimileri hala :
“Modern, Çağdaş Batılılar..” şarkısını dillendirmeye usanmamıştır.
…
Sonsöz :
– Onların “Gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar”
– Mağluplar zannederler ki, “Yenenleri taklit edersek, onlar gibi oluruz (!)”
– Onlar bilselerdi : “Başkasının ayak izinden gidenin ancak, iz sahibine hizmetçi olacağını…”
Meraklıları, önemi nedeniyle dizinin birinci bölümünü de okuyabilirler.
Yayın Tarihi : 06 Ekim 2017
Güncelleme : 13 Kasım 2024
Resim : Görsel web ortamından alınmış, düzenleme tarafımızdan yapılmıştır.
Açıklama ve kaynaklar:
(*) Jön Türkler 1:
Jön Türkler: Osmanlı Devleti içinde 19. yüzyılın ikinci yarısında, Meşruti bir temele dayalı bir sistem kurmak, Kanun-i Esasi ilanıyla da serbest seçimlere gitmek ve böylece oluşturulacak meclise, ülke geleceğini teslim etmek gibi fikirlerle yola çıkan, hedef olarak batı örnekliğini seçen Osmanlı aydınlarının ortak adıdır. Bu isim ilk olarak Mustafa Fazıl Paşa’nın yayınladığı bir arizada kullanılmış ve sonradan Namık Kemal ve Ali Suavi tarafından Yeni Osmanlılar karşılığı olarak benimsenmiştir. Ayrıca, I. ve II. Meşrutiyet dönemlerinde de bütün ihtilalciler için bu isim kullanılmıştır.
Jön Türk hareketi, Osmanlı tarihinin son kesitinde en önemli sosyal ve siyasal harekettir. Belki de Osmanlı tarihinde böyle bir orijinallik ve tipiklik, az rastlanan bir örnektir. Jön Türkler’den İttihat ve Terakki’ye uzanan yolda Osmanlı temelinden sarsılmıştır. Kuruluş ve başlangıç noktaları ile sonuçları farklı neticeler doğuran hareket, hem bir felaket hem de geleceği etkileyen bir kaosa dönüşmüştür.
Tarihimizde Jön Türkler konusu aydınlanmamış, karanlık yönleriyle hala önemini ve ilgi çekme özelliğini korumaktadır. Jön Türklerin Türk tarihine damgasını vurdukları 1890-1918 yılları arası, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün hızlanıp tamamlandığı bir dönem olmuştur. Bir çöküşün yanında, bir kuruluşun oluşumunun temel izahları, bu dönem içinde yatmaktadır. Bu bakımdan, adı geçen çöküş ve kuruluşu iyi anlamak için 1890- 1918 zaman dilimindeki olayların gerçek anlamda bilinmesi ve izahı gerekmektedir…”Kaynak : Osmanlı Devleti’nde Jön Türk hareketinin başlaması ve etkileri (http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/1271/14637.pdf)
Yazar: Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK, Gazi Üniversitesi. Kırşehir Eğitim Fakültesi. Sosyal Bilgiler Eğitimi Bölümü, Öğretim Üyesi.
Jön Türkler 2: 1800’lerin Paris’i, farklı ülkelerden gençleri adeta büyülüyordu. Bu gençler Rousseau, Montesquieu, Voltaire gibi aydınlanmanın büyük isimlerini okuyor, Fransız İhtilali’ni -dolayısıyla yukarıda bahsi geçen kavramları- kendi ülkelerine de götürme hayaliyle yanıp tutuşuyorlardı. Yanıp tutuşan topluluklardan biri de, Jön Türklerdi. II. Abdülhamit’e muhalefet olan Jön Türkler; Osmanlı’yı -yukarıda sözü geçen aydınların Fransa’da yaptığı gibi- fikir mücadeleleriyle değiştirmeyi, modernleştirmeyi, Aydınlanma Çağı’na taşımayı ümit ediyorlardı. Bu fikir mücadelelerinin erleri arasında kimler yoktu ki: Abdullah Cevdet, Ahmed Rıza, İbrahim Temo, Prens Sabahattin, Yusuf Akçura…
Yukarıda adı geçen Fransız aydınlarına hayrandılar hayran olmasına ama hayranlıkları bu kadarla da sınırlı değildi. 1789 Fransız İhtilali’nin simgesi sayılan “Liberté, égalité, fraternité.” (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik.) özdeyişi onlar için neredeyse kutsaldı. Hatta bu özdeyişi, “Hürriyet, müsavat, uhuvvet.” olarak çevirmiş yanına da “adalet” kelimesini koyarak kendi mücadelelerinde kullanmışlardır. Kutsal saydıkları bu özdeyişin pratikte Fransızlar tarafından uygulanmadığını görmeleri ise, onlar adına şok ediciydi. Hem sömürge imparatorluğunu henüz tamamlamamış olan Fransa’nın saldırgan politikaları, hem de Fransızların Türklere karşı geçmişten gelen ön yargıları ve Fransız kamuoyunun Ermeni meselesindeki tutumu, Batı’da gördükleri değerleri kendi ülkelerinde yaymak isteyen Jön Türkleri; ülkeleri saldırı, hakaret, haksızlık ve ön yargıların öznesi konumunda olduğu için savunmacı konuma koymuştu. (Kaynak: http://www.gazetebilkent.com/2016/01/24/jon-turklerin-parisi/ )
(**) Wilson ilkeleri, madde 12 : Bugünkü Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Türk kesimlerine güvenli bir egemenlik tanınmalı, Türk yönetimindeki öbür uluslara da her türlü kuşkudan uzak yaşam güvenliğiyle özerk gelişmeleri için tam bir özgürlük sağlanmalıdır. Ayrıca Çanakkale Boğazı uluslararası güvencelerle gemilerin özgürce geçişine ve uluslararası ticarete sürekli açık tutulmalıdır.
1) a) Matthew Smith Anderson, “DOĞU SORUNU” 1774-1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, sahife,80 (dip not;105) b) Daha fazlası için bakınız: https://www.canmehmet.com/medya-kime-su-tasimaktadir-katolik-agnostik-paris-iran-devrimine-neden-yataklik-yapti-2.html
(2) Kocabaş. Şakir. “Tarihte Türkler ve Fransızlar”. Vatan Yay. İst/90, s.134.
(3) Kutay, Cemal. “Türkiye Hür. ve Mücadele”
(4) A.g.e.
(5) Bakü, 11 Şubat, 2011, Salam News.
(6) http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150601_mursi_misir
(8) “SAVAŞ GANİMETLERİ, AMERİKAN SİLAH TİCARETİNİN İNSANİ BEDELİ”. JOHN TIRMAN. Aram Yayıncılık: Nisan 2005.
(9) Bu ihtilâl için Newyork’taki “Kuhn, Loeb and Cie” bankası milyonlarca dolar sarfetmişti. Çarın devrilişi akabinde bu banka umum müdürü Jacob Schiff’in yeni geçici hükümet dışişleri bakanı Milyukof a çektiği şu telgraf yeter bir vesika değil midir? ’10 Mart 1917′ “Dindaşlarıma karşı güttüğü politikadan ötürü istibdat idaresinin uzlaşmaz bir düşmanı olduğum için, Rus milletinin delâletinizle parlak bir başarıya ulaştırdığı son hareketten ötürü sizi ve hükümetteki arkadaşlarınızı tebrik etmeme müsaadenizi rica ederim.”
(10) Ludendorf harp hâtıralarında şöyle der: “Lenin’i Rusya’ya göndermekle hükümetimiz büyük bir sorumluluk yüklenmiştir. Ama askerî bakımdan bu hareket iyi netice verdi. Rusya’yı yere sermek lâzımdı…” Cild 11, Sayfa 509.
(11) Trocki müstear adını kullanarak Rusya’ya uzun zaman kan kusturan adam.
(12) Amerika hükümeti 1918 yılı Ekim ayında “Alman-Bolşevik gizli hareketi” adı altında bazı resmî vesikalar neşretmiştir. Bahsi geçen kredi telgrafının bir sureti bunlar arasındadır. Stokholm bankası krediyi Warbourg bankasının emriyle açmıştır. Hamburg’taki “Maks Warbourg” bankasının sahipleri olan Warbourg kardeşler büyük banker Jacob Schiff’in akrabaları idiler. Bunlardan Felix adındaki Amerika’da oturuyordu ve Jacob Schiff’in damadıydı, öteki ise Jacob’un bacanağı…(!)
(13) “Ordu ve Politika”, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu.
(14) A.g.e.
(15) http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt6/cilt6sayi27_pdf/karadeniz_yilmaz.pdf : Daha fazlası ve kaynaklar için bakınız: https://www.canmehmet.com/simdi-degilse-ne-zaman-turkiye-ve-iran-bunlari-birlikte-aciklamalidir-batidan-asrin-soygunu-1.html