Savarona Yatı İngiltere Kralı’nın Elbisesi İçin Alındı (3)

T.C. Kültür Bakanlığı’nın resmi web sitesinde bulunan bilgiye göre : “…1936 yılında Kral VIII. Edward İstanbul’u ziyaret etti ve o zamanki devlet yatı Ertuğrul’da, Mustafa Kemal Atatürk’ün konuğu oldu. Bacadan dökülen kurum, Majestelerinin beyaz pazenlerini öylesine kirletti ki, Atatürk Ertuğrul’u hurdaya gönderdi ve yeni bir cumhurbaşkanlığı yatı araştırılması için emir verdi. Türk bayrağı, Mart 1938’de Southampton’da Savarona’ya çekildi.” (1)

Kültür Bakanlığının kayıtlarına göre Savarona Yatı, İngiliz Kralı’nın ülkemizi ziyaretinde (Osmanlı Devleti’nden kalan ve uzun yıllar devlete hizmet eden) Ertuğrul Yatı’nın bacasından dökülen kurumlar nedeniyle satın alınmıştır.

….

Yat, 1.200.000 $ olan satın alma bedeli dahil, tadilatları ile birlikte (1938 yılında) toplam 1.700.000 $ ‘a mâl olmuştur.

1937 yılı ihracatımızın 109.225.000 $ olduğu dikkate alınırsa ve bu miktar, günümüz ihracatına (157.000.000.000 $) oranlanırsa, yatın bedeli bugün için yaklaşık 1.570.000.000 $, (Bir milyar beşyüz yetmiş milyon dolar) olmaktadır.

Devletimiz o gün maaş ödeyecek durumda dahi değildir. Halk, yoksulluk nedeniyle verem hastalığı ile mücadele etmektedir.

….

Kaynak : 14 Şubat 1929 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin 1.Sayfası.

“Türkiye’de her sene yalnız veremden 37.000 kişi ölüyor ve takriben 280.000 veremli hasta vardır. İktidarı olan vatandaşların, senede 1 lira vererek İstanbul Verem Mücadele Cemiyeti’ne âza (üye) olmasını istiyoruz.”

(Canmehmet : 1927 yılı nüfus sayımına göre Türkiye nüfusu yaklaşık 13.600.000 kişidir. Yukarıdaki bilgilere göre; sadece veremden, her sene nüfusun %0.3’ü ölmektedir. Nüfusun %2’si de veremlidir).

Yazı serimizin önceki bölümünde, İngiliz Başbakanı’nın (Lloyd George) Çanakkale ziyareti için Cumhuriyet Gazetesi’ndeki görüşleri aktarılan Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve İstanbul Milletvekilliği de yapmış olan Abidin Da’ver, bu ziyaret için ne demekteydi :

Ne yüzle ?

Bir kaç gündür gazetelerimizde bir haber var : Mahut Loyit Corc Çanakkaleye gelecek, oradaki İngiliz harp malüllerinin mezarlarını ziyaret edecek, ondan sonra da İstanbul’a gelecekmiş.

Ne yüzle geliyor, bilmem!

Utanmadan, ‘hayvan’ dediği ve mütareke senelerinde İngiliz askerlerine o kadar hakaret ettirdiği bu milletin içinde işi ne ?

Yunan ordularına çiğnettiği, yaktırdığı, bir Afrika müstemlekesi haline koymağa çalıştığı bu memlekette işi ne?

Boğmak istediği, istiklaline ve mevcudiyetine kastettiği bu devletin topraklarında işi ne ? …

Yüzsüzlüğün bu derecesi karşısında alakadarlara diyoruz ki :

Lütfen söyleyiniz de Loyit Corcunuz  İstanbula gelmesin, Atinaya gitsin ! ” (2)

Bu açıklamalardan sonra, ortaya cevap arayan iki husus çıkmaktadır :

Birincisi : İngilizlerin kendi kontrollerindeki Yunanlılara, zulüm ve soygun için (zaten kendilerinin işgâl etmiş oldukları) ülkemizi 1919 yılında tekrar işgal ettirmelerine, o dönemi ve yaşanan acıları çok iyi bilen bir siyasetçi ve yazarın itirazı…

İkincisi : Kültür Bakanlığı’nın resmi web sitesindeki anlatılara göre Savarona Yatı’nın, ülkemize ziyarete gelen İngiliz Kralı’nın elbisesinin kirlendiği  / kirlenmemesi için aldırılması?..

Konuya biraz daha açıklık getirmek için, 3.Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın eşi olan Reşide Bayar Hanımefendinin, Ülkemizi ziyarete gelen Yunanlı devlet, siyaset adamlarının yemek ve toplantılarına katılmaması ve bunun nedenleri ile ilgili aşağıda iki ayrı kaynak verilmektedir

…Reşide Hanım Yunan işgalini unutamamış ve Yunanlı devlet adamlarına karşı tepkisini kibarca göstermişti. Diplomatik kurallara aykırı hareket etmeden, nezaket çerçevesinde hareket eden Reşide Hanım, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Yunanistan ziyaretine iştirak etmediği gibi, Yunan Kralı Ankara’ya geldiğinde de Bursa’ya giderek, resmi toplantılara katılmadı.” (3)

“…İnönülerin evinde bir davette Atatürk, sıkma başı ile oturan bir hanımefendiye, `Başınızı açmayacak mısınız hanımefendi ?` diye sorar. Reşide Hanım yanıtlamaz, Celal Bayar atılır ve `Müsaade edin paşam, açacaktır.` der. O geceden sonra bir daha başını örtmeyen kadın, Celal Bayar`ın eşi Reşide Hanım`dır. Reşide Hanım, Yunan kral ve kraliçesini, `Daha düne kadar düşman olduklarımla bugün dost olamam` diyerek ağırlamak istemez ve eşi Bayar`ı protokolde yalnız bırakır. Bayar`ın Yunanistan ziyaretine de eşlik etmez. Bu tavrının arkasında bazı akrabalarının Yunanlılar tarafından öldürülmesi yatıyor.” (4)

Reşide (Bayar) Hanımın tepkilerine neden olan Yunanlıların zulümlerine, Amerikalı Profesör’ün verdiği bir örnek :

…Yunanlıların, geri çekilişleri sırasındaki davranışlarının tipik bir örneğine göre; Aydın Vilayetine bağlı olan Karatepe Türk köyü, 14 Şubat 1922’de hem Yunan askerî birlikleri hem de yerli Rum çeteleri tarafından sarılmıştı. Tüm yerli halk köyün camisine tıkıldı ve câmî ateşe verildi. Alevlerin arasından dışarı kaçmayı başarabilen birkaç kişi de kurşunlandı. Bu halkın tüm taşınabilir mülkleriyle hayvanları çalınmıştı.” (5)

Reşide Hanım Kimdir?

“…Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın eşi olarak sorumluluklarını hakkıyla yerine getiren Reşide Bayar, Bursa’nın işgalini unutmadığı için Yunanistan ile ilişkilerde protokolde yer almamıştı.

Reşide Bayar, 1887’de Bursa İnegöl’de doğdu. Annesi Zehra Hanım Bulgar göçmeni; babası Refet Bey İnegöl’ün yerli eşrafındandır. Çocukluğu Bursa’da geçti. Rüştiyeden mezun olan Reşide, zeki, sosyal, hareketli ve çevresi tarafından sevilen bir çocuktu…

İŞGAL GÜNLERİNİN VAKUR KADINI

Celâl Bey, İstanbul Hükûmeti’nin bir İttihatçı olduğu için kendisini takip ettirmesi, azınlıkların kendisine karşı düşmanca tavırlar göstermesi üzerine İzmir’den uzaklaşıp direnişe katılmayı düşündüğünü açıkladığında Reşide Hanım, son derece vakur bir duruşla, “Tabii ki gideceksin, bu senin görevin. Gözün arkada kalmasın. Ben çocuklarına, annene bakarım. Ama annenin de iznini al.” dedi. Celâl Bey’in İzmir’den ayrılması üzerine İzmir’den Bursa’ya geri döndü.

ANKARA GÜNLERİ

Reşide Hanım, Samanpazarı’nda bir eve yerleşti. Ankara’da, Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla büyük bir değişim ve dönüşüm yaşanıyordu. Celâl Bey, Meclis içinde oldukça aktifti. Reşide Hanım, eşine destek oldu; âilesinin sorunlarıyla ilgilendi ve sosyal faaliyetlerde de aktif bir şekilde yer aldı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk’ün devrimleri ardı ardına gelmekte sosyal ve toplumsal hayatta büyük bir değişim yaşanmaktaydı. Atatürk’ün isteği üzerine başını açmak zorunda kalan Reşide Hanım, orucunu tutar, namazını kılardı.

ÇANKAYA KÖŞKÜ’NÜN HANIMEFENDİSİ

1950 seçimleri sonrasında DP’nin büyük zafer kazandığında ülke yönetiminde etkin bir görev alması beklenen Celâl Bey’in hangi göreve geleceğini bütün ülke gibi Reşide Hanım da bilmiyordu. DP grubunun teklifi ve TBMM’nin onayıyla Celâl Bayar, 22 Mayıs 1950’de Cumhurbaşkanı seçildi.

Reşide Hanım, Çankaya Köşkü’nün yeni hanımefendisiydi. Fakat Köşk’e çıkmamak için bir ay direndi. Özellikle oğlunun kaybı sonrasında siyasete yönelik belirgin bir küskünlük duyuyordu. Neticede Celâl Bey’i yalnız bırakmamak ve kendisine duyulan ihtiyaca karşılık vermek için, bir anlamda Çankaya Köşk’üne mecbûren çıktı.

Bursalı eşraftan birinin kızı olarak hayata başlayan Reşide Hanım, uzun yıllar bir hanımefendi, yâni Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın eşi olarak sorumluluk üstlendi.

YUNAN İŞGALİNİ UNUTMADI

Reşide Hanım, hiçbir zaman makam mevki, şan şeref ya da farklı hiçbir şeyin peşinden koşmadığı gibi eşiyle birlikte verilen sorumlulukları hakkıyla yerine getiren asil bir hanımefendiydi. Çankaya’da bir hanımefendinin görevlerini eksiksiz bir şekilde yerine getirdi; eşine, her türlü katkı ve yardımı sağladı.

Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’la yurt dışı gezilerine katılan Reşide Hanım, yabancı misyon ve devlet başkanlarını da Çankaya’da son derece başarılı bir şekilde ağırladı. Herkese eşit ve kusursuz davranarak başarılı bir ev sahipliği yaptı. Yalnızca Yunan işgalini unutmadığı için Yunanlı devlet adamlarına karşı tepkisini gösterdi.

Her zaman diplomatik kurallara uygun davranan, nezâket çerçevesinde hareket eden Reşide Hanım, Yunan Kralı Paul ve eşi Frederica, 1952 haziranında Türkiye’ye geldiğinde “eski düşman” dediği Yunanistan’a tavrını koydu. Protokolde yer almamak için Bursa’ya gitti.

Her konuda eşine sonsuz destek veren Reşide Bayar, Yunanistan meselesinde tâviz vermedi.” (6)

Şimdi, Cumhuriyet ekonomisine dönebiliriz.

Devam edecek…

www.canmehmet.com

Resim : Tarafımızca hazırlanmıştır.

Kaynaklar :

(1) http://www.kultur.gov.tr/TR-96389/ataturkun-yati-savarona.html

(2) Tamamı için bakınız: https://www.canmehmet.com/otu-cek-kokune-bak-kapitulasyonlar-kaldirildi-ancak-ekonomi-100-yildir-yerinden-kalkamadi-2.html

(3) “BİR OSMANLI HANIMEFENDİSİ VE BİR CUMHURİYET FİRST LEYDİSİ REŞİDE BAYAR”. Yazar : Yrd. Doç. Dr. Şerif DEMİR (Siirt Üniversitesi, Fen-Edb. Fak. Tarih Bölümü, Cumhuriyet Tarihi Ana Bilim Dalı).

(4) https://www.posta.com.tr/turkiyenin-first-ladyleri-haber-fotograf-239748-4

(5) “ÖLÜM VE SÜRGÜN, OSMANLI MÜSLÜMANLARININ ETNİK KIYIMI: 1821-1922”. Sy.317. Yazar : Justin McCarthy. Louisville Üniversitesi, Tarih Profesörü (Yazarın alıntısı: Dip Not : 118 Arnold Toynbee’den The Times gazetesine yollanan mektup, 6 Nisan 1922, Bu mektubunda, Türkiye’den aldığı 9 Mart 1922 tarihli bir mektubu iletmektedir.)       

(6) http://www.enpolitik.com/haber/155407/reside-bayar-yunan-kralini-karsilamayi-reddetmisti.html

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*