Rusya Tarihi : Komünizmden Hayal Edilenler (3)

Büyük çoğunluk Lenin’in bu yönünü, demokrasi tanımını ve  Putin’in gözü ile Rusya’yı ilk kez öğrenecektir. Önce Rusların değerlendirmesi ile Lenin ve Leninizm’ i kısaca aktaralım

Ekim Devrimi, Lenin tarafından planlanmış ve 1922 yılı Mayıs ayında felç geçirinceye kadar kullanmaya devam ettiği büyük bir güç vermiştir… Birçok açıdan Lenin’in komünist miti gerçeklikten çok uzak değildir…Lenin’in basit zevkleri ve mütevazı, neredeyse çilekeş hayatı kendisinden mitsi imajına kolayca transfer edildi. Aynı zamanda, özel doktrine olan bağlılığı dar bir vizyon getiriyordu. Lenin bazen sadece kendisinin doğru cevabı bildiğine inanır ve zalimce davranırdı.

Aynı zamanda Lenin ve Bolşevikler yönetimi devraldıklarında ülkeyi yönetmek ve sosyalizmi kurmak için açık bir planları yoktu. Bir açıdan Lenin, “mucizeler yaratabilecek” halkın “enerji, inisiyatif ve kararlılığını” ortaya çıkararak bir “komün devleti” kurulması şeklinde devrimden bahsediyordu. Ekim 1917’de yaptığı bir konuşmada, “tüm çalışanlara” çağrıda bulunarak, “Devlet yönetimi sizin elinizdedir, kimseyi beklemeden olayları kendi ellerinize alın!” demiştir.

Aynı zamanda sürekli olarak devrimin olabilecek en otoriter durum olduğu konusunda hatırlatmalar yapıyor ve ekimden sonra açıkça sert kontrol, amansız baskı, çelik disiplin ve hatta diktatörlüğün gerektiğini söylüyordu…

Bazı tarihçilere göre Lenin’in halk katılımı konusunda söyledikleri, onun otoriter ve despot kişiliğinin saklanması içindi. (*)

Dünya ve ülke Siyasi Tarihi bize şunu göstermektedir:

“Özgürlük ve refah” vadedenlerin  büyük çoğunluğu bunları kendileri için istemekte veya hayallerle gerçekleri hiçbir zaman biraraya getirememektedirler. Diktatörlerden şikayet ederek yönetime gelenler; şikayet ettikleri diktatörlerden daha fazla baskıcı oldukları meraklılarınca çok iyi bilinmektedir.

…1917 Bolşevik zaferi Lenin’in kişiliği ve faaliyetlerinden ayrı düşünülemez. Hükümetin sürgüne gönderilenlere yönelik affıyla Rusya’ya dönmüştü ve 3 Nisan 1917 tarihinde Petrograd Finlandiya istasyonuna giriş yaptı. Alman hükümeti Lenin ve arkadaşlarının kapalı bir trenle İsviçre’den Almanya’ya geçiş yapmalarına izin vermişti ve Lenin’in Rusya’nın savaş çabalarına müdahale edeceğine inanıyordu. Bu yolculuk nedeniyle Lenin’in Almanlarla işbirliği içinde olduğu söylentileri yayılmıştı.

Sonraki gün Lenin Bolşeviklerin çoğunu bile şaşırtan bir çağrı yayımladı: Burjuva devrimini sosyalist devrime çevirmenin zamanı gelmişti. Parti gazetesi Pravda’da yayımlandığında Nisan Tezleri olarak adlandırılan bu yazılar, “burjuva” hükümeti olan geçici hükümete karşı bir devrim çağrısıydı ve tüm politik gücün Sovyetlere devredilmesi, savaşın hemen sonlandırılması, toprakların kamulaştırılması ve köylülere dağıtılması gerektiği, sanayinin ise işçi konseylerinin kontrolüne bırakılması gerektiği anlatılıyordu…

LENİNİZM

Lenin, Marksizmi Marx’in zamanından oldukça farklı olan bir dünyanın koşullarına göre uyarlamak için çok çalıştı, Buna kapitalizm teorilerini küreselleşen ekonomiye göre değiştirmeyi gerektiren emperyalizm ve sömürgecilik güçleri, işçi sınıfının şaşırtıcı muhafazakârlığı ve Marksizmin Rusya gibi çoğunluğu köylü olan ülkelerde uygulanması konusu da dahildi.

Lenin’in parti, demokrasi, devrim ve proletarya diktatörlüğü ve aynı zamanda köylülük ve emperyalizm komşusunda söyledikleri dikkate değerdir…Rus Sosyal Demokrat olan Lenin başkanlığındaki Bolşevikler ve Menşevikler olarak 1903 yılında ayıran şey, partinin niteliği hakkındaki tartışmaydı. Menşevikler Marksist amaçlar taşıyan herkese açık bir parti önerirken, Lenin partinin açık komuta zinciri ve askeri disipline sahip, profesyonel devrimcilerden oluşan sıkı bir birlik olması gerektiğine inanıyordu…

Genel anlamda, Lenin demokrasi hakkındaki görüşleriyle diğer Rus Marksistlerden farklıydı. Menşevikler ve hatta 1917 öncesinde Bolşevikler, Marksizm’e tüm insanlara politik temsil ve sivil özgürlük verilmesi yönündeki demokratik söz nedeniyle yaklaşmışlardır, ancak bu politik demokrasinin sosyal haklar demokrasisiyle desteklenmesi gerektiğini düşünüyorlardı.

Lenin ise, tam aksine demokrasinin herhangi bir içsel değerinin olmadığını, ancak toplumun sosyalist dönüşümünü ön plana çıkarmak için işe yarar olduğunu savunacaktı. Demekten hoşlandığı gibi, Bolşeviklerin demokrasi fetişi yoktu. Kendine has kararlılığı ve dünyada kapitalist sistemlerin yakında yıkılacağına dair inancıyla Lenin, 1917 yılında kendisi ve partisinin Rusya’da başarılı bir devrim yapabileceğine inanıyordu…

Lenin aynı zamanda kapitalizm altındaki sınıf mücadelesini, emperyalizm tarafından şekillendirilen küresel sahnede ele almak üzere Marksizm’i genişletmiştir. 1916 yılında yazılan ve 1917 ilkbaharında yayımlanan Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması adlı kitabında Lenin, kapitalizmin en yüksek aşamasında emperyalizme dönüştüğü, tekeller ve finansal kapitalin dünyaya hükmettiği sonucuna varmıştır. Özgür rekabetin yerini karteller almaktaydı ve kapital ihracatı malların ihracatından daha önemli hale geliyordu. 

Sürekli devam eden ekonomik genişleme, etki alanları ve kolonileşme çekişmeleri ile dünya ekonomik ve politik olarak bölümlere ayrılır. Uluslararası birlikler ve karşı gruplaşmalar olur. Katılımcıların üretim güçlerinin gelişimi ve dünyadaki payları arasındaki eşitsizlik, kapitalist devletler arasında savaşlarla çözümlenir.

Böylece, Marksizmin muzaffer sosyalist devrimde büyük kapitalistlerin elinden her şeylerinin alınmasıyla sonuçlanan tarih anlayışı, kapitalizmin sonunun dev çatışmalar çağı olacağını düşünen Lenin tarafından güncellendi.

Daha da önemlisi, kapitalist krizin bu şekilde algılanmasıyla koloniler ve az gelişmiş alanlar ön plana çıktı. Kapitalistlerin karşısında sadece kendi proletaryaları değil, sosyal düzen ve gelişmişlik düzeyinden bağımsız olarak sömürdükleri kolonilerin insanları da duruyordu.

Buna göre, proletarya ve koloni halkları doğal müttefikler olmalıydı. Lenin’in Batı Marksistlerine göre Asya’ya daha fazla ilgi göstermesi dikkate değerdir. Sonunda, sosyalist devrimlerin Rusya’da olduğu gibi emperyalizm zincirlerinin “en zayıf halkasında”, kolonicilikle sömürülen, çoğu uzak bölgelerde bulunan, kapitalizmin çelişkili ve istikrarsız olduğu yerlerde ortaya çıkması yönünde bir teori geliştirildi. (1)

 “…Marksizmin yanında, Lenin’in aynı zamanda Rus Narodnik (**) geleneğinden etkilendiği söylenmektedir. 1870 yılında doğan Lenin, büyürken Çernişevski hayranıydı ve en büyük kardeşi Aleksandr, 1887 yılında III. Aleksandr’a suikast düzenlemekle suçlanan Narodniklerle birlikte idam edildi. Lenin daha sonra Narodnik ideolojiyi yerden yere vuracaktı ancak yine de belirli bir ölçüde etkilenmişti. Lenin Narodnik ahlakına karşı çıkıyordu, bir Marksist olarak devrimci ideolojinin dünyaya bilimsel bir bakış açısı gerektirdiğini düşünüyordu…”(2)

Peki, kurtuluş olarak ileri sürülen bu (teoriler) iddialar pratikte bir yarar sağlayabildi mi?

İma edildiği gibi, komünizm entelektüel elitler ve sıradan çalışan vatandaş için de çekici bir ideoloji olabilirdi.

Yirminci yüzyılda Marksizm-Leninizmin yayılması ve dünya çapında yaşanan komünist devrimler bu ideolojinin kapitalizm ve sömürgeciliğin getirdiği eşitsizlik ve adaletsizliklere karşı bir tepki olarak ne kadar etkin olduğunu göstermektedir.

Belki de en güçlü yanı insani sömürü ve zorluklara bir açıklama getirmesi, insanların ve tarihin ortak çabasıyla ikisinin sonunun geleceğini vaat etmesidir.

Yirminci yüzyılda modern medeniyetin ümitsizliğe kapılması için o kadar çok sebep varken komünizmin iyimserliği parlıyordu. Sıkça duyulan Sovyet deyimi, bugün ne kadar karanlık olursa olsun “geleceğin parlak” olduğu yönündeydi.

Farklı tarihçiler bu söz verilirken, komünizmin çekici gelmesinde mantık ve duygunun rollerini vurgulamıştır. Örneğin Isaiah Berlin, Marksizmin kapsayıcı ve bilimsel otoriteye sahip olduğunu iddia ederken, “Yoksul ve ezilmişler Marksizmin rasyonel gücünü vurgulamıştır.

Diğer bazı tarihçiler ise kapitalist sistemin bireye şefkat göstermemesi ve bakım sağlamaması, bazı bireylere diğerlerinin üzerinde adil olmayan avantajlar sağlaması, Marksizmin beklentileri yükseltmesi ve hayal gücünü tetiklemesi, bilimin getirdiği prestiji paylaşmanın verdiği psikolojik fayda ve Marksizmi şimdiki zamanın hayal kırıklıklarından ayıran ve geleceğe odaklanan bakış açısı gibi psikolojik ve ahlaki yönlere odaklanmaktadır.

Zaman geçtikçe, Marksizmin verdiği sözler, özellikle kapitalist toplumun bir avuç zengin kapitalist etrafında kutuplaşması ve dev kitlelerin yoksullaşmasına bakıldığında boşa çıkmıştır. Buna göre, Marksizmin yenilmez bir mantığa, bilimsel bir kesinliğe sahip olmadığı söylenmiştir…(3)

KOMÜNİZMDEN SONRA POLİTİKA VE EKONOMİ:

YELTSİN, PUTİN VE SONRASI

“ülkemiz şanslı olmamıştır… Bu Marksist deneyin üzerimizde yapılmasına karar verildi; kader bizi bu yöne itti. Afrika’da bir ülke yerine bu deneye bizimle başladılar. Sonunda, bu fikre uygun bir yer olmadığını kanıtladık. Sadece bizi dünyanın uygar ülkelerinin izlediği yoldan itti.’

BORIS YELTSİN, HAZİRAN 1991

*

“Devrimlerden sonra genelde karşı devrimler, reformlardan sonra karşı reformlar olur, ardından da devrimci yanlışların failleri aranır ve cezalandırılır. Rusya’nın tarihi tecrübeleri bu örneklerle zengindir. Ancak artık bu döngünün bittiğini söyleyebilirim. Artık devrim ve karşı devrim olmayacaktır. Sağlam ve ekonomik olarak desteklenmiş devlet istikrarı Rusya ve halkı için iyidir. Bu normal beşeri mantığa göre yaşamayı öğrenmekte hayli geciktik.”

VLADİMİR PUTİN, MART 2001

*

“Demokrasi tarihi bir terimdir ve aynı zamanda ulusların üzerindedir. Ancak bir şey daha var; vatandaşlarımızın çoğu için, 1990’ların zor geçen politik ve özellikle ekonomik süreçleriyle eşzamanlı olarak, ülkemizde temel demokratik kurumlar oluşturulmuştur ve bu da onlar için çok zor bir durumdur. Bu da terimin nasıl algılandığının üzerinde iz bırakmıştır.”

DMİTRİ MEDVEDEV, NİSAN 2009 (4)

www.canmehmet.com

Devam edecek:

-Rusya’nın tarihini öğrenirken Osmanlıda yaşananlarla benzerlikleri bizlere epeyce şaşırtacaktır.

Resim: Web ortamından alınmış, düzenleme tarafımızdan yapılmıştır.

Açıklama ve Kaynak:

(*)Rus Tarihi. Sahife:512

(**)YENİ RADİKALİZM VE DEVRİMCÎ HAREKET: Rus devrimci hareketinin başlangıcı, 1860’ların devrimci propagandası ve ortamlarında aranabilir. 1870 lerde ise ilk defa görülür hale gelmeye başlamıştı. Bu devirde mutlak kişisel özgürlüğe verdiği önemle bireyselci ve anarşik bir düşünce olan nihilizm, yeni bir değer olan halkçılık (narodnichestvo) bütünleşti ve kimi zaman yerini bıraktı. Bu değerle “kritik realistler” ‘ politik, sosyal ve ekonomik programlarına kavuştular. Halkçılık daha geniş anlamıyla Dostoyevski, Tolstoy, bazı sağ ideolojiler ve diğer Rus grupları takipçi olarak sayabilirken, dar anlamıyla Herzen, Bakunin, Çernişevski, Petr Lavrov ve daha sonraki bölümde incelenecek olan Nikolay Mihailovski’nin öğretilerine dayanmaktaydı ve Rusya’da on dokuzuncu yüzyılın son 30 yılında radikal ve devrimci hareketin ana eğilimi olacaktı. (Rus Tarihi : Sahife:396)

(1)Rus Tarihi: Sahife:506-507

(2) A.g.e. Sahife:507

(3) A.g.e. Sahife:508

(4) A.g.e. Sahife:671

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*