“Affairisme”, “Ankara Yağma Ediliyor!” (5)

“İnsanlar para istiyor, para…”, İstanbul’daki imtiyazlı yabancı şirketler ile yerli temsilcilerinin pusuda bekledikleri bir ortamda girişilen devlet eliyle müteşebbis yaratma çabası, Ankara’nın havasını çabucak değiştirecek ve politikacıların çoğu politik nüfuzlarına dayanarak zenginleşme ateşine yakalanacaklardır. Bir yanda Gazi, parti ve bürokrasinin ülkücü ve milliyetçi kanadı ile elele vererek büyük reform atılımlarını gerçekleştirirken, öte yandan birtakım nüfuzlu milletvekilleri, yabancı firmalar hizmetinde, komisyon peşinde koşacaklardır. 

Hasan Rıza Soyak’ın deyimi ile “O yıllarda birçok insan. Nasıl ve ne yoldan olursa olsun, servet sahibi olmak hevesine düşmüşlerdi”. 

Atatürk’ün çevresindeki genç yazarlar, Kurtuluş Savaşı Ankara’sının devrimci sadeliği ve heyecanı ile tezat teşkil eden bu değişiklikten, çeşitli yazılarında acı acı yakınmışlardır. 

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, şunları söylemektedir. “O sıralar bence bu hadiselerin en önemlisini teşkil eden dünkü Millî Mücadeleciler ve o günkü devrimciler kadrosunun bir kazanç ve menfaat şirketi karakteri taşımaya başlamasıydı. 

Bunların kimi arsa spekülasyonları, kimi idare meclisi azalıkları kimi taahhüt işleri kimi de her türlü şekilde komisyonculuk peşine düşmüş bulunuyordu.” 

Falih Rıfkı, o günlerin zenginleşme havasını, şu sözlerle yansıtmaktadır. 

-“ittihat ve Terakki devrindeki nüfuz kazançlarına hasret çeken veya Kuva-yı Milliye’nin çetecilik günlerinde vurgun ve yağma zevki tatmış olanlar, Gazi’nin yanında ve Meclis’te idi.

Birçoklarının inkılap, boğaz tokluğu geçime yeter yetmez maaşlı bir vazife idi. İşleri yalnız idealist taraftan görenler, yeni bir Batı Türkiye’sinin ve bu Türkiye içinde yeni bir topluluğun kuruluşu savaşına katılmanın şevki yanında her şeyi unutuyorlardı. 

Bu heyecanı duymayanların hatırladıkları tek şey nüfuzlarını satmaktan ibaretti. Para kazanmak İçin tek sermayeleri de nüfuzları idi”. 

“Bir aralık vaktiyle orduda politikacılık eden ve Gazi’nin hiç sevmediği bir eski subay Ankara sokaklarında görünmüştü. Gazi: 

-“Ne işi var bu adamın Ankara’da?” Diye şüpheye düşmüştü. Komisyonculuk için dolaştığı söylenmesi üzerine, bazıları: 

Dâvanın bütün zahmetini biz çekeceğiz, parasını onlar mı kazanacaklar? Diye söylenmişlerdi. 

-“Eğer Devlette bir iş görülecekse ve bu işten bir komisyon alınacaksa, Gazi’nin yakınları ve tanıdıkları dururken bu kazanç neden kendisinin de, rejimin de düşmanı olanlara kaptırılmalı idi?” 

Bu zihniyettekiler, vatana hizmetlerine mükâfat olarak Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya bir milyon lira verilmesi için kanun teklifi hazırlamışlar ve hayli imza toplamışlar. 

Teşebbüs, “Ne küstahlık!” diyen Gazi’nin kanun teklifini buldurup yırtmasıyla önlenmiştir. 

Ama müthiş bir para sıkıntısı çekildiği ve bütçenin çok fakir olduğu bir sırada dahi, milletvekili ve memur maaşlarında önemli artış yapılması önlenememiştir. 

Ahmet Ağaoğlu, bu konuda ismet Paşa’ya şu soruyu yönelttiğini anlatır: 

“Barem Kanunu münasebetiyle söz aldım söyledim. Başıma gelenleri biliyorsunuz. Hâlbuki bu kanun, bu memleketin maliyesini ve iktisadiyatını altüst etti ve edecektir. 

On dakikanın içinde memleketin üzerine 12 milyonluk, altından kalkınmaz bir yük yüklendi. Biz mebuslar dört yüz alıyorduk ve gayet memnunduk. Neden beş yüz liraya çıkarmak lüzumu hâsıl oldu?” 

Neden on dakika vekâlette bulunmuş oIan birisi, velev arkasında on dakika devlet hizmeti bulunsa bile, ayda yüzelli liraya kadar hiçbir memleketin tahammül edemeyeceği bîr tekaüdiye –emekli- alsın? Neden mebusların mebusluk müddetlerinin memuriyet gibi telakki edilmesi –ki Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’na tamamen muhaliftir— yetmiyormuş gibi bir de onların mebusluk tahsisatı üzerinde tekaüdiye verilmesi esası kabul edildi? 

Başvekilin dudakları yine tebessüm içinde, fakat gözleri diri bir hakaret ifade ediyor: 

-Ahmet Bey. Dedi, “siz hülyaperver bir idealistsiniz. Hayattan haberiniz yoktur.

-İnsanlar para istiyorlar, para…

-Ve siyasî adamlar, insanların bu isteklerini nazara almak ıztırarındadırlar. Siz bunu anlayamazsınız”

Rejimin dayandığı güçler içindeki bu zenginleşme ve para kazanma isteği, yabancı şirketler ile İstanbul ve İzmir kompradorlarının işine yarayacaktır. 

Bunlar işlerini yürütmek için nüfuzlu politikacılar kiralamaya koyulacaklardır. Falih Rıfkı’nın sözleriyle , ilk “aferizm” –vurgunculuk- fesadı Ankara’da iş takip etmeye gelenleri haraca kesmekle başlamıştır. 

Adam ya zayıf bakanlara sözlerini geçiren nüfuzlulara ortak olacaktı yahut kazancından olacaktı. 

Türk olmayanlar bir Ankaralı maske edinmek zorunda idiler. Birkaç misal süratle şu fikrin yayılmasına sebep olmuştur. 

Ankara’da ancak nüfuzlu milletvekilleri vasıtasıyla iş çıkarılabilir.

Bir gün Hâkimiyet-i Millîye gazetesinde oturuyordum. Çankaya’daki evimi kiralayan Çek sefiri beni görmeye geldi. Biraz hoşbeşten sonra dedi ki: 

-Bizim Skoda firmasını biliyorsunuz. Bu firmanın Türkiye mümessili Sabur Sami Bey’dir. Bize söylediklerine göre. Kendisinin siyasî nüfuzu olmadığı için firmanın işlerini yürütemeyecektir. Onun yerine siyasî nüfuz sahibi kimsenin bulunmasını bana yazdılar. Aklıma siz geldiniz. Gazi’nin arkadaşısınız. Gazetesinin başındasınız. Lütfen bu mümessilliği kabul etmez misiniz? 

Yabancı firmalar, Türkiye’ye yerleşmiş imtiyazlı şirketler ve İstanbul’daki azınlıklar, yeni rejimin saflarında nüfuzlu temsilciler bulmakta güçlük çekmeyeceklerdir. (1) 

Devam edecek…. “Havuz-Yavuz” Meselesi!

* Affairisme; Vurgunculuk, çıkarcılık, spekülasyon, entrika,

www.canmehmet.com

Kaynak ve Açıklamalar:

Resim : Tarafımızdan düzenlenmiştir.

(1) “Türkiyenin Düzeni”, Doğan Avcıoğlu,  

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anti-Spam Quiz:

*