Tek Parti Dönemi Tarihi ve Anayasası Neden Değişmelidir ? (3)

Neden Menemen ?” sorusunun gerçek cevabını arayanlara :

Ali Fethi Bey, Mustafa Kemal’in önerisi-onayıyla 12.8.1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkasını (SCF) kurar ve Parti kısa sürede büyük ilgi görür, Menemen Belediye Başkanlığı seçimini kazanır. Artık Menemen, SCF’nin kalesidir. (*)

Bu başarının Cumhuriyet Halk Fırkası yönetimini kaygılandırması üzerine Ali Fethi Bey, yaşanacakları öngörerek (gelecekte başının ağrımaması için !)  17 Kasım 1930’da Dahiliye Vekaletine (İçişleri Bakanlığına) başvurarak Partisini (SCF’yi) fesheder.

Halkın, (liderlerin düşündüğü gibi) Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Fırkası’na neden meyli yoktur. Ali Fethi Bey bunu, seçim çalışmalarında görmüştür.

Konunun açılması adına iki örnek vermek gerekirse :

1.Örnek : Seçim çalışmaları kapsamında Ali Fethi Bey, Menemen’i ziyaret etmektedir. Menemenliler bu ziyaretinde Ali Fethi Bey’i bağrına basmış ve :

“...bir tepsi içine tuz ve ekmek koyup, ‘Biz buna razıyız, açız açız, tuz ekmek yiyoruz, gel de kurtar bizi’ diyen büyük kalabalık Fethi Bey’i karşılamış ve belediye seçimini de Menemen’de SCF kazanmıştır.” (1)

Peki, Halk neden Cumhuriyet Halk Fırkasına (CHF’ye) ilgi göstermemektedir ? Bunu kendileri anlatıyorlar :

“Serbest Cumhuriyet Fırka’nın (SCF’nin) kurulmasının üzerinden çok geçmeden Limancı Hamdi (Ahmet Hamdi Başar) Ankara’ya giderek Atatürk’e gerici unsurların (Canmehmet : SCF’ye) destek olduklarını, partiye akın ettiklerini, buna hâkim olamayacağını…

Atatürk’ün de ‘Bu vefasızlık neyin nesi ? ‘ diye sorduğunda, Atatürk’e büyük bir nezaket içindeHalk dışarıda kaldı.’ ” (2) yanıtını verdiği yazılıdır.

* * *

Bu ifadelerden anlaşılan şudur : Halk, (yönetim ve idari kararlarda) kendisini dışarıda bırakan Halk Partisi’ni serbest iradesi ile hiçbir zaman iktidara getirmeyi düşünmemiştir.

2. Örnek : “Seçimleri Jandarma kazandı”

“Yıl 1930, Belediye seçimleri yapılır. Ali Fethi Okyar liderliğinde Serbest Cumhuriyet Fırkası, (SCF) daha ülkenin her yerinde teşkilatını kuramadığı halde, birçok yerde seçimi kazandı. Ama sandıktan çıkamadı !

Bu olguyu seçim sonrası, (Cumhuriyet) Halk Fırkası Antalya Milletvekili Rasih Kaplan’ın, (Mustafa Kemal Paşa’ya hitaben)

‘Paşam, fırkamız seçimleri kazandı !’ sözüne karşılık,

Atatürk’ün acı bir tebessümle verdiği yanıt en güzel şekilde açıklar :

Seçimleri Jandarma Kazandı ! ” (3)

Tek Parti (CHP) dönemi seçimlerinin sonuçları (“Jandarma kazandı !”) anlayışı ile 1950 yılına kadar devam edecek; 1950 yılından sonra da (CHP’nin kazanması için) gündeme askeri darbe ve muhtıralar gelecektir. Çünkü CHP’nin öncelikleri arasında Demokrasi ve Halkın Beklentileri değil, “her ne pahasına olursa olsun kurduğu düzenin sürdürülmesi” vardır.

Bu durumu Cumhuriyet Halk Partisi de kabul ve teyit etmektedir.

Kaynak : C. H. P. Araştırma ve Yayın Bürosu, Yayın No. 15.  

(C.H.P’nin Anayasa Komisyonu’nun Anketine Cevabı. 1960, Ankara. s.4~6.)

“…Türk Milletinin en az 120 yıldan beri devam eden hak ve hürriyet mücadelesinin başarı ile sonuçlanmış olduğu ve Yeni Anayasa’nın, milletin zulme karşı meşru mücadelesinin mahsulü bulunduğu -Tarihi seyrin hatırlatılması : Tanzimat, Birinci ve İkinci Meşrutiyet, İstiklâl Harbi, Büyük Millet Meclisi’nin kurulması, Atatürk Devrimleri, Çok Partili Rejim ve Eşit, Dürüst ve Serbest Seçim, 27 Mayıs 1960 İnkılabı-“

Bu ifadeden anlaşılan : (1946 seçimi hariç gerçek anlamda çok partili seçim sayılabilecek) 1950 yılı seçimine kadar “eşit, dürüst ve serbest seçim…” yokmuş. Seçimin olmadığı yerde elbette Demokrasi, “Halk” ve “Halk iradesi” de olmamaktadır.

Tek Parti CHP’sinin Başbakanı olan İsmet İnönü’ye göre, bakınız Hakimiyet-i Milliye (Milli Egemenlik) Ne Demekmiş ve Devlet Nasıl Yönetilirmiş ?

“Milli Egemenlik, Kamuoyu sözleri birtakım süslü kelimelerden ibarettir. BÖYLE BİR ŞEY YOKTUR.”

…Bütün dünyada geçerli olduğu gibi mesele okur – yazar denilen azınlığın, okuması ve yazması olmayan çoğunluğu yönetmesidir.

Azınlık denilen okur-yazarların da başlarına menfaat yularını geçirip, hazine yemliğine bağladın mı, bütün idare yoluna girer ve düzenli işler” (4)

Günümüzde de süren bu anlayış, halkın günlük (Demokrasi – Özgürlük !) yaşayışına nasıl yansımaktadır ?

Göbeğini kaşıyan adam” ve “Dağdaki Çobanla benim oyum eşit olamaz !” 

* * *

Neden Kubilay ?” sorusuna cevap aramaya devam edelim :

Neden Kubilay’a gelince :

“Kubilay, saf, masum ve idealist bir öğretmen olup, olay sırasında Menemen’de 43. Piyade Alayı’nda yedek subaylık görevini yapıyordu.

Ailesi Girit’ten İzmir’e göç etmiş, 1906’da Adana’nın Kozan ilçesinde doğmuştu. Asıl adı, Mustafa Fehmi idi.

O yıllarda kendisini Türkçülük akımına kaptırarak, adını Kubilay olarak değiştirmişti.

Bir öğretmenle evli ve bir erkek çocuğu vardı.

Olay ‘komplo’ ise, bir öğretmen ve subayın ‘şehit’ olarak seçilmesi tesadüf değildi.

Şehit Kubilay ile Öğretmenler ve Subaylara mesajlar verilip :

‘Devrimlere bağlılıklarının sağlanması’ hesabı yapılmış zannolunabilir.

Okullarda olayın yıl dönümlerinde öğretmenlerimiz bize hep, ‘Devrim şehidi Kubilay’ın Kahramanlıkları’nı anlatırlarken öğretmen sıfatını ön plana çıkarırlar,

‘Gericiler öğretmen arkadaşımızı öldürdüler, öğretmen öldürmek ne demek ?’ diye tepki gösterirler, biz öğrenciler de o günlerde bilinçli olmadığımız için :

‘Vay hainler, kendisini milletine adamış bir öğretmene nasıl kıyılır ?’ diye mırıldanırdık.

Herhalde, subay olması sebebiyle askeri okullar ve kışlalarda da benzeri yaşanıyordu.” (5)

* * *

Kubilay Olayı nasıl yaşandı ?

“İsyancılar” Kimlerdi, İsyan Nasıl Başladı ?

Resmi kayıtlarda “İsyancılar Cumhuriyet’i yıkıp Şeriat devleti kurmak istiyorlardı” denilerek büyütülen küçük bir olayı çıkartanların hepsi altı kişiden ibaretti.

“İkisinin daha çocuk olduğu düşünülürse topu topu dört kişilerdi. Bunlardan hep ‘Dört Mehmetler ve İki Hasanlar’ diye bahsedilir.

‘Derviş Mehmet (olayın elebaşısı) Giritlidir. Şamdan Mehmet, budalalığı ve dengesizliğiyle ünlüdür. Sütçü Mehmet, mahallede süt satmaktadır. Diğer Mehmet (Mehmet Emin) bağ budayıcısıdır.” (6)

‘Dört Mehmetler’ işte böyledirler.

Din adamlılıkları, Nakşibendi tarikatına bağlılıkları ve hatta aşağıda göreceğimiz gibi dinle bile hiçbir ilişkileri yoktur.

‘iki Hasanlar’, 16-17 yaşlarında ‘Ah Oğlu Hasan’ ve ‘Nalıncı Hasan’ (kendisi Giritlidir) isimleriyle anılan kimselerdi. (7)

Aralık ayının yedinci günü 6 kişi, Menemen’e gitmek üzere yanlarında ‘kitmir” isimli bir köpekleri de olduğu halde Manisa’dan yola çıkarlar. Yolda sürekli esrar kullanarak ve uzun molalar vererek 23 Aralık sabahı Menemen’e gelirler. Vakit, sabah namazı vaktidir. 8- 10 yaşlının namaz kıldığı Müftü camine baskın yapar gibi girerek ibadet etmekte olanları şaşkına çevirirler. Namaz kılıp kılmadıkları kesin olarak bilinmemektedir. (8)

Menemen Olayını “irticai başkaldırma” olarak savunan (Kemal) Üstün, başlamasını şöyle anlatır :

”Derviş Mehmet, oradakilere kendisini Mehdi* olarak tanıtır; dini korumaya geldiğini ileri sürer. Camideki yeşil bayrağı aldıktan sonra, sınırda ‘Yetmiş bin kişilik Halife Ordusunun beklediğini, öğleye kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirilecekleri tehdidini’ de savururlar. Buradan sonra Mehdi taslağı yeşil sarıklı Derviş Mehmet ve müritleri doğruca Belediye meydanına yönelirler. O sıralarda omzunda çapasıyla işe gitmekte olan bir işçiyi yolda çevirip bir çukur kazdırır ve yeşil bayrağı dikerler. Ayetli yeşil şeriat bayrağı, artık bir irtica, bir isyan bayrağıdır. Yobazlar bayrak altında döneler, dönerler, tekbirler getirirler, zikrederler…

Öyle ki, günlerden beri içtikleri ‘esrar’dan sarhoşturlar. Şapka giyenlerin kâfir olduğunu, yakında fes giyileceğini, şeriata dönüleceğini, kendilerine kurşun işlemeyeceğini haykırarak etrafa duyurmaya çalışırlar…” (9)

Yine (Kemal) Üstün’ün yazdıklarına göre, olayın elebaşısı Giritli Derviş Mehmet’tir. İstanbul’da oturan 84 yaşındaki Nakşibendi şeyhi Şeyh Esat’ın müritlerindendir (?) ve ona güvenmektedir.

Kendisi dışındaki üç Mehmet ve İki Hasan akılları başlarında Üstün, “Derviş Mehmet bu süre içinde onlara esrar içirerek akıllarını başlarından alma tasarladığına göre onları sürükleme çabasındadır” şeklinde yazması bu görüşe bir destektir.

Asteğmen Kubilay’ın Öldürülmesi

Altı kişinin “İsyanını” haber alan Menemen II. Jandarma Komutanı Faik Bey, olay yerine gelip manzarayı görünce, hükûmet konağına gidip durumu hemen telefonla Alaya haber verir. Kışladan Asteğmen Kubilay’a görev verilir.

Bir manga silahlı olup, yanlarında insan öldürmeyen tatbikat mermileri vardır.

Olay yerine gelen Kubilay, Derviş Mehmet’in yakasına yapışarak teslim olmalarını ister. “İsyancılar” silahlı olduklarından tam bu sırada silahlar patlar. Kubilay yaralanıp yere yığılır.

İddialara göre, Derviş Mehmet onun üzerine atlayarak “kör testere” ile başını “20 dakikada” keserek vücudundan ayırır. Kubilay’ın kanını içer ve kesik başını bir sırığın ucuna takarak meydanda dolaştırır. Bu arada, olaya müdahale etmek isteyen bir bekçi öldürülmüştür.

Alay komutanına yeniden haber gönderilir. Bu sefer, bir makineli tüfekle yeni askerler sevk edilir.

Teslim olmayan katilleri ateşe tutar. Derviş Mehmet, Sütçü Mehmet, Şamdan Mehmet öldürülür.

Dördüncü Mehmet kaçmayı başarır. Çocuklar, İki Hasan yakalanır. (10)

Olayın Büyütülmesi, Derviş Mehmet’in Yaptıkları Hakkında Spekülasyonlar (önceki bölümlerde yazılanları hatırlamak adına tekrar edersek)

Menemen Olayı, eğer bir “komplo” ise, bunun büyütülerek ülkeye duyurulması, ortalığın Büyük tehlike var, rejim, ülke ve vatan tehlikede diye bütün yurdun velveleye verilmesi gerekiyordu.

Nitekim de buna yönelik olarak 24 Aralık’ta CHP yanlısı gazeteler bu manşetlere çıktılar. Cumhuriyet’in manşeti, “Şeriat İsteriz Diye Ayaklananlar!” olup, tüm baş sayfasını bunun haberine ayırmıştı.

Gazete haberlerinde olay büyütülerek veriliyordu. İnsanın kanını donduracak ifadeler yer alıyordu ki, bu yukarıda bahsettiğimiz kör testere ile 20 dakikada baş kesmek, kan içmek kesik başı meydanda dolaştırmak teşkil ediyordu.

Bazı iddialara göre bunların hiçbiri olmamıştı. Yalçın Küçük, baş kesme olayına “şüphe” ile baktığından bahsederken, (11)

Derviş Mehmet’in  avuç avuç kan içmesi de şüphelidir. Tuncay, “Derviş Mehmet’in avuç avuç kan içtiği kışkırtıcı bir süslemeye benziyor” görüşlerine yer verir.  (12)

Olayın görgü tanıklarından Menemenli Mahmut Özkan’ın Zaman gazetesindeki röportajında söylediği üzere, meydan ve sokaklarda keşik baş diye bir başın dolaştırılmasına hiç rastlanmamıştır. (13)

Olayın, bu derece basitlikle başlaması ve bitmesine rağmen, gelin görün ki, iki ilde (Manisa ve Balıkesir) sıkıyönetim ilan edilecek, olağanüstü Divan-ı Harp Mahkemesi kurulacak,  bütün yurt düzeyinde tutuklamalara gidilerek yargılama yapılacaktır.

Yönetim ve Askeri Birliklerin Hataları

Menemen Olayını inceleyen araştırmacılar tarafından, Menemen’deki hükümet yönetimi ve askeri birliklerin eğer olay :

“komplo” ise, bunun senaryosunun oynanması için olay karşısında bilerek tavır takındıkları,

“komplo değilse”, olayı küçük görüp, İsyancılar’a “dağılın” demekle hemen dağılacakları düşüncesiyle hareket ettikleri yönlü görüşlere yer verilmiştir.

İşin esasına bakılırsa, olay küçük de büyük de olsa, olay yerine silahsız ve hem de asteğmen olması sebebiyle tecrübesiz olup kendisinden daha üstün rütbeli subaylar varken, Asteğmen Kubilay’ın gönderilmesi uygun düşmemiştir.

Görgü tanığı Mehmet Yetimoğlunun söyledikleri :

“Eğer Kubilay yakalarından tutmasaydı, hiçbir şey olmayacaktı. Vallahi ben bugün de söylerim, yarında söylerim. Çok kabahati var, evet subay olmuş ama tecrübesi yok.”

Yine görgü tanığı Emekli Müftü Nail Papatya’nın söylediklerine göre Kubilay, silahı olmadığı halde  kahramanlık hevesine kapılmış,

“İsyancılar’a ‘çekin gidin’ veya ‘teslim’ olun demekle, hemen bunları yapacaklarını sanmıştır. (14)

Halbuki, tecrübeli subaylar ve en azından bir makineli tüfekli manga sevk edilse idi, Kubilay’ın öldürülmesi olayı yaşanmazdı.

Olay öncesi ve sonrasında Menemen Kaymakamı Cevat Bey’in hal ve hareketlerine de şüphe ile bakılmıştır.

Cumhuriyet Gazetesinde yazılanlar :

“Kaymakam Cevat Bey, olayı haber alır almaz kışlaya (Alay kışlası) gitmiş, olay mahalline hemen kuvvet gönderilmesini rica etmiştir.

Bundan sonra kışlada bir odaya kapanarak bir çocuk gibi ağlamaya başlamıştır.

Kaymakam Bey’in mürtecilerin tenkili (bastırılması) esnasında vazifesi başında bulunmaması bir ihmal olarak telakki edilmiştir.

Kaymakam, olayın ardından Ankara’ya çağrılmış, yeni tayin olup, bölgenin yabancısı olduğu ve tecrübesinin bulunmadığını söyleyerek kendisini savunmuştur. (15)

Marksist yazarlardan Arif Oruç’un yazdıklarına göre Cevat Bey Ankara’da “iltifat” (hoş karşılama) görmüştür: “iki sene evvel Menemen’de İsmet Paşa tarafından tertip ettirilen irtica oyununu iyi tatbik ettiği için, İsmet Paşa’nın Ankara’daki köşkünde aylarca izaz edilen (saygı gören) Menemen kaymakamı Ankara’da iltifat topladı.” (16)

Oruç’un yazdıkları doğru ise, Cevat Bey’in “iltifat toplaması”, Hilmi Uran’ın iltifat toplamasına benziyordu. Hatırlanacağı üzere, İnönü, SCF’nın “irtica partisi” olduğu konusunda Atatürk’ü ikna için, CHP’nin Adana Umumi Müfettişi Hilmi Uran’ın raporlarını kullanmış ve kapatılmasına sebep olmuş, ardından İnönü, ‘mükafat’ için Uran’ı Ankara’ya davet ederek Nafia Bakanı yapmıştı.“ (17)

Menemen ve Kubilay Olayı, farklı görüşlerdeki tanık ve yazarların kaleminden özet olarak aktarılmaya çalışılmıştır. Yorumunu okuyanın bilgi ve basiretine bırakıyoruz.

* * *

Devam edecek :

-Tek Parti Döneminde ve Tek Parti İlkelerine Göre düzenlenen bir anayasa neden değişmelidir ?

03.05.2021

www.canmehmet.com

KAYNAKLAR :

Resim/Başlık: Tarafımızdan hazırlanmıştır.

(*) Meraklıları daha fazlası için bakabilirler: https://haberajandanet.com/Article/serbest-firka-neden-kapatildi/kfAzyv1YwEIDcqI08L8G

(1) KANLI OLAY, MENEMEN OLAYI’NIN İÇYÜZÜ. Mustafa Müftüoğlu, s.91. (Başak Yayınları, İstanbul, 2005) (Görgü tanığı Mehmet Yetimoğlu’nun anlattıkları)

(2) Daha fazlası için bkz : http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=111374

(3) SON ÇORBA. Hasan Basri Bilgin, s.115 (Tarih ve Politika, 2002).

(4) ATATÜRK’ÜN SIRDAŞI KILIÇ ALİ’NİN ANILARI. s.553 (İş Bankası Kültür Yayınları, 9.Baskı, 2007 (Derleyen Hulusi Turgut)

(5) GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TARİHİMİZİN ARKA BAHÇESİ. Süleyman Kocabaş, s.47-48.

(6) KANLI OLAY, MENEMEN OLAYI’NIN İÇYÜZÜ. Mustafa Müftüoğlu (Süleyman Kocabaş’ın dip notu)

(7) KUBİLAY OLAYI VE TARİKAT KAMPLARI. Hikmet Çetinkaya, s.21.

(8) Müftüoğlu’nun yazdıklarına göre namaz kılmadılar (Mustafa Müftüoğlu, KANLI OLAY, MENEMEN OLAYI’NIN İÇYÜZÜ. s. 66)

(9) DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY. Kemal Üstün, s.25.

(10) Aynı eser, s.140-141.

(11) TÜRKİYE ÜZERİNE TEZLER, CİLT 1, s.240. Yalçın Küçük. (Tekin Yayınevi, İstanbul, 1989)

(12) TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE TEK PARTİ YÖNETİMİNİN KURULMASI 1923-1931. Mete Tuncay, s.304. (Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Istanbul, 1999)

(13) KANLI OLAY, MENEMEN OLAYI’NIN İÇYÜZÜ. Mustafa Müftüoğlu, s.70

(14) Aynı eser, s.68.

(15) 31 Şubat 1931 tarihli Cumhuriyet Gazetesi.

(16) ARİF ORUÇ’IN YARIN’I. Mete Tuncay, s.89-90. (İletişim Yayınları, İstanbul, 1991)

(17) GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TARİHİMİZİN ARKA BAHÇESİ. Süleyman Kocabaş. (daha fazlası için bkz : https://www.canmehmet.com/turkiye-2023e-yalanlarla-girmemelidir-menemendeki-sifre-kubilayin-hem-ogretmen-hem-de-subay-olmasi-midir-8.html

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*