Ekonominiz dünya lideri değilse, değeriniz Bostan Korkuluğu kadardır. Paranız kadar konuşabilirsiniz. Çünkü bugün birçok devlet yüksek-nükleer teknoloji ve silahına sahiptir. Yakın tarihe kadar mahallede (dünyada) bir efe vardı. Şimdi mahalle (Dünya) efeler diyarı oldu.
Nükleer Teknolojiye sahip ülkelere göz atıldığında görülenler (bilinenlerin arasında): Amerika, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Pakistan, Hindistan, İran, İsrail, Kuzey Kore, İsrail ve İllaki: Japonya, Almanya ile Brezilya…
Dünya üzerinde dün olduğu gibi bugün bir “Mutlak güç” Devlet bulunmamaktadır.
Osmanlı/Türkiye, I. Dünya Savaşı’nın sonuçlarına göre, kök ve büyük dalları budandı açık ifadesi ile, “ehlileştirildi” veya etkisizleştirildi.
Bu süreç Erdoğan Hükümetleri ile birlikte değişmeye başlandı ve Türkiye kendi yolunda yürümeye başladı.
Peki, “Boğazların Efendisi!” Osmanlının mirasçısı’nı (Takipçisini) kendi başına bırakırlar mı?
Eğer, “70 sente muhtaç” iseniz bırakmazlar.
Eğer, IMF/Dünya Bankası kapısında para dileniyorsanız bırakmazlar.
Eğer, Bağımsızlığınızın teminatı (Sayısal olarak “NATO’nun 2. Büyük gücü!”) Ordunuzun ihtiyaçlarında dışarıya bağımlı iseniz bırakmaz, haddinizi bildirmek için kafanıza çuval dahi giydirirler.
Peki, ne zaman rahat bırakmaya başlarlar?
–Hedeflerinize ulaşacak araçlara sahip olursanız.
Peki, biz hedeflerimize ulaşacak imkânlara sahip miyiz?
Bu noktada bir alıntı ile konuyu/diziyi noktalıyor; okuyanları, yazdığımız dokuz ölümle baş başa bırakıyoruz.
Dikkatli okuyanlar için yukarıdaki sorunun cevabı alıntının içerisindedir.
*
“..Soru: Peki, bütün bunlar gayet açık, anlaşılabilir ancak benim kafama takılan soru şu, Gülen’le, daha doğrusu CIA ile Erdoğan arasında bir sorun varsa eğer, bu sorunun nedeni nedir? CIA Türkiye’den, Erdoğan’dan ne istiyor?
Erdoğan, AKP sadece birer sembol, tıpkı diğer ülkelerdeki kukla hükümetler gibi, Obama gibi, George Bush gibi. Asıl önemli olan, bu sembolleri yönetmeye çalışan güç, yani CIA, yani ABD Silah Sanayi. CIA’nın yapmak istediği, sözkonusu hangi ülke ise, onu tamamen kontrol altına almak, iç ve dış politikasını yönetmekti. Ki son derece düzgün bir şekilde çalıştı bu sistem uzun seneler. Diledikleri kukla hükümeti getirmeyi ve uzun süre hükümette tutmayı başardılar.
CIA’nın planı, Türkiye’yi bir model ülke olarak kullanmak ve diğer ülkeleri de aynı şekilde hizaya getirmekti. Ilımlı İslam projesini Orta Doğu’da uygulamaya geçirmekti. Erdoğan ve Gülen, daha doğrusu CIA arasındaki sorun, bu planları aksatıyordu. CIA, Erdoğan’ın kontrolünü kaybediyordu, Bu arada Gülen’le hiçbir sorunları yoktu. Gülen iyi bir uşak olmuştu, emirleri harfiyen uyguluyordu.
Erdoğan, CIA ile sorunu daha da büyütmek için rest çekti. Boyun eğmeyeceğini göstermek için, bir mesaj vermek için
-“milyarlarca dolarlık silah alımlarını ABD ile değil, Çin’le yapacağım” dedi.
Tüm dünya bu reste şaşırdı. Bu, ABD ve NATO’nun en üst düzey kurallarından birinin ihlali anlamına geliyordu, yapılabilecek son şeydi. İşte bu, NATO ve ABD Silah Sanayiini çileden çıkardı.
Ve Erdoğan daha da ileri giderek,
-“AB’ye girmek için yıllardır beklediklerini ve bunun gerçekleşmeyeceğini anladığını, bunun yerine Şangay Birliği’ne katılmak istediğini” söyledi.
Ve resmen başvuruda bulundu. Ve bu davranış yine, çiğnenebilecek en son kurallardan biriydi.
Batı için yüz senedir kukla olan Türkiye, kukla oynatıcısına karşı, sahibine karşı isyana kalkmıştı. Batı, zorla kurduğu bu kukla düzenini, kolay yıktırmazdı.
İşte bunları yaptığınızda, son kullanma tarihiniz dolmuş demektir. Kim olursanız olun artık bitmiştir. Ve ABD’nin uygulayacağı cezanın diğer ülkeler için ibretlik olması gerekiyordu, çünkü bu durum başkaları tarafından örnek alınabilirdi, bu risk göze alınamazdı.
Erdoğan’a şu ihtimaller sunuldu, tabii bunları hiçbir yerde duyamazsınız;
1)Geri adım atacaksın. Herşeyi geri saracak, İsrail’le ilişkilerini düzeltecek, Çin’den silah almaktan vazgeçeceksin. Şangay’dan uzak duracaksın. Gülen’den özür dileyeceksin. Bu senin birinci seçeneğin.
2)Sessizce istifa edip gideceksin. Çünkü biz hali hazırda senin yerine gelecekleri belirledik…
3)Bunları kabul etmezsen, bizi bekle. Bu sana iki senaryo sunar;
a)Kaddafi gibi, Saddam gibi yokedilirsin, seni Taksim meydanında, Gezi Parkı’nda öldürürüz.
b)Mübarek gibi korkak bir şekilde teslim olabilirsin. Seni İngiltere’de bir hapishaneye atarız, yaşamının kalanını orda sürdürürsün.
İşte şu anda, Erdoğan bu seçeneklerle karşı karşıya.
Bu seçenekler Kaddafi, Saddam ve Mübarek’e sunulanlarla aynı. CIA böyle çalışıyor. Senaryolar o kadar aynı, şaşmaz ve detaylarıyla benzer ki, insan neredeyse aynı şeyleri tekrar tekrar görmekten sıkılıyor.
Ama aynı CIA, Esad’a bu seçeneklerden hiç birini sunmadı, Obamaya rağmen..
…Soru: Sizce Erdoğan’ın başına gelenler, Kaddafi ve Saddam’ın başına gelenlerle tıpatıp aynı mı olacak, yoksa biraz daha farklı bir versiyon mu göreceğiz burada?
Türkiye, Mısır ya da Libya’dan tamamen farklı bir ülkedir, dinamikleri çok çok farklıdır. Öncelikle, Türk insanı gerçekten de farkındalığı yüksek bir kitledir.
Aptallar için tasarlanmış iki partili sistem, ABD’de olduğu gibi, Türkiye’de çalışmaz. Türkiye’de çok farklı fraksiyonlar, eğilimler mevcuttur. ABD’de olduğu gibi, yani Demokrat ve Cumhuriyetçiler arasında bir gel-git oyunu sergileyerek halkla dilediğiniz gibi oynamanız Türkiye’de çalışmaz.
Burada bilinç düzeyi son derece yüksek bir halk kitlesinden bahsediyoruz. ABD’den çok farklı bir kitledir bu. Eğitimli ve düşünen insanların olduğu bir ülkede bu kadar kolay oyunlar sergileyemezsiniz, bu çok zordur.
Diğer bir fark da, Türk insanının aktivist yönü. Sokaklara inen, hakları için mücadele eden bir topluluktur Türkler.
…Türk halkı gözünü açık tutmaya devam etmeli ve Libya’da, Mısır’da olanlardan ders almalıdır. Bunları milliyetçi bir kişiliğim olduğu için söylemiyorum, burada tamamen farklı tür insanlardan bahsediyoruz.
…ABD’nin planları Libya ve Mısır’da olduğu kadar kolay işlemeyecektir Türkiye’de.
…Diğer bir konu da, AB meselesi.
Daha önce AB’yi bir kurtuluş olarak gören Türk insanı, AB’nin politik ve ekonomik çöküşünü görüyor. Almanların Türkiye’deki işlere başvurduklarını, Avrupa’da işsizliğin boyutlarını görüyor. AB’ye girmemiş olmanın bir avantaj olduğunu düşünüyorlar. (1)
*
Sonsöz:
–Devletlerarasında dostluk değil, sadece çıkarlar, çıkarlar ve çıkarlar vardır.
-Anlaşma için bir masaya eliniz güçlü bir şekilde oturmamışsanız, elinizdekileri de kaybedersiniz. (Mondros ve Lozan’da aynen böyle olmuştur.)
-“Batılılaşmak” bir tuzak idi. Bu açık ifadesi ile, “Sömürgeleştirilmek”tir. Bunun doğrusu Çağdaşlaşmak, çağın gereklerini yerine getirmektir. Örnek:
-Gelişmiş ülkeler gibi bir yılda, (15-90 yaş aralığında olan kadın-erkek) her vatandaşımız en az 25 (yirmibeş) kitap okumalıdır. Bu sayı bize ekonomik büyüklük olarak bir Fransa olmayı sağlayacaktır. Eğer, bir yılda 25 kitap yerine 30 (otuz) kitap okuyabilirsek, (Daha fazla bilgi ve yüksek teknoloji üretme yeteneğine sahip olacağımızdan) bu, bize siyasi ve iktisadi manada “tam bağımsızlık” sağlayacaktır.
-Lütfen!
-Her neyi kutsuyor, önem ve değer veriyorsanız: Okuyunuz… Okuyunuz… Okuyunuz!
-Eğer, bu sayıda kitap okumuyorsak, şunu çok açık olarak ifade edebiliriz:
-Sadece görünürde, şeklen bir “Siyasi bağımsızlık”ımız olmaya devam edecek, gerçekte iktisadi (teknolojik-para) bağımlılığımız devam edecektir.
-Lütfen okuyunuz!
-Ülkemiz, geleceğimiz, gençliğimiz, ülkeleri için KANLARIN DÜŞÜNMEDEN dökenlerin, geride bıraktıkları anaların-sevdiklerinin bir ömür kanayan yürekleri, gözyaşı döken evlatlarının hakları için.
Resim : Görseller web ortamından alınmış, tarafımızdan düzenlenmiştir.
(1)Daha fazlası için bakınız: www.timeturk.com/tr/2014/02/27/cia-erdogan-i-neden-hedef-aldi.html