“Arap insanı susuz. Hep susuzluğunu giderecek birilerini veya bir şeyi arıyor. Ufukta ne zaman bir umut belirse bir hevesle peşinden gidiyor. Araplar, kaynağı ister içeride ister dışarıda olsun, dünya üzerinde en fazla küçük düşürülen ve bunun bilincinde olan insanlar. Yeryüzünde ne zaman Araplar ile empati kuran bir ses yükselse bu ses, onları acılarından çekip çıkarır umuduyla elleri uzanır….” Duygularını böyle ifade etmektedir. El Cezire Tv yorumcusu yazar, Abdülsettar Kasım,
“Geçmişte SSCB’ye sarıldık ve bazılarımız onu daima beklenen kahraman olarak gördük. Filistinlilere devlet kurma sözü veren ABD Başkanına seslendik… Chavez’in fotoğrafları, pek çok Arap evinde mevcut. Pek çoğu onu, bir Arap ulusal kahramanı olarak görüyor.
Şimdi ise sahnenin önünde Türkiye var. Başbakan ise Arap insanını iyileştirecek ve onu aşağılanma çilesinden kurtaracak kahramanlar listesinin başında görülüyor.
Türkiye’nin Filistin meselesine yönelik tutumuna olumlu bakmayan bir Arap bulmamız zor. Kuşkusuz Türkiye, sergilediği tavırlarda çoğu Arap rejiminden daha üstün davranıyor.
Türkiye, politikayla uğraşmaya zamanı olmayan yoksul insandan tutun da aydın insana kadar herkesin saygısını ve takdirini kazanmış durumda.
Sadece Arap rejimleri ve onun etrafındakiler öfkeden ve kinden soluklarını tutuyor. Zaten bunların oranı da en iyi ihtimalle ancak yüzde 10’u bulur.
Ancak sokaktaki ve medyadaki insanların yorumlarına bakınca Türkiye ile ilgili beklentilerin, Türkiye’nin –en azından şu anki sosyal, ekonomik ve siyasi durumu göz önünde bulundurulursa- kaldırabileceğinden daha fazla olduğunu görebiliriz.
Araplar özellikle de Filistinliler Türkiye’ye çok fazla bel bağlamış durumda. Pek çok kişi, Türkiye’nin askerî gücünün, İsrail’in askerî gücünü aştığını düşünüyor, bu nedenle de beklentilerinin çıtasını yüksek tutuyor.
Araplar zamanla kendi güçlerinin, istediklerini yapmak için gerekli olmayabileceğini ve bunu onlar adına başkalarının yapabileceğini düşünmeye başladılar ancak hep daha fazla yenilginin içine battılar.
Şimdi bir kez daha istemediğimiz bir şeyin içine düşmemek için, medyanın ve aydınların, Türkiye’nin verebilecekleri konusunda insanları bilinçlendirmeleri gerekiyor.
Türkiye, Arap ve Müslüman bölgesinde önemli ve güçlü bir ülke. Aramızda dini, tarihi, toplumsal ve ekonomik bağlar var.
O, biz ve diğer komşular, bölgedeki bütün halklara refah, onur ve ilerleme sağlayabilecek tek bir vücuttan ibaretiz.
Türkiye özellikle şimdi, Arap ülkelerinin gıyabında büyük ve önemli bir rol oynuyor. Ancak bu, Türkiye’ye yüklenebileceğinden fazlasını yükleyebileceğimiz veya halkından, bizim yerimize Arap rejimleriyle karşı karşıya gelmesini isteyebileceğimiz anlamına gelmiyor.
Türk Hükûmetinin Önündeki Zorluklar
AK Parti yönetimindeki Türkiye, kendine sakince ve yavaşça yeni bir yol açıyor. Bu hükûmet, bir şey yapmadan önce defalarca düşünüyor, üzerinde çalışıyor ve önünde iç ve dış pek çok engelin bulunduğunu biliyor.
Filistin ve Gazze, bu hükûmetin gündemindeki tek mesele değil. Daha önünde pek çok iş var. İşte başlıca engellerden birkaçı:
İçeridekiler: İlk olarak Türk hükûmetini gözetleyen ve özellikle de laikler arasında onu bir şekilde düşürmeyi planlayan kimseler var. Ulusalcı ve solcu partiler, hükûmetin İslamcı olduğunu kanıtlamak için Başbakanın ve Bakanların açıklarını arıyor.
Laikler, pek çok politikasında hükûmetle çekişmekten çekinmiyor. Daima imajını zedelemeye çalışıyor ve Atatürkçülüğü yok etmeye, laiklikten kurtulmaya ve İslami bir devlet kurmaya çalıştığını söylüyorlar.
Ancak bunların bizzat kendileri, İsrail’in dostları. Türkiye’yi, İsrail’i tanıyan ilk Müslüman devlet yapanlar da bunlar. Pek çoğunun dönme Yahudilerden geldiği de biliniyor.
Laikler bugün, Özgürlük Konvoyu sıkıntısı konusunda ellerinin kollarının bağlı olduğunu hissediyor çünkü Türkiye’nin onuruna dokunan İsrail’i destekleyemiyorlar.
İsrailli dostları onları, AK Partinin bile tavırlarından daha sert görünebilecek İsrail karşıtı bir durumun içine düşürdü. Yine de bu, laiklerin içinde bulundukları durumu değiştirecekleri anlamına gelmiyor.
İkincisi, Türkiye millî isteklerini gerçekleştirmek için silahlı eylemler yapan PKK ile uğraşıyor. İsrail’in özellikle de Irak’ta Kürtler ile iyi ilişkiler içinde olduğu biliniyor. Bu ilişkiler, İsrail’in dostu olarak bilinen Türkiye’ye kadar uzanıyor.
İsrail daha önce Türkiye’deki Kürtleri kışkırtmamıştı ancak şimdi Türkiye’yi yormaya hazır görünüyor. İskenderun’daki Deniz İkmal Destek Komutanlığını hedef alan saldırının İsrail komplosu olduğundan bile kuşkulananlar var.
Türkiye, güvenlik alanında İsrail, ABD ve Avrupa kaynaklı ihlaller yaşıyor. Bu ülkeler, Türkiye’ye yeni yorgunluklar çıkarmak isterse bunu yapabilecek güce sahip.
Batı, yaklaşık 90 yıldır Türkiye’yi kurcalıyor. Burada dostları, casusları, ve destekçileri var ve bunlar, ülkenin dört bir yanına dağılmış durumda.
Bunlar, Kürtleri parayla, eğitimle ve örgütlenmeyle destekleyebilir.
Üçüncüsü, Türk hükûmeti, yargının ve ordu ile güvenlik birimlerinin, içerideki hasımlarının tarafına doğru kaymasından muzdarip. Hükûmet, yargıyı ve orduyu kışkırtmamak için bıçak sırtında yürüyor.
Önceki hükûmet, yargıyı, orduyu ve güvenlik teşkilatını, laikliğin gereklerine uygun yönde şekillendirmeye çalışmıştı. Böylece bu birimlerde gruplaşma, demokrasiden ve profesyonellikten uzak bir biçimde yerleşmiş oldu.
Şimdiki hükûmet ise bu durumun farkında. Bu nedenle de aşamalı ve yavaş bir değişim süreci başlattı. Erdoğan hükûmeti çoğu zaman mayınlı bir tarlada yürüyor. Dolayısıyla dikkatli olmak onun için önemli.
Dördüncüsü, Erdoğan hükûmeti, insanlara, yaşam koşullarını iyileştirmek konusunda ne kadar ciddi olduğunu kanıtlamak için mümkün olduğunca büyük bir ekonomik ilerleme sağlamaya çalışıyor. Türkiye’nin içindeki rekabet çok güçlü. Seçimler için de daima bir silah mevcuttur.
Dolayısıyla ekonomik başarının, Türk halkını ikna eden unsurlardan biri olması önem arz ediyor.
Diğer taraftan dışarıda da Türkiye’nin hızını kesen pek çok etken var. Bunların birkaçı şöyle sıralanabilir:
Birincisi, Arap rejimlerinin çoğu Türkiye için bir engel oluşturuyor çünkü bu rejimler değişimden nefret eder ve İsrail’i bölgedeki istikrar unsuru olarak görür.
Arap rejimleri, değişim isteyenlere düşman gözüyle bakar. Bu nedenle de kendilerini, kasıtlı veya kasıtsız, İsrail’in müttefiki olmuş bulurlar. Bu rejimler, İran’ın ve Hizbullah’ın karşısında nasıl durduysa İsrail düşmanlığında kırmızı çizgileri geçmesi durumunda Türkiye’nin de karşısında duracaktır.
İkincisi, Türkiye, NATO üyesi bir ülke ve bu ittifakın, Türkiye’nin içinden tamamen çıkamayacağı bağlayıcı hükümleri var. Örneğin İsrail ile askerî iş birliği kurma zorunluluğu gibi.
Belki Türkiye şimdilik İsrail ile doğrudan iş birliği üzerine kurulu ilişkilerini durdurabilir ancak en nihayetinde, NATO ile ilişkilerinden ötürü zorunlu olarak geri dönecektir.
Üçüncüsü, İsrail, askerî açıdan güçlü bir devlet ve bir karşılaşma yaşanması durumunda Türkiye’ye zarar vermesi kuvvetle muhtemel. Ancak Türkiye’nin askerî bir karşılaşmanın peşinde olduğunu düşünmüyorum.
Bunu, Türkiye’nin adımlarını abartanları, düşüncelerini yeniden gözden geçirmeye davet etmek için söylüyorum. Türkiye bazen İsrail’den silah satın alıyor ve onunla ortak tatbikatlar yapıyor.
Türkiye’nin cesurca adımlar attığı doğru ancak bunlar, İsrail ile ilişkileri tamamen koparacak veya bir İsrail gemisini vuracak boyutta değil.
Türkiye’den çok şey beklemek veya onu teşvik etmek, Türkiye’nin kendisini olumsuz yönde etkileyebilir.
…..
Türk Sırtı
Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu bütün engellere rağmen şu faktörlerden dolayı sırtı güçlü durumda:
1- Türk hükûmeti, İsrail’in Filistin politikasına karşı halktan destek görüyor. Seçilmiş hükûmetin tutumu, halk iradesini yansıtan bir tutum. Dolayısıyla halkla desteklenen bir hükûmetin yenilmesi veya korkak durumuna düşürülmesi oldukça zor.
2- Arap halkları, Türkiye’yi destekliyor ve ona güven veriyor. Türkiye ihtiyaç duyarsa Arap sokağından büyük bir destek görecektir. Arap halklarının tutumu, resmî Arap çevrelerininkiyle çelişiyor ve Erdoğan hükûmeti düşmanlığında fren etkisi yapıyor.
3- Suriye ve İran, Türkiye’nin yanında yer alıyor. Dolayısıyla bir zarara uğraması durumunda her iki ülkeye de güvenebilir.
4- Türkiye, Brezilya, Venezüela ve Cezayir gibi önemli ülkelerle dostluklar kurdu. Yani kendisi ve halkı için itici bir güç olan küresel ilişkiler kurmayı başardı.
Arapların İç Yapısı
Pek çok Arap, yaptıklarından dolayı Türkiye’ye şükran duyuyor. Böylece Türkiye, daima İsrail ile ilişkilerini iyileştirme yönünde harekete eden Arap hükûmetlerinden farklı davranmış oluyor.
Ancak bu şükran, Türkiye’ye yük olmamalı. Türkiye sonuçta askerî ve ekonomik imkânları sınırlı bir ülke. Şükran ancak fiillerle desteklenirse anlamlı olur. (1)
www.canmehmet.com
(1)Timetürk, (Kaynak; El Cezire televizyonunu web sitesi yazarı, Abdülsettar Kasım’a ait “Türkiye’nin üzerine fazla gitmeyelim” başlıklı yorum-analiz 12.06.2010
Resim : Tarafımızdan düzenlenmiştir.