Osmanlı İmalat Sektörü : Osmanlı Devletinde İmalat Sanayi (6)

Siz, ilmin ve gelişmenin şekli ile birlikte ahlak kurallarını da kendi anlayışınıza göre düzenler, bunlara uyum sağlamayanları da “Çağdışı!” ilan ederseniz, bu kuralların “doğru” olduğuna kim karar verecektir? Gücü olanlar mı?

“..Bana öyle geliyordu ki, Hristiyan değerler üzerine inşa edilmiş medeniyetler, dünya üzerindeki 800 milyon insanın aç, bir milyardan fazla insanın içecek sudan mahrum kalması, 2 milyardan fazla insanın elektrik şebekesiyle henüz tanışmamış olması ve dünya nüfusunun yarısı olan 3 milyar insanın da temel ihtiyaç maddelerinden yoksun durumda bulunmasına asla tepkisiz kalmazlar ve içlerine sindiremezlerdi…” Demektedir.

Kim demektedir?

Sovyetlerin eski Devlet  Başkanı, MIHAIL GORBAÇOV (1)

Bakalım, Batılılar, “Medeniyet!” Veya “Çağdaşlık!” derken,  neyi kastetmektedirler?

-“Hey Corc! Ne ahlakı, kazanmanın ahlakı mı olurmuş?”

-“800 milyon aç”

-“2 Milyardan fazla insan elektrik şebekesiyle tanışmamış!”

-“3 Milyar insan temel ihtiyaç maddelerinden yoksun…”

-Kimin umurunda?

-“Çek Marko! Oooh! Yarasın! Şerefe?

-Neyin şerefine?

-Adı, kendi ahlak anlayışının eseri olan Sömürü Medeniyeti şerefine mi?

“Afrika’nın, Asya’nın ve Güney Amerika’nın doğal ve insangücü kaynaklarının sömürüsü üzerinde yükselmiş “Batı Medeniyeti!“ni, Milyonlarca insanın yoksullaşması ve ezilmesiyle gerçekleştirilebilmiştir.

Bu anlayış halen özellikle gelişmekte olan  ülkelerde olanca hızı ile sürmektedir.

Kendine gelişmiş Batı, silah satmak uğruna;

Sudan sebeplerle ülkeleri kendi içlerinde, ikiye, dörde böldürerek ve kırk türlü seytani tezgahlarla bölünen kardeşleri birbirleri ile savaştırarak, belki de hergün binlerce insanın katledilmesine sebep olmaktadır.

Bu mudur, “Gelişmiş Batı Medeniyeti!”

Medeniyet, Çağdaşlık; kan ve gözyaşı üzerinden sömürü mü demektir?

Latin Amerika’nın talanı ve yerlilerinin kıyımı;  Amerikan Kızılderililerin yokedilmesi, Afrikanın köleleştirilmesi, Hiroşima, Auschvvitz, Cezayir katliamları, Çin ve Hindistan’daki uygulamalar ile,

Tarih, “Batı Medeniyeti”ni değerlendirirken herhalde en hafif tabiriyle;

“Çok yemelerinden dolayı tokluktan ölenler medeniyeti! Diyecektir.

Kalınan yerden Osmanlı İmalat Sanayisine devam ediyoruz;

Bizler, Osmanlı’yı Tarım Toplumu olarak öğrendik, Osmanlı Tarım Toplumu değil midir?

“Çoğu gözlemci, Osmanlı imalat sektörünü ölçmeye veya değerlendirmeye çalışırken yalnızca iki tür endüstriyel faaliyeti ele almıştır.

Onlara göre, imalat, yalnızca kentsel olduğu, ya lonca örgütlenmesine dayalı olarak ya da bir fabrikada yapıldığı zaman görünürlük kazanır.

Aşağıda görüleceği üzere, bu varsayım yanlıştır.

Ayrıca, Osmanlı ekonomisi üzerine çalışan pek çok tarihçi, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarımsal niteliğine bakarak yanlış bir yola sürüklenmiştir.

19. Yüzyılda, Osmanlı tebaasının yüzde 80’inden fazlası kırsal alanlarda yaşıyordu.

Köylülerin yalnızca tarımla uğraştığı şeklindeki yaygın ve sorgulanmayan bir varsayım yüzünden, imalatın ekonomideki ağırlığı olduğundan çok daha küçük gösterilmiştir.

Bugün, Amerikan, İngiliz, Alman, Çin ve başka ülke ekonomileri üzerine çalışmalardan biliyoruz ki, imalat, çoğu zaman, tarımsal hayatın, önemi değişik dizeylerde olan, ayrılmaz bir parçasıdır.

Tarımsal ekonomiler genellikle karma bir nitelik taşırlardı ve kırsal alanlarda yaşayan aileler, gerek kendi tüketimleri için gerekse ticari amaçlarla, hem tarım, hem de imalatla uğraşırlardı…

“Dolayısıyla, Osmanlı imalat sektörüne ilişkin inceleme, loncaya bağlı olmayan kentsel üretimin yanı sıra, kırsal sanayii de kapsamalıdır; Osmanlı İmparatorluğu’ndaki fabrikalar ve lonca örgütlerinin yansıra hane ve atölyelerin üretimlerini de hesaba katmalıdır.” (2a)

“20. Yüzyıl başlarında, imparatorluğun nüfusu belki de 26 milyona ulaşmışken, imalat sektöründeki işçilerin sayısını tekrarlamak da pek faydalı değildir. Bu sırada İstanbul’da, Anadolu ve Suriye vilayetlerinde 303.000 sanayi işçisi, Lübnan, Kudüs ve Irak’ta 105.000 sanayi işçisi olduğu tahmin edilmektedir..”(2b)

“Tanzimat Dönemi’nde sanayi alanında bir devrim sayılmasa bile önemli sayılabilecek atılımlar yapıldığı bir bilinmektedir. Tanzimatçılar Avrupa’da Endüstri Devrimi’nin ortaya çıkardığı olağanüstü gelişmenin kendilerinde uyandırdığı düşüncelerle, Osmanlı İmparatorluğu’nda sanayinin gelişmesi için büyük çabalar harcamışlardır.

XIX. Yüzyılın ortalarına kadar gelen devredeTanzimatçıların özellikle İstanbul’da büyük sanayi yatırımlarına giriştiği görülmektedir. Ancak harcanan bütün çabalar, kurulan üretim tesisleri, özellikle planlama, kalifiye eleman, maliyet, pazarlama, ulaşım gibi problemlerin çözülmemiş olması sonucun da uzun ömürlü ve kalıcı olamamıştır.

XIX. yüzyıl Avrupa’nın her alanda öne geçtiği bir dönem olmuştur. Bu yüzyılda sanayi inkılâbını başta İngiltere olmak üzere gerçekleştiren Avrupa devletleri, sanayiini geliştirme başarısını gösteremeyen ülkelerin pazarlarını istila etmeye başladılar.

Bu duruma ilk düşenler, sanayi atılımını gerçekleştiren İngiltere karşısında, diğer kıta Avrupa’sı devletleri olmuştur.

1815’ten sonra, Avrupa’yı kasıp kavuran Napoleon Savaşlarının bitmesiyle, başta Fransa olmak üzere, öteki Avrupa devletleri de sanayileşme çabalarına hız verdiler.

Bunun için de himayeci gümrük politikaları oluşturarak yerli sanayii canlandırmaya çalıştılar.

Yüksek gümrük duvarları oluşturma uygulamasını Fransa başlattı. Onu Alman Zollverein Devletleri ve nihayet 1833’te Avusturya izledi. Aynı yıl Rusya da ithalata ağır gümrük koydu.

İşte bu durum İngiltere’yi Osmanlı İmparatorluğu pazarına yönelten temel etkenlerden birisi oldu. 

Osmanlı İmparatorluğu önemli bir Pazar olmasının yanı sıra, sahip olduğu zengin hammadde kaynaklarıyla da İngiliz sanayii için önem arz etmekteydi.

Öte yandan, Avrupa devletleri kendi sanayilerini korurken, Osmanlı Devleti kapitülasyonlarla verdiği hakları muhafaza ediyor, hatta genişletiyor, Avrupa’daki ekonomik gelişmelerin dışında kalıyordu. (3)

Böylece, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa devletleriyle yüzyıllardır sürdürdüğü ticarette üstünlük, İngiltere başta olmak üzere radikal bir biçimde Fransa ve Avusturya gibi ülkelere geçiyordu.

Yabancıların İmparatorluktaki ticari faaliyetlerini sınırlayan tahditlerin de 1838 Osmanlı İngiliz Ticaret Antlaşması ile kaldırılması Avrupa mallarının Osmanlı pazarını ele geçirmesini kolaylaştırdı. (4)

İngilizlerle yapılan ticaret antlaşmasını diğer Avrupa ülkeleri de elde ettiler. 1840 yılında imzalanan bir antlaşma ile bunlara Prusya da eklenmişti.(5)

Artık Osmanlı pazarı Avrupa üretimi mallara karşı açık bir duruma gelmiş, yerli mamullerin yerini giderek artan bir hızla yabancı mallar almaya başlamıştı.

Bu durum sınırlı ve belirli bir kalitenin üstünde üretim yapamayan Osmanlı küçük üreticisi, zanaatkârını ekmeğinden ederek, devletin vergi gelirlerinin düşmesine de yol açmak gibi zincirleme sonuçlar doğurmuştur.

Sürekli savaşlar ve iç isyanlar yüzünden zaten kötü olan Osmanlı maliyesi kaynak kaybına uğramıştır. Bu gidiş on dokuzuncu yüzyıl boyunca kötüleşerek sürmüş, dış borçlarla durum ağırlaşmış ve yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde ekonomik çözülme Avrupa mali kontrolüne yol açmıştır..” (6)

Devam edecek…

www.canmehmet.com

Resim : Tarafımızdan düzenlenmiştir.

Açıklamalar;

(*) İlk baruthane,” Sultan İkinci Bayezid devrinde İstanbul’da Atmeydanı’nda kuruldu. 17. yüzyılda İstanbul’un Ayasofya, Kâğıthane, Şehremini ve Unkapanı gibi birçok semtinde baruthaneler ve barut mahzenleri açıldı. İstanbul’un dışında Selanik, Gelibolu, İzmir, Konya, Trablusşam, Van, Belgrad ve Bağdat’ta da baruthaneler tesis edildi. Ayrıca Güneydoğu Anadolu’da, Sivas ve Malatya yörelerinde güherçile kalhanelerinde basit usullerle barut üretildi.”  Yazının tamamaı için bakınız; http://osmanli-devleti1299.tr.gg/baruthane.htm

Yararlanılan Kaynaklar;

-Prof. Donald Quataert, “Sanayi Devrimi Çağında Osmanlı İmalat Sektörü

Kaynaklar;

 (1) ”YERKÜRE MANİFESTOM” MIHAIL GORBAÇOV

(2a) Prof. Donald Quataert, “Sanayi Devrimi Çağında Osmanlı İmalat Sektörü

(2b) 20. Yüzyıl başlarında, imparatorluğun nüfusu belki de 26 milyona ulaşmışken, imalat sektöründeki işçilerin sayısını tekrarlamak da pek faydalı değildir. Bu sırada İstanbul’da, Anadolu ve Suriye vilayetlerinde 303.000 sanayi işçisi, Lübnan, Kudüs ve Irak’ta 105.000 sanayi işçisi olduğu tahmin edilmektedir. Eldem(1970), s. 287.

 (3) Haluk Ülman, 1. Dünya Savaşı’na Giden Yol, 3. B. İmge Yayınevi, Ankara, 2002, s.20-25; Rıfat Önsoy, “19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Sanayileşme Teşebbüsleri”, Milli Kültür, cilt 2, sayı 3-4-5, (Ağustos, Eylül-Ekim 1980), ss. 71-74. (Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii, (1839-1876) The Ottoman Industry in Tanzimat Era (1839-1876) Mehmet SEYİTDANLIOĞLU, dip notu)

(4)Ayrıntılı bilgi için bkz. : Mübahat Kütükoğlu Osmanlı-İngiliz İktisadi Münasebetleri (1580- 1838), Ankara, TKAE Yayınları, 1974; Ülman, a.g.e., ss.17-30; Adnan Giz, “Tanzimat’ın Sanayiimiz Üzerindeki Yıkıcı Etkileri” İ.S.O.D. (İstanbul Sanayi Odası Dergisi) yıl 3 (15 temmuz 1968), ss. 15-17. (Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii, (1839-1876) The Ottoman Industry in Tanzimat Era (1839-1876) Mehmet SEYİTDANLIOĞLU dip notu)

(5) Rıfat Önsoy, Türk-Alman İktisadi Münasebetleri 1871-1914, İstanbul, 1982, s. 5 vd. ( Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii, (1839-1876) The Ottoman Industry in Tanzimat Era (1839-1876) Mehmet SEYİTDANLIOĞLU, dipnotu)

(6) “Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii”, (1839-1876) The Ottoman Industry in Tanzimat Era (1839-1876) Mehmet SEYİTDANLIOĞLU

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*