Kıyafet devrimini ilk yapan Cumhuriyet değil Osmanlıdır. Bürokrasiyi, Modern Orduyu ve üniversitelerin kurulması gibi.
Geçen bölümde kaldığımız yerden devamla:
Sultan Abdülmecid veya I. Abdülmecid (1823-1861)
-Babası II. Mahmud gibi yenilik yanlısı olan ve Batı kültürü ile yetişen Sultan Abdülmecid, iyi derecede Fransızca konuşur ve batı müziğinden hoşlanırdı. Gülhane Hatt-ı Hümayunu da (Tanzimat Fermanı) onun döneminde hazırlanmıştır.
-Mâliye, Fransa’daki örgütlenme temel alınarak yeniden düzenlendi. Mâli yetkililer, idare amirlerinden alınarak defterdarlara verildi. Vergilerin saptanması vilâyet meclislerine, toplanması da muhassıl adı verilen vergi memurlarına bırakıldı.
-Yine bu dönemde Ticaret meclisleri kuruldu. Fransız ceza kanunu çevrilerek uygulamaya konuldu. Meclis-i Maarif-i Umumiye toplandı (1845). İlk idâdiler (Lise) açıldı. 1847’de Mekâtibi Umumiye (Umumi-Genel Mektepler) nezareti kuruldu. 1848’de ilk muallim (öğretmen) mektebi, aynı yıl Harbiye’de kurmay sınıfı, 1850’de Darülmaarif adı verilen lise, 1851’de ilk bilim akademisi sayılan Encümen-i Daniş açıldı.
–1846’da Darülfünun (Üniversite) binasının temeli atıldı.
– 1856’da askerlik teşkilâtı yedi ordu esası üzerine kuruldu ve Hristiyanlar da askere alınmaya başlandı. Maarif-i Umumiye nezareti kuruldu (28 Nisan 1857). Avrupa’ya öğrenci gönderildi (1857). Mülkiye Mahreç Mektebi (1859), Telgraf Mektebi (1860) gibi bazı meslek okulları açıldı. Yeni toprak kanunu (Arazi kanunnamesi) yayınlandı (1857). Devletin gelir ve giderleri bir bütçeye bağlandı. Tersane yeniden düzenlendi.
-Abdülmecid, çeşitli toplulukları eşitlik ilkesi içinde ve Osmanlılık düşüncesi çevresinde birleştirmeye çalıştı. Fakat, özellikle gayri müslimlerde uyanan ve batılı devletlerce desteklenen ulusçuluk duyguları böyle bir birliğin kurulmasını olanaksızlaştırıyordu.
**
Abdülaziz (1861 – 1876)
-Abdülaziz’in üzerinde çalıştığı konuların başında Osmanlı Donanması’nın modernizasyonu vardır. Hükümdarlığı süresince sık sık ülke içi ve ülke dışı temaslarda bulunmuş geziler düzenlemiştir. Eyaletlerin yanı sıra Batı Avrupa’da ziyaretler yapan ilk ve tek padişahtır.
Bu noktada bir not düşülmelidir:
Abdülaziz’in devlete verdiği yeni şekil ve özellikle de yeni donanmadan (Döneminde dünyanın 2’nci Büyük donanması) korkan İngiltere, kuklası olan Mithad Paşa’yı kullanarak Padişah aleyhindeki her hareketi takip ediyordu. 30 Mayıs 1876’da Harbiye Mektebi kumandanı Süleyman Paşa, çoğu Türkçe bilmeyen iki tabur askeri kandırarak Dolmabahçe Sarayı’nı bastı ve Padişah’ı tahttan indirdi…Padişah hal’ edilmekle kalmadı; Dolmabahçe Sarayı tam manasıyla yağmalandı. Hüseyin Avni Paşa, hem hırsız ve hem de namussuz biri idi (Daha fazla bilgi için bakınız: https://www.canmehmet.com/yabancilar-kendi-ifadeleri-ile-icislerimizde-karismakla-kalmiyor-devlete-yon-veriyorlar-1.html
Devamla:
-1867 yılında Paris’te açılan büyük bir sanat sergisine III. Napolyon’un daveti üzerine katıldı. Sergiden sonra imparator ile temaslarda bulunmuş İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya-Macaristan gezilerinden sonra da geri dönmüştür.
-Osmanlı’da Abdülaziz döneminde Batı’yla iyi ilişkiler kurulmasına özellikle dikkat edildi. Tanzimat Fermanı ile Osmanlı’nın girdiği Batılılaşma süreci bu dönemde de devam etti. Ülke genelinde yeni vilâyetler ilân edildi ve İstanbul Üniversitesi Fransız Eğitim sistemi örnek alınarak tekrar düzenlendi. Doğu Ekspres’in bir durağı olan Sirkeci Garı’nın temelleri Abdülaziz döneminde atılmıştır.
Abdülaziz’in 15 senelik hükümdarlığı boyunca yaptığı bazı yenilikler şunlardır;
-İlk kez posta pulu basıldı (1863).
-Bank-ı Osmani-i Şahane açıldı (1863).
-Osmanlı Donanması’na ilk zırhlı savaş gemisi katıldı (1864).
-Vilayet Nizamnamesi ile yeni idari yapı ve bunun uygulanmasıyla vilayet meclisleri oluşturuldu (1864).
-Mekteb-i Sanayi (Sanayi Okulu) açıldı (1865).
-Darülfünûn (İstanbul Üniversitesi) faaliyete geçti (1868).
-Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) açıldı (1868).
-Divan-ı Ahkâm-ı Adliye (Yargıtay) kuruldu (1868).
-Şura-yı Devlet (Danıştay) kuruldu (1868).
-Mecelle (*) yayınlandı (1869).
-Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) açıldı (1870).
-Belediyeye bağlı ilk modern İtfaiye teşkilâtı kuruldu (1871).
-Darüşşafaka açıldı (1873).
-Mekteb-i Maadin (Maden Mektebi) açıldı (1874).
Bu dönemdeki önemli faaliyetler özetlenirse:
1859: İstanbul’da ilk kız rüşdiyesi (ortaokulu) açılır. Taşrada ilk kız rüştiyeleri 1883’te açılacaktır. 1906’da tüm imparatorlukta (gayrımüslim okulları hariç) 85 kız rüşdiyesi ve 25 karma rüşdiye vardır.
1869: Dört yıllık ilköğretim kız ve erkek çocuklar için mecburi kılınır. 1895’te ilkokul yaşındaki İslam kızlarının %35 kadarı (712.423 nüfusun 253.349’u) ilkokullara kayıtlı görünür.
1870: Darülmuallimat (kız öğretmen okulu) kurulur.
1873: İlk kadın öğretmen atanır. 1881’de ilk kez bir İslam kadın, bir okul kapanma töreninde söylev verir. (**)
Devam edecek
Resim: Tarafımızdan hazırlanmıştır.
(*)Osmanlı Devleti zamânında, Ahmed Cevdet Paşa Başkanlığındaki ilmî bir heyet tarafından, İslâm Hukûkuna bağlı kalınarak hazırlanan ve asıl ismi Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye olan meşhur kânun. Mecelle, lügatte; içinde hikmet bulunan sahife, ciltlenmiş kitap, dergi vs. mânâlarına gelir. 1877 yılında Abdülhamîd Han zamânında tatbik edilmeye başlanmış. 1926’da yürürlükten kaldırılmıştır. https://www.turkcebilgi.com/mecelle
(**) Yanlış Cumhuriyet,
Başlıktaki resmin açıklaması : 1848 ihtilâlleri sırasında Avusturya’ya karşı bağımsızlık savaşı veren Macar yurtseverleri Türkiye’ye sığınır ve Bab-ı Âli (Osmanlı Hükümeti) , Avusturya ve Rusya’nın baskı ve tehditlerine karşın sığınanları geri vermez. Bu saygın politika Avrupa’da Osmanlı Devleti’nin saygınlığını yükseltir.
Bu noktada Osmanlının insana verdiği değeri (kendisine sığınanlarla ilgili anlayışını) anlatabilmek için bununla ilgili hikâyenin anlatılması gereklidir.
İngiliz gençleri atlarını çözerek kendilerini Osmanlı elçisi arabasına koşarlar…
-Osmanlı tarihinde birçok mülteci meselesi yaşanmıştır. Bunların ilki İspanya’da gerçekleşti. Hıristiyan zulmünden kaçan bir kısım Yahudi ve Müslüman II. Beyazıt döneminde Osmanlı topraklarına kabul edilmesi, yaygın olarak bilinenlerdendir.
Bu mülteci meseleleri içinde en önemlisi 1848’de yaşanmış olanıdır.
Avusturya Macaristan’ı ilhak etmeye kalkışınca aralarında savaş çıktı. Bu arada Rusya da Lehistan’a girdi. Avusturya ve Rusya ittifak yaptı. Savaşı kaybeden Macar ve Lehliler Osmanlıya sığındı.
Ruslar Lehlileri, Avusturya Macarları istedi. Osmanlı bu isteği reddetti ve bunu bir raporla Avrupa’ya taşıyarak bir Avrupa meselesi haline getirdi.
Mültecilerle ilgili Avrupa gazetelerinden yayınlanan bu raporda Bâb-ı âlî, merhamet ve insanlıktan doğan duygularla, mültecileri savunma hususunda yapmakta olduğu fedakârlığı belirttir…
Raporun yayınlanması, Avrupa umumî efkârında (olumlu manada Osmanlının lehine) büyük tepkiler yarattı.
Osmanlının mültecilere insani yaklaşımı, İngiltere ve Fransa’da lehinde birçok gösteriler yapılmasına neden oldu.
“Londra’da (Osmanlı) Türk elçisi Mozorus Paşa’ya sokakta raslayan İngiliz gençleri, (bir jest olarak) atları sökerek sefarethaneye kadar elçinin arabasını kendileri çektiler. “
Sonra ne olur?
(Kaynaklar ve) Jön Türklerin İngiliz Büyükelçisinin Arabasını Çekişleri; Jön Türklerin İngiliz muhabbeti yüzünden sergiledikleri bir diğer çirkin davranış da, 31 Temmuz 1908’de ülkesinden İstanbul’a dönen İngiliz Büyükelçisi Lowther, trenle Sirkeci garına gelince, burada onun arabasının atlarını çıkararak onların yerine kendileri koşan Jön Türklerin arabayı Beyoğlu’ndaki İngiliz Büyükelçiliğine kadar çekmeleri olmuştu. Temmuz 1908 Jön Türk ihtilali sonucu, bu ihtilali bastıramayan Sultan II. Abdülhamid, basına bir ilan vererek 24 Temmuz 1908’de Meşrutiyeti yeniden ilan etmek zorunda kalmış, ardından İstanbul’da şenlikler başlamıştı. Bu şenlikler sırasında yukarıdaki araba çekme olayı yanında, bir kısım Jön Türklerin de İngiliz Büyükelçiliğe tezahürat yapmaları bir diğer çirkinlikleri olmuştu. Araba çeken Jön Türklerden Ahmet İhsan’ın hatıralarında yazdıkları: “1908 Temmuzunun 23. Günü İstanbul’da bulunmayan İngiliz Sefiri Lowther’in şehrimize döndüğü zaman Sirkeci istasyonunu baştanbaşa doldurmuştuk. Büyükelçiyi candan ve gönülden alkışlıyorduk. Nihayet coşkun gençler Büyükelçinin arabasını çeken atları söktüler, arabayı kendi kollarıyla çektilerdi. Bu fıkrayı yazmaktan maksadım. Meşrutiyetin ilanına kadar Türk aydınlarının siyasi meylini ve düşüncesini göstermek içindir.” (Ahmet İhsan, Matbuat Hatıralarım, C. I, Ahmet İhsan Matbaası, İstanbul, 1932, s.33 ) büyükelçi Lowther. Olup bitenlere çok şaşırmış, Jön Türkleri “Politik tecrübeden yoksun, aralarında birlik bulunmayan iyi niyetli çocuklar topluluğu” olarak nitelendirmişti. (M. K. Anderson, The Eastern Question, Macmillan Company, New York, 1966, Sahife;276 )
Almanların Çirkin Teklifi: Gençleriniz Bizim Büyükelçisinin de Arabasını Çeksinler
“Meşrutiyetin ilan edildiği günlerde Alman Büyükelçisi Baron Biberştayn da İstanbul’da değildi. Büyükelçi Almanya’dan dönmeden önce Alman Büyükelçiliği Baştercümanı Osmanlı Hariciye Nezaretine gelerek. Büyükelçileri Sirkeci garına gelince gençlerin onun arabasına da çekmelerini istedi. Hariciye Nazırı Tevfik Paşa ona verdiği cevapta, İngiliz Büyükelçisinin arabasını gençlerin, kendisinin teşviki olmadan kendi istekleri ile çektiklerini, gençlerin isterlerse Biberştayn’ın da arabasını çekebileceklerini söyledi. Büyükelçi gelince arabasını çeken olmadı. Büyükelçiyi yalnızca küçük bir meraklı topluluğu seyretti. (Galip Kemali Söylemezoğlu, Hariciye Hizmetinde Otuz Sene, C. X Maarif Basımevi, İstanbul, 1955, s. 128) (Alıntı; GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TARİHİMİZİN ARKA BAHÇESİ, Süleyman KOCABAŞ, Sahife, 13-14 Dipnotları)