Hukuk Uygulamadan Doğuyorsa Roma Hukukunun Gereği ?

Hukuk kurallarının toplum için önemi bilinseydi, ithal hukuka  yine Devrim ! gözüyle bakılır mıydı? Hukuk sosyal hayatı, ahlaki kıymetlere göre düzenlemeyi hedefleyen maddi müeyyideyle teçhize elverişli davranış kuralları arasındaki ilişkiler kompleksidir.”(*)

“Hukuksosyal hayatı ahlaki kıymetlere göre düzenlemek…” İse:

Türk Medeni Kanun’u hangi ahlaki kıymetlere göre düzenlenmiş olmalıdır?

İslam Ahlakı’ mı,

Roma, Hıristiyan Ahlakı’ mı ?

1926’da İsviçre’den alınan Medeni Kanun, Roma ve Hristiyan Hukukundan doğmuş değil midir?

**

Yukarıdaki kısa tanımdan anlaşılan : Toplumlar, ahlaki kıymetlere göre yaşamlarını düzenlemekte, yaşamakta ve bu değerlere paralel hukuk kuralları oluşturmaktadır.

Açık ifadesi ile :

Roma ve Hıristiyan Hukukuna göre yaşayan ve yaşamlarını bu kurallarına göre düzenleyen İsviçre’den (1926’da) Medeni Hukuk ithal edilerek, bir İslam Ülkesine (Türk Toplumuna) uygulanabilir mi ? Uygulandığında farklı kültür değerlerine, inanca sahip (Müslüman) Türk toplumu hangi anlayışa göre yol alacaktır ?

Bu noktada şu iki açıklama yapılmalıdır :

  1. “Osmanlı Hukuku şer’î ve örfî hukuk olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Şer’î hukuk, kaynağı Kur’an, Sünnet, icma ve kıyas olan ve fıkıh kitaplarında yazılı halde bulunan normlar manzumesidir. Örfî hukuk ise, padişahın iradesine dayanarak ferman ve kanunnamelerle ortaya çıkan hukuktur. “, ” Osmanlı’da Şeri hukuk sadece Müslümanlara uygulanmaktaydı. Örfi hukuk, gelenek ve göreneklere dayanmaktaydı. Padişahın buyrukları da örfi hukuk kapsamına girmekteydi...”, “…an­cak Hıristiyan tarihinde kilise hukuku ile devlet hukuku arasındaki fark çok önemlidir. Müslümanlar tarafından ilahi kökenli olarak ka­bul edilen ve insan hayatının bütün cephelerini düzenleyen tek bir hukuk, şeriat vardır : Medeni, ticari, cezai, anayasal ve –kelimenin Hıristiyanlık bağlamıyla- daha çok dine has konular için bir hukuk. Açık ifadesi ile : İslam ve Hristiyan hukuku arasında büyük farklar vardır. İslam : İnsan hayatının tüm cephelerini kucaklarken, Hristiyan hukukunda ise, sadece “dine has konular” uygulamadadır.

2) 2. İslâm Hukukunun Teorik Gelişmişliği ve Zenginliği Bakınız :  https://www.anayasa.gen.tr/islam-hukuku.htm  (Yazarı : Anayasa Hukuku/Kamu Hukuku uzmanı Prof. Kemal Gözler )

İslâm hukuku, çok gelişmiş bir hukuk teorisine sahiptir. Bir hukuk teorisi olarak İslâm hukuku en az Roma hukuku ve Roma hukuku temelli kıta Avrupası hukuku ve keza Anglo-Sakson hukuku kadar gelişmiş bir hukuktur. Hatta, yorum, akıl yürütme gibi bazı alanlarda İslâm hukuku onlardan daha da ileri ve sofistikedir. Fıkıh usûlü kitapları, Batıdaki hukuk metodolojisi kitaplarından teorik zenginlik bakımından asla geri değildir; tersine onlara göre fazlası vardır…

YUKARIDAKİ AÇIKLAMALAR IŞIĞINDA : Bir İslam toplumuna, her ne ad altında olursa olsun, Hristiyan hukuku uygulamak ne kadar doğrudur veya bu uygulama : İslam Toplumunun-Müslümanların ihtiyacına ne kadar cevap verecek, verebilecektir ? Vatandaşlar günlük hayatlarında yaşadıkları ile, mevcut hukuk sisteminden-adliye teşkilatından ne kadar memnundur ?

İnsanlık, “Demokrasi Ve “Laiklik” konusunda yanıltılıyor olabilir mi?

-Düşündüğümüzü “Ama” sız, ifade de özgür müyüz?

İnsanlar haklarını (mevki-makam-servet-kariyer vb. farklılıklar gözetilmeden) eşit şartlarda kullanabiliyor mu?

Cumhuriyetle yönetilen herhangi bir ülke vatandaşı, mevcut iktidarı basın özgürlüğü kapsamında ve dilediği konularda eleştirebiliyor mu?

Çoğunluğun aldığı, onayladığı bir karara azınlıktakiler uymayabiliyor mu?

 …

Olayı yaşayanından (Öğrenci-Doktordan) naklen:

Tıp öğrencilerini uygulama yapmak üzere bir Akıl Hastanesine götürürler. Öğrenciler hasta koğuşlarını gezerken bir hasta yakınındaki bir öğrencinin yanına yaklaşır ve sorar:

Benim neden burada olduğumu biliyor  musun? ” Tıp öğrencisi kendisine anlatılan hasta hikâyelerin etkisinde kalmış olmalı ki soru karşısında tedirgin olur ve :

Hayır! Bilmiyorum” Der. Hasta konuşmasını sürdürür:

Sizin gibi düşünenler çoğunlukta olduğu (Benden farklı düşündükleri) için beni buraya hapsettiler” der.

Hasta şunu ifade etmek istemektedir.

-Eğer, benim gibi düşünenler çoğunlukta olsaydı, ihtimaldir ki, benim gibi düşünmeyenler (azınlıktakiler) burada kalacaktı.

Yunan demokrasisinin merkezinde yer alan halkın iktidarı konusunda Benjamin Constant,

-“eskilerin özgürlüğü ”nü zikretmekteydi: “ Bu özgürlük, tam egemenliğin çok sayıda parçasını doğrudan, ama kolektif olarak kullanmaktan ibaretti fakat […] eskiler bireyin, bütünün otoritesine tam olarak boyun eğmesini bu kolektif özgürlükle uzlaşabilir görmekteydiler, (1)

Batı dünyasında, Aydınlanma Çağı’nda ortaya çıkan “modernlerin özgürlüğü” ise daha başkadır: O, Herkes için sadece yasalara boyun eğme hakkı, bir veya birkaç kişinin keyfi iradesi sonucu tutuklanmama, hapiste tutulmama, öldürülmeme veya herhangi bir biçimde kötü muameleye tabi tutulmama kudretidir. O, herkes için düşüncesini belirtme, işini seçme ve yapma, [-‘’] izin almaksızın ve nedenleri veya adımları konusunda hesap vermeksizin istediği, yere gitme veya gelme hakkıdır. (2)

Çoğunluğun iradesini kabul ettirme kudretiyle her insanın kendi istediği yolu izleme hakkını birbiriyle nasıl uzlaştırabiliriz?

En büyük sayının görüşlerini paylaşmayan insanlar için hangi düşünce hakkı söz konusudur?

Filozoflar tarafından bu sorulara verilen cevaplar ise ikna edici olmaktan uzaktır. Rousseau’ yu düşünelim:

-“Fakat bir insanın nasıl hem özgür olabileceği hem de kendisinin iradesi olmayan iradelere boyun eğmeye mecbur olacağı soruluyor. Zıt görüşlerde olanlar nasıl hem özgür olabilir hem de rıza göstermedikleri yasalara boyun eğebilir? Cevabım, bu sorunun kötü sorulmuş bir soru olduğudur: […] Devletin bütün üyelerinin değişmeyen iradesi, genel iradedir […]. Halk meclisinde bir kanun teklifi yapıldığında onlara sorulan şey bu teklifi tasvip mi ettikleri yoksa ret mi ettikleri değildir; onun onların temsil ettikleri genel iradeye uygun olup olmadığıdır.

Her biri oyunu verirken bu konuda düşüncesini söyler ve oyların hesaplanmasından genel iradenin ifadesi çıkar. Benimkine zıt olan görüş üstün geldiğinde bu benim yanılmış olduğumdan ve genel irade olduğunu düşündüğüm şeyin o olmamasından başka bir şeyi göstermez. Benim bireysel görüşüm üstün gelmiş olsaydı istemiş olduğum şeyden başka bir şey yapmış olacaktım, o zaman ben özgür olmamış olacaktım” (3)

Dört bölümde yazılanlar özetle: İslam Fıtratı üzerine yaşayan bir toplumun Hıristiyan Hukukuna göre yaşaması ve olası sonuçları

“İslamiyet’in doğuşu ve yayılışı bir mucize izlenimi uyandırır…

Üst üste gerçekleştirilen fetihlerle baş döndüren bir hız göstererek yayılan bu yeni kültür, insanlığın en parlak kültürlerinden biridir ve antikçağ kültür mirasının büyük kısmını alıp, onu yeni bir ruhla doldurarak, bir bakıma batı dünyasının eğiticisi olmuştur…(**)

Profesör P. Hitti’nin “Precis d’Histoire des Arabes” ismindeki eserinin 1950’de neşredilen Fransızca nüshasının 149. Sayfasında ifade ettikleri:

Latin Garb’ı, Astroloji kadar Astronomiyi de tetkike sevk eden gayret, Endülüs tarikiyle Müslümanlardan intikal etmiştir. Bu sahalardaki İslâm eserlerinin başlıcaları İspanya’da Arapçadan Latinceye tercüme edilmiştir…Avrupa dillerinin ekserisinde yalnız yıldız isimleri İslâm menşelerine bağlanmakla kalmıyor, aynı zamanda Azimut, Zenith, Nadir vesaire gibi birçok fenni tabirler de Arapçadan geçmek suretiyle İslâmiyet’in Hristiyan-Avrupa’daki ilmî mirasının ne kadar zengin olduğunu göstermiş oluyor.”

İşte bundan da anlaşılacağı gibi, ilim sahasında Avrupa, İslam’ın muazzam servetine varis oluvermiş bir mirasyediden başka bir şey değildir. (4)

Bu noktada sormak gerekir, batılı ilim insanlarına göre, Batı Medeniyeti, İslam Medeniyeti’nin çocuğudur. Bu durumda, İsviçre’den Medeni Kanun’u almak ne anlama gelmektedir?

Bu bir ihtiyaç mıdır?

Bu bir tercih midir?

www.canmehmet.com

Resim : Görseller web ortamından alınmış, düzenleme tarafımızdan yapılmıştır.

Açıklama ve kaynak:

(*)Eleştirisel Hukuk Başlangıcı Dersleri, Prof. Dr. Tarık Özbilgen, İst. 1976, shf. 16. (Av. Ömer Faruk Uysal.  Daha fazlası için bakınız:  http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=394

(**)“İslamiyet, Doğuşundan Osmanlı devletinin Kuruluşuna Kadar”CLAUDE CAHEN, BİLGİ YAYINEVİ I. Basım Ağustos 1990

  (1-2)Benjamin Constant, De la liberte des anciens comparee a celle des modernes, Les liberaux içinde Cilt II. Pierre Manent tarafından seçilmiş ve sunulmuş metinler, Hachette, 1986, s. 74 -75 “DEMOKRASİ KARŞISINDA İSLÂM” PHILIPPE D’İRİBARNE

 (3) Jean-Jacques Rousseau, Du contrat social (1762),  Garnier  Flammarion, 1975,  s.148-149. “DEMOKRASİ KARŞISINDA İSLÂM” PHILIPPE D’İRİBARNE

(4)“Batı Kaynaklarına Göre İslâm Medeniyeti”, İsmail Hami Danişment, Derin Tarih yayınları, Kasım 2015. Sahife:55.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*