Birlikte çektirmiş oldukları bir fotoğrafta bakan kişiler, ilk önce kime bakarlar ?
“Elbette kendilerine !”
Kişilerin kendilerini değerlendirirken, kendi özellik ve yeteneklerine (diğer insanlar için yapacakları değerlendirmelere nispeten) daha olumlu baktıkları bilinmektedir. Bu (önyargı), fiziksel (görsel) durum için de geçerlidir.
…
Kadın ve Erkek, yaşam vitrininde birlikte yer almak istemektedir. Ancak bu uygulama, toplumlarda şu şekillerde farklılıklar gösterebilmektedir :
a) Kadın-Erkek yan yana,
b) Kadın, Erkeğin önünde,
c) Kadın, Erkeğin arkasında.
Değişik toplumlara (kültürlere) göre Kadının konumunu belirleyen birçok etken arasında öne çıkanlar şunlardır :
a) Kadının, üretimi ile ekonomiye katkısı, bu katkı derecesinde de kendi geleceğini kazanma arzusu,
b) Kadınlığı, anneliği,
c) “Kadınlar, toplumun bir parçası olmak için, ailenin bir parçası olmak zorundaydılar.” (1)
…
Özetle: Kadın üretime katılacak, ürettiği değer oranında geleceğini kazanacak; böylece toplum yaşamında önce ailenin, sonra da toplumun bir parçası olacak.
Peki kadının şahsında (görünürde) bu kadar önemli görevler toplarken, Kadın-Erkek çatışması nerede başlamaktadır veya bu çatışma, yukarıda sayılanların hangisi ile ilgilidir ?
…
Yazı dizisinin önceki (ilk) bölümünde yazılanların özetini aşağıya aktararak, konuya biraz daha geniş bir pencereden bakmaya çalışalım :
– Kadının “Beni anlamıyorsun !” iddiasının arkasında “anlaşılmama” değil; genellikle “duyguların yönetilmemesi“ vardır.
– Medyada sıkça yazıldığı gibi “dünyanın en zeki insanı” açıklaması doğru değildir. Çünkü her insanın başarılı olduğu alan sınırlı ve farklıdır. Bu manada Kadın-Erkek (başarıları) cinsiyet temelinde (ve fikir üretiminde) karşılaştırılmaz.
– ‘IQ‘ ile ölçülen zeka (düşünme ve akıl yürütme yeteneği), insanların okul ve iş yaşamındaki başarısını belirleyebilir. Ancak kişinin ‘EQ‘ su (insanın duygularını yorumlama, yönetme ve kontrol altında tutma becerisi) gelişmemişse; kişi, ilişkilerinde sorun yaşayacak ve (evliliğinde) başarısız olacaktır.
– Kadınlar (bunu açıkça belirtmeseler de) çoğunlukla tepki alacaklarını, hoş karşılanmayacaklarını düşündükleri için özgürce, korkmadan kendilerini ifade etmemektedir. İfade etselerdi, belki de birçok konu soruna dönüşmeyecek, başka isimler altında (inada dayalı) bir çatışmaya sürüklenmeyecekti.
– Çocukların 8-10 yaşlarına kadar aile-çevreden (öğrenimlerinden) edindikleri davranış biçimleri, onlara yaşamları boyunca rehber olmaktadır. Gözden kaçırılan önemli hususlardan birisi de budur.
– Çocukların gelecek (maddi boyutta) eğitim-öğreniminde “okul – iş yaşamı” önceliği alırken; ne acıdır ki düzgün ilişki kurabilmeleri, yaşamlarına kalite getirecek olan mutluluğun gerekleri (yani “insani tarafın imarı”) gözden kaçırılmaktadır. Bunun sonucunda (Batı’da ve bizde) çocuklarımız ve eşleri mutsuz olmaya ve evlilikleri de kalitesiz / kısa ömürlü olmaya başlamıştır.
…
Konuyu toparlayarak sonlandırırken, kadının “Beni anlamıyorsun !” serzenişinin arkasında bakalım neler bulunmaktadır :
1) Kadınlar, karşılarındaki gerçek bir insan ile değil, kafalarındaki “imaj” ile evlenirler.
2) ”Mutlu evlilik” yoktur. “Mutlu olmanın bedelini ödeyerek ‘mutlu’ olanlar” vardır.
3) Evlilik, “Aşık Olmak” la değil; birbirlerini çok iyi tanımakla başlar ve taraflar, sorumluluklarını yerine getirdikleri ölçüde de önce saygı ortamı oluşur, sonrasında da sevgi – aşk doğar.
4) Evlilik bir “piyango” değildir. Başkasının emeği – parası üzerinden mutlu olunmaz. Taraflar, yiyecekleri yemeğe birlikte malzeme koymalıdırlar.
5) Evlilik, bir eşin, “diğerinin” eksik parçasının tamamlanmasıdır. (Bu nedenle evlilik öncesi, kişinin mutlaka kendisini ve karşısındakini (eş -anne-baba- adayını artı-eksileri ile çok iyi tanımış olmalıdır.)
6) “Güzellik – iyi bir meslek – boy / pos – servet” çok cazip şeyler olmakla birlikte, bunlar insani ilişkileri düzenleyemezler, üzerlerine bir sorumluluk alamazlar, yuva kuramazlar, bozulan musluğu tamir edemezler, yemek yapamazlar ve çocuk doğuramazlar.
7) Sürekli edilen şikayet ve serzeniş, makine dişlilerinin arasında bulunan yağı tüketir ve dişliler (yani ilişkiler) gıcırdamaya, ses (yani kavga) çıkartmaya başlarlar.
8) Sorunların çözümüne olumlu yaklaşmayan, sorunların kaynağı olmaktadır.
9) “Bencillik”, sanıldığı gibi cehalet kaynaklı değildir; genellikle bir sorumsuzluk sonucudur. Sorumsuzluk da çok açık olarak bir saygısızlık çeşididir.
10) “Haklı olmak” sizin için tek amaç ise, size bir müjdemiz var ! Sizin mutlu olmanız başka bahara kalmıştır. İnatla “Haklı olmak” trenine binmeye çalışanlar; sabırla yüzen “mutluluk gemisi” ni kaçırmışlardır.
…
Son söz :
Kadın : “Beni anlamıyorsun !”
Erkek : “Biz başlangıçta birbirimize ‘Aşkım‘ demiyor muyduk ?
Kadın : “Evet, diyorduk…” Peki ne oldu da o günün ‘Aşkım‘ ları, bugünün ‘Şaşkınları’ oldu ?
Değişen ; biz miyiz yoksa şartlar mı ?”
…
Hocaya sormuşlar :
– Eşinin ismi nedir? Hoca :
-“Bilmiyorum!”
– A Hoca! İnsan karısının adını bilmez mi ? Hoca :
-“Geçinmeye niyetim yoktu, öğrenmedim.”
…
İşinizi lütfen baştan ciddi tutunuz, (Önce düşünmeli işi, sonra pişman olmamalı kişi!) aile büyüklerinizi devreden çıkarmayınız ve mutlaka onların deneyimlerinden yararlanınız. Sadece bir gelinlik giymek, balayı için eğlenmeyiniz, pardon (!) evlenmeyiniz.
KAYNAK :
(1) KADINLAR TARİHİ. Cilt.2. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.