Cumhuriyetin Din Anlayışı : Çarıklısı Bilir de Kavuklusu da Eksik Kalmasın !

Mehmet Rifat Börekçi (1924-1941) : Cumhuriyet Döneminin ilk Diyanet işleri başkanı, (Aynı zamanda; CHP Ankara İl Başkanıdır.(1)

-Mehmet Şerafettin Yaltkaya (1942-1947) : Cumhuriyet’in İkinci Diyanet İşleri başkanı;

Resimdeki Diyanet İşleri Başkanı ise: Ahmet Hamdi Akseki, Cumhuriyet’in üçüncü sıradaki Diyanet İşleri Başkanı’dır.

**

Bilgi Toplumu olabilmenin yolu bilgiyi işlemekten daha açık tabiri ile bilgiyi-tarihi didik didik etmekten geçmektedir. Ancak, “Ama”larla üzeri örtülmüş yakın tarihi -izin verilenlerin dışında- didiklemek, görünürde “Cumhuriyet” olan ülkemizde biraz yürek meselesidir ! Bir tarafta “Doğma/Katı kural” yok derken, diğer taraftan doğmalar adeta bilgiyi üretenler için bir “boğma!” vesilesi olmaktadır. Dedikten sonra, kuyuya inmeye başlayabiliriz.

***

Îlk Diyanet İşleri Reisi olarak neden gerçekte Mason (*) Biraderlerden olan Mehmet Rıfat Börekçi (**) atanmıştır ?

Diyanet bugünkü Statüsüne 14 Haziran 1935’te çıkardan 2800 sayılı kanunla gelmiştir. Aradaki yıllarda temelde değil, bazı kazai konularda yeni yönetmelikler çıkarılarak işlevselliği güçlendirilmiştir.

Günümüzde yaklaşık yüz bin kişilik bir kadrosu vardır ve  çok ilginçtir ki, Türkiye’de toplam nüfusun yaklaşık 120’de  biri Diyanet’ten doğrudan veya dolaylı olarak nemalanmaktadır.

Diğer bir anlatımla, toplam nüfus içinde çalışan ve emekli olarak yaklaşık beş yüz bin vatandaş bu kurumdan doğrudan veya dolaylı olarak nemalanmaktadır. (2)

..

Kazım Karabekir Paşa aktarıyor : Mustafa Kemal Paşa : Dini ve ahlakı olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar”, dediler.

Kendisini hilafet ve saltanat makamına layık gören ve  bu hususlarda teşebbüslerde de  bulunan din ve namus lehinde türlü sözler söyleyen ve  hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla latife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen M. Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce şu izahatı verdi:

Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telakkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve  bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve   çabuk olur..” (3)

***

BİLGİ SİZİ GERÇEĞE ULAŞTIRIR !

“Mart 1924…Hilafet kaldırıldı.

Ehliyet, Liyakat, Sadakat, Diyanet…

3 Mart 1924 günü Meclis sıralarındaki kalabalığın sebebi başka bir kanunla ilgili görüşmelerin yapılacak olmasıydı.

Ama başkan az önce aldığı bir teklifi vekillere duyurdu:

“Efendim, Hilâfetin ilgasına ve Hanedan-ı Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti haricine çıkarılması hakkındaki kanunun diğer kanunlardan sonra müzakere edilmesine dair şimdi hükümetten bir teklif aldım. Binaenaleyh diğer kanunları müzakere edeceğiz, ondan sonra bunu müzakere ederiz. Kanun okunacaktır efendim.” (1)

Hilafetin Kaldırılması Kanunundan önce görüşülmesine başlanan kanunun gerekçesi okundu.

“Din ve ordunun siyaset cereyanları ile alâkadar olması birçok mahaziri dâidir. Bu hakikat bütün medeni milletler ve hükümetler tarafından bir düsturu esasi olarak kabul edilmiştir. Bu nokta-i nazardan yeni bir hayat varlığı temin etmek vazifesini deruhde eden Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiyesi’nde zaten muhaddes olan Şer’iye ve Evkaf Vekâleti ile Erkânı Harbiyei Umumiye Vekâletinin mevcud olması muvafık olamaz. Şer’iye ve Evkaf

Vekâletinin, ilgasına nazaran da bütün evkafın millete intikal etmesi ve ona göre de idare edilmesi tabiî bir neticedir. Binaenaleyh berveçhi âti mevaddın derakap bugün ve müstaelen müzakere olunarak kanuniyet kesbetmesini teklif eyleriz…” (2)

Altında Yahya Kemal, Kılıç Ali, Celal Nuri, Ruşen Eşref gibi vekillerin imzası olan kanun teklifi iki vekâleti yani bakanlığı, iki riyasete yani başkanlığa çevirmekteydi: Şer’iye ve Evkaf Vekâleti ve Erkan-ı Harbiye Vekâleti. Din ve orduya bakan iki bakanlık, aynı kanunla kabineden çıkarılıp, sistemde o ana kadar olmayan riyasetlerle doğrudan başbakana ve cumhurbaşkanına sorumlu hale getirilmişti.

Yeni rejim en başından kendisi için tehlike arz edecek iki kurum olan din ve orduyu doğrudan yönetmek için adım atmıştı.

Tasarının maddeleri okunurken, daha ilk maddede bir itiraz sesi yükseldi:

İtiraz, Şer’iye ve Evkaf Vekâleti yerine kurulan, Umuru Diyaniye Riyaseti’nin adınaydı.

‘Diyanet İşleri dururken Umum Diyaniye ne oluyor” (3)

İtiraz eden Meclis’in en batıcı fikirleri savunan ve belki de o salonda dine en uzak ismiydi: Tunalı Hilmi Bey.

Birkaç itirazdan sonra önerisi oylamaya sunuldu ve kabul edildi. Diyanet İşleri Riyaseti’nin isim babası Tunalı Hilmi Bey olmuştu.

Diğer 13 madde sessizce ve hiç itiraz olmadan Meclis’ten geçti.

Kurulan yeni riyasetin başına da güvenilir biri getirilmeliydi.

İcazetnâmesini Beyazıd Medresesi’nden almış, Süleymaniye Medresesi’nin büyük müderrislere verdiği Musile-i Süleymaniye payesini kazanmış, 1908’den itibaren Ankara ve Bursa’da müderrislik, müftülük yapmış, İstiklal Harbi sırasında Millî Mücadele’ye karşı Şeyhülislâm Dürrizade’nin fetvasına Ankara müftüsü olarak karşı fetva yayınlamış, ilk Meclis’e mebus olarak girmiş bir isim. (4)

Mehmet Rifat Efendi’nin (Börekçi) ehliyet ve liyakat sahibi olduğuna şüphe yoktu, sadakatini de göstermişti. O yüzden yeni rejim ilk Diyanet İşleri Reisi olarak onu seçti.

17 yıllık başkanlığı sırasında Türkçe ezan ve kamete karşı çıkan imamların cezalandırılması talimatının da (5) kurban, fitre ve zekâtların Tayyare Cemiyetine verilmesi fetvasının da altında Mehmet Rifat Börekçinin imzası vardı. Bu sadakati protokolde üçüncü sırada yer alması ve 1941’de ömrünün sonuna kadar Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğunda oturmasıyla ödüllendirildi.

Vefatının ardından yerine İsmet Paşa, 1938’de Dolmabahçe’de “Tanrı Uludur” diye tekbir getirerek Atatürk’ün cenaze namazını kıldıran Ord. Prof. Mehmet Şerafeddin Yaltkaya’yı getirdi.

Aynı zamanda müderris olan Yaltkaya, “kelam başta olmak üzere İslâmî ilimlere ve Arap edebiyatına vukufu ile şöhret sahibi” (6) ehliyeti ve liyakati tartışılmaz bir isimdi. Sadakatini de Türkçe ezan, kamet ve Kur’an siyasetine sesini çıkarmayarak gösterip o da 1947’de vefatına kadar başkanlık koltuğunda oturdu.

Ve…

“El eli yıkar el de döner yüzü yıkar !”

Meraklısına : (Kaynak : 13 Mayıs 1944 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi haberi):

Diyanet İşleri Reisliği erkânı Hava Kurumu tayyarelerile dün uçuşlar yaptılar.

Reis Muavini Hamdi Akseki diyor ki: “Dünyanın en büyük zevkini tattım

(Ankara 12 (Telefonla)- Diyanet işleri Reisliği erkânı ve müşavere heyeti bugün Etimes’ud hava meydanına giderek Türk Hava Kurumu fabrika ve tesislerini gezmişler, uçuşlar yapmışlardır. Diyanet İşleri Reis muavini Hamdi Akseki uçuşlardan sonra demiş-…)

Sonrasında :

Uzun yıllar kurban derileri toplama tekelinden büyük gelir elde eden Türk Hava Kurumu, bu fetvayı veren Diyanet İşleri Başkanı’nı uçururken… (Cumhuriyet, 13 Mayıs 1944)

Sonsöz : 

Soru : Laik Cumhuriyetlerde, Diyanet işleri Başkanı, bir siyasi partinin Ankara İl Başkanı olabilir, Partinin kongresinde başkanlık yapabilir mi ?

Cevap : Eğer, Türk Usulü Laik sistemde yaşıyorsanız, EVET !

-“Türkiye’de demokrasi, hoca ve mürteci saltanatı demektir.” (Buradan nereye dilerseniz gidebilirsiniz. Örneğin : Heybelere, darbelere, “irtica” adı altında baskılara !

Laik bir ülkede : İbadetlerini gereği gibi yerine getirsinler diye cumartesi Museviler; Pazar Hıristiyanlar için tatildir. Müslümanlar için çalışmak ibadetten sayıldığı, “Çalışanı Allah ve kul sevdiği için!” Museviler ve Hıristiyanlar gibi serbest günlere ihtiyaçları yoktur.

www.canmehmet.com

Not: Bu makale ilk kez 24 Kasım 2013 Tarihinde yayınlanmıştır.

Birinci kısımdaki notlarla ilgili kaynaklar :

(1) a)https://www.yenisafak.com/gundem/chpnin-ilk-diyanet-isleri-baskani-kimdi-152921 b)

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/mehmet-tezkan/diyanet-in-ilk-baskani-chp-il-baskaniydi-2394954 c)

(2)”DEVLET VE KİMLİK” AYTUNÇ ALTINDAL, 1.Baskı: Nisan 2010, Sahife;94 Paragraf;1

(3) “Kazım Karabekir anlatıyor” Uğur Mumcu, 25. Baskı: Aralık 2009, Ankara, Sahife;75 ve  sonrası)

Konu ile ilgili açıklamalar:

(*)“Masonluk, kökleri her ne kadar 16. yüzyılın sonu ve 17. yüzyılın başlarına kadar dayanıyor olsa da, 24 Haziran 1717 tarihinde Londra’da bir araya gelen dört locanın girişimiyle Londra Büyük Locası’nın kurulması ile başlar. Masonlara göre masonluk akılcılık, bilimsellik ve insanlığın oluşumundan bu yana ortaya çıkarak, insanlığın gelişimine ve bilgi birikimlerine katkıda bulunmuş bir kültür ve fikir üst yapı kurumudur. Ezoterik ve sadece üyelerine açık olan örgüttür. Dünyanın birçok ülkelerinde 5 milyon üyesi ile değişik biçimlerde mevcuttur. Sadece İngiltere, İskoçya ve İrlanda’da 480.000; Amerika Birleşik Devletleri’nde ise 2 milyona yakın üyesi bulunmaktadır.” (Vikipedi)

(**) Mehmet Rifat Börekçi; Börekçizade Mehmet Rifat Efendi (d. 1860 – ö. 1941), (veya, Soyadı Kanunundan sonra, Mehmet Rifat Börekçi, Ankara’nın yerlisi ve  müftüsü sıfatıyla, Kurtuluş Savaşı’na ve Mustafa Kemal Paşa’ya önemli destekte bulunmuş bir din adamıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Diyanet İşleri Başkanlığı’nı üstlenmiştir. Kısa bir dönem milletvekilliği de yapmıştır.

Milli Mücadele’de Şeyhülislam Dürrizade’nin fetvasına karşı Ankara Fetvası’nı ilan etti. Fetva 153 müftü tarafından imzalanarak dağıtıldı. Bunun üzerine 24 Nisan 1920 tarihinde padişah imzasıyla Ankara Müftülüğünden alındı ve Divan-ı Harb-ı Örfi tarafından Kuva-yı Milliye’cilere katılmaktan ölüme mahkûm edildi. 1860’ta Ankara’da Beynam köyünde doğmuştur. Babası Börekçizadelerden Ali Kazım Efendi’dir. Mehmet Rifat Efendi, ilk ve  orta öğrenimini Ankara’da tamamladıktan sonra yüksek öğrenim için İstanbul’a gitmiştir. Burada Beyazıt Medresesi müderrislerinden Atıf Efendi’nin derslerine devam edip dini yüksek ilimleri tahsil ederek icazetname (diploma) almaya hak kazanmıştır. Mustafa Sabri Efendi’nin Kuvay-i Milliyecilerin katline ilişkin fetvasına karşı fetva yazarak Milli Mücadeleyi desteklemiş ve Mustafa Sabri Efendi’nin fetvasını geçersiz kılmıştır…

Mehmet Rifat Efendi, 23 Nisan 1920’de toplanan TBMM 1. Dönem’e Menteşe (Muğla) mebusu olarak girdi. Ancak Müftülük görevini tercih ederek, daha sonra milletvekilliğinden istifa etti. Bu arada 23 Aralık 1922-30 Mart 1924 tarihleri arasında Şer’iye Vekaleti Heyet-i İftâ azalığında bulundu. 4 Nisan 1924’te de  yeni kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilk başkanı oldu. Soyadı Kanunuyla Börekçi soyadını alan Mehmet Rifat Efendi, vefatına kadar (5 Mart 1941) bu görevde kaldı…” (Vikipedi)

Ahmet Hamdi Akseki: Antalya Akseki ilçesi Güzelsu nahiyesinde 1886 yılında doğdu. Beşaltı yaşlarında Kur’ân-ı Kerim öğrenmeğe, 7 yaşında da camide mukabele okumaya başladı. Önce babası Mahmut Efendi’den, sonrada Mecidiye Medresesi’nde Müderris Abdurrahman Efendi’den okudu. 14 yaşında babasıyla Ödemiş’e giderek, Karamanlı Süleyman Efendi Medresesi’nde tahsiline devam etti. Daha sonra İstanbul’a geldi ve Dersiâm Bayındırlı Muhammed Şükrü Efendi’den icâzet aldı. Medresetü’l Mütehassisin’de 3 sene okudu ve doktora imtihanını vererek birincilikle mezun oldu. Henüz 32 yaşında iken 3 fakülteyi tamamladı.

Hocası İzmirli İsmail Hakkı Bey’in delâleti ile Heybeliada Mekteb-i Bahriye-i Şahane’ye Akaid-i Dini’ye muallimi olarak tayin edildi. Burada okuttuğu dersler, “Dinî Dersler” adı ile üç cilt olarak Sebilür-Reşad Kütüphanesi tarafından bastırıldı. Heybeliada’daki görevine ek olarak Aksaray Pertevniyal Valide Sultan Camii Şerifi Kürsi Şeyhliği görevini de yürüttü. İstanbul’daki medreselerde müderrislik ve 1921–1923 yılları arasında Ankara Lisesi’nde öğretmenlik yaptı. Umûr-ı Şeriyye ve Evkâf Vekâleti Tedrisat Umum Müdürlüğü görevinde iken medreselerin müfredat programlarını ıslah etti. 1924 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere Heyeti azalığına, 1939 yılında da Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığına tayin edildi. M. Şerefeddin Yaltkaya’nın vefatından sonra 29.04.1947 tarihinde Diyanet İşleri Başkanı oldu.

Resmî hizmeti yanında, ilmî çalışmalarını da ihmal etmedi ve 70 kadar eser yazdı. “İslam Dini (İtikat, İbadet ve Ahlak)”, ”Askere Din Kitabı”, ”Yeni Hutbelerim”, ”Peygamberimiz Hz. Muhammed ve Müslümanlık”, merhumun en çok bilinen ve okunan eserlerinden bazılarıdır. 9 Ocak 1951 tarihinde Diyanet İşleri Başkanı iken vefat etti ve Ankara Cebeci Asrî Mezarlığı’na defnedildi. Merhumun 3.000 ciltlik özel kitaplığı, Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi’nde okuyucuların istifadesine sunulmaktadır. (Alıntı: https://www.diyanet.gov.tr/trTR/Person/PresidentDetail/27/ahmet-hamdi-akseki)

Başlıktaki resmin alındığı yer : https://www.habervakti.com/tarih/frak-giyip-sarik-ve-papyon-takan-diyanet-isleri-baskani-kimdi-h84192.html  

***

İkinci kısımla ilgili notlarla ilgili kaynaklar : 

(1’den 6’ya kadar olan notların alıntı kaynağı : YILDIRAY OĞUR. ALTERNATİF TÜRKİYE TARİHİ-I. 1850-1950 2.Baskı.

(1)TBMM. Zabıt Ceridesi, devre 2, cilt 7, içtima 2, 3 Mart 1340 (1924), s.22.

(2) TBMM. Zabıt Ceridesi, a.g.e.

(3) TBMM. Zabıt Ceridesi, a.g.e., s.23

(4) Veli Ertan, “Rıfat Börekçi’ İslâm Ansiklopedisi, cilt 6, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, s.325-326.

(5) İsmail Kara, Cumhuriyet Türkiye’sinde Bir Mesele Olarak İslâm, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2008, s.76.

(6) İsmail Kara, a.g.e., s.81.

***

Okuyucu Yorumları ve Cevaplar:

  1.  Ankaralı Yusuf dedi ki:

25/10/2019, 22:07

dinde yeni reform projesinin mucidi” Aydın milletvekili Dr. Reşit Galip ve Antep milletvekili Kılıç Ali. Biri azgın bir laik savunucu (Reşit Galip), diğeri de sanığın idamına şahitlerin bilahare dinlenmesine, diyecek kadar pervasızlaşan biri. Ayrıca Rıfat Börekçi’nin mason olduğuna dair uzun seneler önce bir kaç değişik kitap ve gazetede okumuştum. Ancak kaynak olarak neyi kullandıklarını şu anda hatırlamıyorum Adem efendi.

Cevapla

  1.  canmehmet dedi ki:

26/10/2019, 15:23

Değerli (Ankaralı) Yusuf Yılmaz, 1453 İstanbul, 1458 Atina’nın fethi: Hristiyan Batı için (siyaseten) büyük bir yıkım olmuş, tarihte ilk kez Hilal (İslam), Salip’e (Hıristiyanlığa) galip gelmiştir. 15.Asırdaki (1490’lı yıllar) Avrupalıların coğrafi keşiflerinin arkasında bu fetihlerin paniği vardır. Papalık, bu keşifler ile, (Osmanlının ekonomisini zayıflatmak için Anadolu’dan geçen kara ipek yolunu denizlere kaydırılmasını sağlamış) Avrupalı toplulukları Osmanlılara karşı birleşmeye zorlamıştır. Kanuni’nin (Avrupa’nın kalbine yaptığı) İlk Viyana seferinden sonra bu birleşme baskıları ete kemiğe bürünmüştür. Osmanlının zayıflatılması ve yıkılması: yaklaşık 400-500 yıllık bir planın parçasıdır. Neticesi ile: Din üzerinde yapılan uygulamalar, 1860-1870 yıllarında doğanların (özellikle yabancı okullarda) aldıkları eğitim-öğreniminin sonuçlarıdır. Bunlar da  Osmanlının yıkılma planın bir parçasıdır. Meraklıları, “Türkçülük” meselesini ve bunun fikir babalarını çok iyi araştırmalıdır. “Laiklik”, bir siyasi tercihtir. Bizim aydınlarımız laiklik kavramını, “din-devlet işlerinin ayrılması” olarak bilirler. Gerçekte böyle değildir. “Laik anlayış”ta, Devlet dini yönetmektedir.

Mustafa dedi ki:

09/05/2019, 13:36

Mehmet Rifat BÖREKÇİ (01.04.1924 – 05.03.1941)

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Diyanet İşleri Başkanıdır. 15 Cemaziyelevvel 1277 (29 Kasım 1860) yılında Ankara’da doğdu. İlk ve orta tahsilini Ankara’da yaptı. Arapçayı ve İslâmî ilimleri İstanbul’da Beyazıd Dersiâmlarından Atıf Bey’den okudu ve icazet aldı. Daha sonra tekrar Ankara’ya döndü ve Fazliye Medresesi’nde müderris olarak göreve başladı. Birçok talebe yetiştirdi ve icazetler verdi. İlk memuriyetine Ankara Fazliye Medresesi’nde müderris olarak başladı. 10 Ekim 1898’de Ankara İstinaf Mahkemesi azalığına getirildi. 25 Kasım 1908 tarihinde deAnkara Müftüsü oldu. Ayrıca 1911 yılında bir süre Sivrihisar Kaymakamlığı görevini de vekâleten yürüttü.

Milli Mücadele’nin ilk günlerinde Ankara’da “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”ni kurdu ve bu cemiyetin başkanı oldu.
Yokluklar içerisinde düşmanla mücadeleye hazırlanılan o karanlık ve  acı günlerde Mustafa Kemal Paşa ile birlikte çalıştı ve  maddî-manevî büyük hizmetlerde bulundu.
Bu çalışmaları sırasında İstanbul Hükümeti tarafından âsi kabul edilip, Ankara Müftülüğünden azledilerek (1920) idama mahkûm edildi. Ancak Ankara Hükümeti Rifat Efendi’yi derhal müftülük görevine iade etti. Altı ay Muğla(Menteşe) Mebusu olarak TBMM’de  çalıştı. Ancak müftülük görevini tercih ederek 27 Ekim 1920’de  Mebusluktan ayrıldı. 23.12.1922- 30.03.1924 tarihleri arasında Şer’iye Vekâleti Heyet-i İftaiye azalığında bulundu.
04 Nisan 1924 tarihinde başladığı Diyanet İşleri Başkanlığı görevini,vefat tarihi olan 5 Mart 1941 tarihine kadar sürdürdü.

Cevapla

  1.  canmehmet dedi ki:

10/05/2019, 13:24

Değerli Mustafa Bey, konuya ilginize teşekkür ediyorum. Bilirsiniz, bir olay sonunda ulaşılan sonuç; bir niyeti ve o doğrultuda yapılan uygulamaları-başarıları gösterir. Yakın tarihimizi, sadece “Milli Mücadele” ve işgalci-galiplerin kırk türlü oyun için kullanmak üzere ülkemize getirdikleri ve işleri bitince de götürdükleri Yunanlılarla yaptığımız bir savaşa indirgediğimizde; Bin yıllık süreç içerisinde yaşanan: “Hilal ve Haç kavgasını”, Haçlı seferlerini, İstanbul-Atina’nın fethini, Avrupa’nın kalbi olan Viyana’nın kuşatılmasını, Müslüman Türklerin (Osmanlıların) yaklaşık 500 yıl Hristiyan Güney Avrupa’yı adaletle yönetmelerini, Sanayi Devrimi’nden sonra Osmanlı topraklarındaki zengin hammadde (Petrol) kaynaklarının soyulması için ekonomik haçlı savaşlarını (I.Dünya Savaşını) gözden kaçırır, kaçırmakla kalmaz: İslam ve Osmanlı Medeniyetinin izlerinin silinmesini, bizi “Millet” yapan, başarılı kılan tüm kültür değerlerimizin sıfırlanarak, inkar noktasına yuvarlandığımızı göremeyiz. Geldiğimiz noktada, lütfen! Yetişen gençliğimizin yaşam tercihlerine, caddelerde sıralanan mağazaların (ingilizce) isimlerine, halkımızın değişen yemek ve  içecek kültürüne, ülkemizde öğrenim görmelerine rağmen; kurtuluşu, “kapağı yurt dışına atmakta!” bulan insanımıza, anlayışlarına bakınız. Ana okullarından itibaren biz neden çocuklarımıza (İlmini değil) İngilizce-batı kültürünü öğretiyoruz? (Elbette Diplomat-araştırmacı-işadamı olacakların dışında) Bunlar, geldiğimiz yerin bir sonucu değil midir?
Gelelim “Diyanet İşleri Başkanlığı”nın görev kapsamına ve o dönem yapılan uygulamalara: Bu konuda kaynaklarını vererek aşağıda bazı alıntılar aktarıyorum. Sonrası size ve “gerçeği araştırma merakı”nıza kalmaktadır.

Kaynak 1: “İslam’a karşı Laiklik”. Kitabının yazarı: Laikliğin ana vatanı Fransa’dan Felsefeci Doç. Olivier Roy
-“…Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk’ün görüşü de  bu yöndeydi. Onun laikliği aşırı militan, hatta açıkça din karşıtıydı. Ülkesinde İslam’ın ağırlığından söz edilse bile, bazı kısıtlamalara uğramıştı. Nitekim, Atatürk Kilise-Devlet ayrımı gibi bir yola başvurmamış, dinin devlet tarafından denetim altına alınmasını öngörmüştü. Türkiye’de imamlar din işlerini yöneten bir kurum olan Diyanet’e bağlıdırlar. Ücretleri Diyanet tarafından ödenir, hatta vaazları bu kurum kaleme alır. Günümüzde pek çok Fransız yorumcu, laikliğin bu devletçi uygulamasına özlemle bakıyor..“(Sahife: 40)

Kaynak 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10:
-“Mustafa Kemal Atatürk, yanında ‘dinde yeni reform projesinin mucidi” Aydın milletvekili Dr. Reşit Galip ve Antep milletvekili Kılıç Ali olduğu halde 20 Ocak 1932 de Ankara’dan İstanbul’a gelmişti. Aylardan ramazandı. Atatürk, 21 Ocak günün akşamı Türkçe Kur’an okuyacak hafızları Dolmabahçe Sarayı’na davet ederek onlara şunları söyledi:

-“Sayın hafızlar, içinde bulunduğumuz bu kutsal ay içinde camilerde okuyacağınız mukabelenin tamamını okuduktan sonra, Türkçe olarak da cemaate açıklayacaksınız. İncil de Arapça yazılmış, sonra bütün dilleri tercüme edilmiştir. Bir İngiliz İncilini İngilizce, bir Alman İncilini Almanca daha çabuk bağlanır” Bu sözlerinin ardından Atatürk, “Gazetelere haber verin, yarın camilerde okunacak olan surelerin Türkçe tercümesi de okunacaktır” talimatını verir.’ (1) Dr. Reşit Galip, hafızlara okuyacakları Kur’an’ın Türkçe metnini verirken onlara şunları söylemişti:

-“Camilerde Türkçe Kur’an okuyacaksınız. İşte size bir tane Kur’an veriyorum. Evet bu tercüme belki iyi değildir. Çünkü Arapça’dan Fransızca’ya ve  ondan da Türkçe’ye tercüme edilmiştir…”(2)
Bununla beraber Ankara’da  daha iyi bir Kur’an tercümesi yapılmaktadır.” (3)

Cumhuriyet gazetesi, 22 Ocak’ta okunacak Türkçe Kur’an ile ilgili olarak “Dini bir inkılap. Türkçe Kur’an” haber başlığı altında şu haberi veriyordu:
–“Yerebatan Camisinde Türkçe Yasin okunacak. Dün de yazdığımız üzere, bu gün, Ayasofya’daki Yerebatan Camisi tarihi bir gün yaşayacaktır. Riyaseticumhur mızıkası alaturka kısmı şefi Hafız Yaşar Bey (4) mevlit okuyacak, sonra Yasin suresinin Arapçasını ve Türkçe tercümesini kıraat edecektir. Bu tercüme çok güzel bir tarzda yapılmıştır… Bugün Yerabatan camisinin çok kalabalık olacağı ve halkın kendi öz dili ile okunacak Kur’an’ı dinlemeye şitap (acele davranmak) edeceği muhakkaktır.” (5)
İlk Türkçe hutbenin okunuşu:
5 Şubat 1932, Ramazan’ın son cuması idi. Bu gün Süleymaniye camisinde bir diğer ilk daha gerçekleştirildi. İlk Türkçe hutbe ses sanatkarı hafız Saadettin Kaynak’a okutuldu. Minberde başı açık ve frank giymiş olarak okudu.(6)
Kaynak’ın hatıralarında anlattığına, Süleymaniye camisi ilk Türkçe hutbeyi dinlemek için hınca hınç dolmuş, dinleyiciler arasında Başbakan İsmet İnönü de yer almış, hutbe bitince “Arap olduğu sanılan” denilen bir kişi hutbeye tepki için “böyle hutbe olmaz, namaz fasittir (yerine getirilmemiş)” diye bağırarak tepkisini göstermiş, cemaatten onu dinleyen olmamış, daha büyük tepkilerin önüne geçmek için camide dinleyiciler arasına 150 sivil polis yerleştirilmişti.(7)
1932 Ramazanı boyunca bütün İstanbul camilerinde Türkçe Kur’an okunmuş, Atatürk, ayın sonunda hizmeti geçen bütün hafızları Dolmabahçe Sarayı’nda toplayarak onlara teşekkür etmiş, 200’er lira para vermişti.

Ezan ve  salanın Türkçeleştirilmesi:
1932’de Dinde Reform çalışmalarından birisi olarak ezan ve salanın Türkçeleştirilmesi oldu. Ezan, Türkçeleştirilirken zorluklar yaşandı. Atatürk’ün müdahalesi ile bu zorluklar aşıldı. “Allahü Ekber”in Türkçe karşılığı “Tanrı Büyüktür” demekti. Atatürk buna müdahale etti. “Tanrı Uludur”a çevirdi.(8)
Bir problem de  “felah” kelimesinde yaşandı.” Ezanın Türkçe okunmasının kararlaştırılışı sırasında din  adamlarıyla, hafızlarla çeşitli görüşmeler yapılmış, onların da düşünceleri alınmıştı. (9)
Bu noktada sözü Atatürk’ün Uşağı Cemal Granda’ya bırakıyoruz;

Yepyeni bir Türkiye kurulmuştu. Bir yandan savaşın yaraları sarılıyor, bir yandan devrimler birbirini kovalıyordu. Şapka devrimi, harf devrimi derken, dilin sadeleştirilmesi ve yabancı sözcüklerin Türk dilinden arınması işine sıra gelmişti.
Bu arada Ezan’ın da Türkçe okunması üzerinde duruluyordu. Bu devrim de başarılmıştı sonunda. Artık müezzinler minarede “Allah-ü Ekber” yerine “Tanrı Uludur” diye sesleniyorlardı.
Ezanın Türkçe okunmasının kararlaştırılışı sırasında din adamlarıyla, hafızlarla çeşitli görüşmeler yapılmış, onların da düşünceleri alınmıştı.
Ezan’daki bütün Arapça sözcükler atıldığı halde “Ferah’a bir karşılık bulunamamıştı… ‘Haydi Felâh’ın nasıl değiştirileceği tartışılıyor, fakat kimse bunun karşılığını bulamıyordu. Felah kurtuluş anlamına geliyordu.
“Haydi kurtuluş” dense, bu deyim çok garip kaçacak, dinin kutsallığıyla da bağdaşmayacaktı. Kurtuluş denince akla hemen İstanbul’da Rumların çoğunlukta bulunduğu eski Tatavla semti geliyordu.
Son çare olarak Atatürk’e başvurdular.
Bu konuda ileri sürülen düşünceleri teker teker dinleyen Atatürk te “Felâh”a bir karşılık bulunmamış olacak ki :
-Bu da Felah kalsın… Diye bu işi sonuca bağladı. (10) Sağlıcakla kalınız.
Kaynaklar: (1) Prof. Dr. Yurdakul Yurdakul, Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar.’ Truva Yayınları, İstanbul. 2005. S. 173 (‘Atatürk’ün Hafızı’ denilen Hafız Yaşar Okuyan’ın anlattıkları.)
(2) Albay Cemal Said tarafından tercüme edilmişti.
(3) Ergin, C. V, (Hafız Rıza Sayman’ın anlattıklarından.)
(4) Hafız Yaşar Okuyan: Dergahta tekke hayatı içinde yetişmiş olan Okuyan, sesinin çok güzel olması sebebiyle dikkat çekmiş. 1914’de 29 yaşında üsteğmen iken Sultan Reşat’ın saray başmüezzinliğini yapmış. Cumhuriyet ilan olununca Cumhurbaşkanlığının İnce Saz Heyeti Faslı şefliğine yüzbaşı rütbesiyle tayin edilmiş, Atatürk’ün ölümüne kadar yanından aynlmamıştır. (Yurdakul, s. 54) Kendisinden “Atatürk’ün Hafızı” olarak da bahsedilen Okuyan, bu özelliği sebebiyle sürekli Atatürk’ün yanında tutulmuş, Atatürk ona Çankaya’da ve  Dolmabahçe Sarayı’dan yanında Kur’an ve Mevlüt okumasını sağlamış, her ramazan Ankara’da Hacı bayram Veli  ve Zincirlikuyu camilerinde şehitlerin ruhu için mevlit ve hatim okutmuştur. ( Okuya’nın anlattıkları, Yurdakul, sahife; 53)
(5) Cumhuriyet, 22 Ocak 1932
(6)Hutbenin tam metni için bakınız: Ergin, C. V, s. 1946-1947
(7) Ergin C.V,s. 1947
(8) Sadık Albayrak, Türkiye’de Din Kavgası, İleri Sanat Matbaası, Istanbul, 1973, s. 264
(9) “MUSTAFA KEMAL PAŞA’DAN KAMAL ATATÜRK’E GİZLİ – AÇIK PLANLARI VE TUTAN – TUTMAYAN İNKILAPLARI” SÜLEYMAN KOCABAŞ, İstanbul, 2013 (Birden sekize kadar olan dipnotlar yazara aittir.)
(10) “Atatürk’ün Uşağı’nın gizli defteri” Cemal Granda, (Turhan Gürkan, Fer Yayınları, 1971

hz cumhuriyet dedi ki:

05/11/2016, 21:36

kefen parasını milli mücade için bağışlarsan mason olursun. son model mercedesle vatan hainliğine çanak tutarsan diyanet işleri başkanı olursun durum bundan ibaret…

Cevapla

  1.  canmehmet dedi ki:

06/11/2016, 06:51

Değerli yorumcumuz, bilirsiniz, İnsanlar, bilgileri ve deneyimleri doğrultusunda düşünerek bilgi/düşünce üretmektedir. Ve bir konuda doğruya ulaşmak: Bir iddiayı, karşı iddiası ile birlikte değerlendirmekle mümkün olmasının yanında; İlim/Bilgi’nin bu yöntemle meydana geldiğini biliriz. Size, Fransız felsefeci Prof. Oliver Roy tarafından konu ile ilgili yazılan (kitabını) birkaç alıntı içeren aşağıdaki yazıyı okumanızı öneriyoruz. Bu kitabı veya aşağıdaki yazıyı okuduktan sonra yeni bir yorum daha yapabilirsiniz. Sağlıcakla kalınız. https://www.canmehmet.com/hiristiyan-batidan-dinsizlik-olarak-aktarilan-carpik-laiklik-kazigi-kime-ait-10.html

Adem dedi ki:

28/02/2016, 23:19

Papyon taktığı için bir adamı mason ilan etmişsin ya müthiş bir zeka örneği sergilemişsin ?

Cevapla

  1.  canmehmet dedi ki:

29/02/2016, 11:35

Değerli Adem Bey, “Mason” iddiasında kaynak, “Papyon!” değil, “Devlet ve Kimlik” isimli eseri (Sahife:94) ile Aytunç Altındal’dır. Yazılarımızdaki iddialar, ilgili kaynaklarına aittir. Kaynağı olmayan hiçbir iddia tarafımızdan kullanılmamaktadır. Konuya ilginize ve (farklı da olsa) görüşlerinize teşekkür ediyorum. Sağlıcakla kalınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*